Merhabalar! Keyifli okumalar. Bol sevgi ve öpücüklerimle. :*
Multimedia: Arda
Bölüm şarkısı(multimedia) - Piece by piece/ Sam Tsui- Kirsten Collins (bölümle alakası yok sadece son günlerde taktığım bölümü yazarkende dinlediğim bir şarkı)
Dakikalar geçmiş biz Arda'yla karaoke bardan çıkmış ve daha sakin rahat konuşabileceğimiz bir kafeye gelmiştik. Yol boyunca Arda beni rahatlatmaya çalışmıştı ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Düellonun sonucunu öğrenmek istemeyip oradan çıkışım ani olmuştu. Sonucun zaten ne olduğunu tahmin edebiliyordum, orada kalıp bir de kendi kulaklarımla duymak istememiştim. Aslında sadece duymaktan değil aynı zamanda Can'ın ukala tavırlarında da kaçıyordum çünkü bu sefer benimle uğraştığında veya beni küçümseyen herhangi bir şey söylediğinde zaten yenilginin etkisiyle yıpranan sinirlerim bir de onun davranışlarıyla iyice gerilecekti ve ağlamam kaçınılmaz olacaktı.
Ağlamaktan çekinmezdim. Rahatlatıcı bir etkisi vardı. Fakat insanların karşısında özellikle de tanımadığım kalabalık bir insan grubunun karşısında ağlamaktan kesinlikle çekinirdim. Şimdi ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Böyle bir durumda seçmelere katılmam bile anlamsız geliyordu çünkü Can'ı şu kısacık sürede birazcık tanıdıysam sırf uyuzluğuna beni o seçmelerden geçirmeyeceğini biliyordum. Dünyadaki milyonlarca insan arasından o gün o havaalanında karşılaştığım kişinin ille de Can mı olması gerekiyordu? Eğer öyle olmasaydı şimdi o benimle uğraşmıyor, bense huzurlu bir şekilde seçmelere hazırlanıyor olacaktım. Bu düşünceyle nedensizce içim burkulurken Arda'nın beni yönlendirmesiyle masaların birine oturduk.
Arda'nın bana seslenmesiyle boş bakışlarımı ona döndürdüm.
''Daha iyi misin?'' dediğinde nasıl araya girmiş koca bir buçuk yılın ardından hala bana karşı bu kadar ilgili ve cana yakın olduğunu anlayamıyordum. Bunu sadece onun bana karşı ilgisini öğrenmeden önce kurduğumuz arkadaşlığımızın sağlam temeline dayandırabilirdim.
''İyiyim.'' dedim ama fısıltı gibi çıkan sesimden iyi olmadığım, yalan söylediğim anlaşılıyordu.
''Şimdi sana en sevdiğin tatlı ve çayı sipariş edeceğim ve o asık suratın gülecek, anlaşıldı mı?'' dediğinde tebessüm edip başımla onu onayladım.
''Hiç değişmemişsin, hala aynı korumacı ilgili Arda'sın.'' dediğimde yüzüne samimi bir gülümseme yayıldı.
''Değiştim, kişiliğim değil ama duygularım değişti.'' dediğinde ima ettiği şeyi anlamamla bakışlarımı masaya indirdim.
Mırıldanır gibi, ''Elis.'' dediğinde kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Gülüyordu.
''Dokuzuncu sınıfta olanlar dokuzuncu sınıfta kaldı. Sana hala değer verdiğim doğru ama o anlamda değil. İlk arkadaş olduğumuzda nasılsak öylesin benim için. Araya bir buçuk yıl girdi, hem aklım hem kalbim olgunlaştı. Belki de küçük bir kalp hatası yaşadım ama artık geçti.'' dediğinde içimdeki rahatlamanın hem yüzüme hem de vücuduma yansıdığını hissedebiliyordum. Vücudumdaki gerginlik geçmiş, 'Elis' dediğinden beri tuttuğum nefesimi ve dudaklarımı ısırmayı bırakmıştım.
''Yani demek istediğim şu ki eğer sende istersen ben dans partnerimi ve İngiliz prensesimi geri istiyorum.'' dediğinde gözlerimin dolu dolu oldu ve Arda'nın yüzü az önce gülerken şimdi duygulandığımı anlamış şefkatle bakıyordu.
''Tabi ki istiyorum, Arda. Ben zaten arkadaşlığımızı bitirirken de seni üzmek istememiştim biliyorsun.'' deyip gülümsediğimde beni gördüğünden beri yüzünden silinmeyen şefkat ve tebessüm karışımı ifade suratına daha da yayıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul'da Dans Senfonisi
Fiksi Remajaİki birbirinden inatçı genç... İki birbirinden tutkulu dansçı... İki birbirinden yetenekli müzisyen... Neydi inatlarına rağmen onları birbirine yaklaştıran? Dans ve müziğe olan tutkuları mıydı onları birbirine tutsak eden? Peki sanatın dahil olduğu...