Meçhul Takip 4(Terzi)
Hafif hafif çiseleme başlayan yağmur şimdi sağınak halini almış bardaktan boşalırcasına üzerime yağıyordu. Arada gök gürlüyor,şimşek çakıyor,günün olmayan aydınlığı birkaç saniyeliğine aydınlandıktan sonra tekrar karanlığa hapsoluyordu...
Yağmurdan sırılsıklam olmuş bir halde darabası kapalı olan bir iş yerinin tentesine sığındım.
Yağmurun dinmesini beklerken sırtımı dayadığım daraba önce sallandı daha sonrada gök gürültüsünü anımsatan bir ses geldi.
Elektirik çarpmış gibi havaya zıpladım.İçi su dolu oyuğa basınca dengemi kaybedip pis suyun içine yuvarlandım.
Poşetteki pantolonla üzerimi temizledikten darabayı kontrol etmek için yaklaştım. Köpek sesini duyunca korktum şakınlıkla geriye doğru kaykılırken elimdeki poşeti düşürdüm.
Yerden bi taş alıp darabaya doğru hırsla fırlattım. Sesten rahatsız olan köpek biyandan havlıyor biyandanda darabayı çırmalıyordu öfkeyle.
Etrafta kimsenin olmadığından emin olunca darabaya sert bir tekme attım köpek kudurdu ikinci tekmeyi atınca köpek acı acı uludu...
Adam olacaksınız olum adam öyle insanların arkasından sinsi sinsi yaklaşıp havlamiyacaksınız. Bune yav çarpılmaktan beter olduk...(dedim öfkeyle homurdanırken)
Gazi kente ulaşınca terziye uğradım. Sanainin yağla karışık kirli suyuna bulanmış pantolonu görünce gülümsedi:
Bu pantolonun hali nedir(dedi şaşkınlıkla kaşlarını gereken)
-Valla yolda gelirken içi su dolu bir oyuğa takılıp düştüm.
-İyide pantolon poşette değilmiydi nasıl ıslanıyor.
-Islanmadı ıslanmak zorunda kaldı
-Anlamadım
-Islanınca üzerimi kurulayacak bişey bulamadım bende bununla yetinmek zorunda kaldım.
-Kurunun yanında yaşta yanıyormuş demekki
-Yanmıyor yanmak zorunda kalıyor
-Anlamadım
-Bazen insan ölmek ister.Halbuki dünya hayatı insan nefsine güzel gösterilmiştir.Buna rağmen insan nefsine ölümü güzel gösteren nedir diye düşündünmü hiç.
-Yoo hiç düşünmedim
-İnsana ölümü ve ölümün dayanılmaz acısını unutturan hayatın kendisidir yine.
-Daha açık konuşurmusun
-Hayatın sonu gelmez acıları ferdin hayatını bir alevin dumanı gibi kaplayınca göğsü daralır nefesi kesilir bir an önce ölmek ister.
Buraya dikkat ölmek istemez ölmek istemek zorunda kalır...
-Anlamadım ama anlamış gibi oldum -Hayatın acı gerçeklerini tectübe etmek için yaşamak gerekiyor bazen,sadece yaşamak...
-Doğru söylüyorsun (dedi başını anlamlı anlamlı sallarken)
Kot pantolonu eline alıp inceledi düğmelerimi takılacak dedi
-Evet düğmeleri takılacak.
-Bu düğmelerden yok burda istiyorsan düğme yerine fermuar dikebilirim(dedi)
-Yok düğme olsa daha iyi olur
-Daha iyi olurda burdaki terzilerin hiçbirinde bu düğmeden yok çarşıya gitmen gerekiyor.
-Ben bulurum
-Olmayan şeyi nasıl bulacaksın
-Olmayan şey yoktur olupta var olmayan şey vardır
-Olmayan şeyi nasıl varedeceksin
-Arayıp bularak
-Arayıp bulman için o şeyin var olması gerekmiyormu
-Evet
-eee
-Ne ee si
-Dönüp dolaşıp benim sözüme geldin yine
-....
-Demekki neymiş düğmeyi bulabilmen için çarşıya gitmen gerekiyor.Anladınmı beni (Dedi ring meydanından zaferle ayrılan bir boksör gibi göğüs gereken)
-Tamam tamam anladım bulamazsam çarşıya gideceğım.
-Bulamayacağına göre aramanada gerek yok direk çarşıya gitsen daha iyi olur(dedi göz kırparken)
-Ben yinede şansımı deneyeyim belki birileri akıl edip getirmiştir.(Dedim terziden çıkarken)
-Şansın açık olsun ozaman....(Dedi sesini duyurmak için bağırırken) Ordan ayrılınca serhat internetin arkasındaki terziye gittim.
Terzi telefonda bir müşterisiyle görüşüyordu. Görüşme bitince benden önce gelen müşteriyle ilgilendi. Konuşma uzun sürünce araya girmek zorunda kaldım.
-Şyyy bi bakarmısın abi (dedim çekingen bir ifadeyle)
-Buyur kardeşim
-Pantolonun düğmeleri düştüde buna uygun düğmeniz varmı...
-Ver bi bakayım
Utana sıkıla verdim pantolonu. Pantolonu inceledikten sonra katlayıp bi köşeye indirdi onbeş yermi dakka sonra hazır olur dedi.
Tamam deyip dışarı çıktım....
Yağmur yağış hızını arttırmış sağınak halinde üzerime yağıyordu. (Balkondan üzerine kovalar dolusu su dökülmüş bir insanı anımsatıyordu sırılsıklam olmuş aciz bedenim.)
Elimi başıma siper edip koştum. Ulu çam ağacının şefkatli kollarına sığnıncaya kadar koştum...
Üzerimi silkeledikten sonra yağmurun dinmesi için beklemeye başladım.
Başımın üzerinde bi ıslaklık hissedince ağaçtan damlayan su tanecikleridir deyip umursamadım. İkinci tane sol omzuma üçüncüsüde gömlegin sağ yakasının hemen altına düştü.
Su damlası olarak düşündüğüm şeye elimi atınca elim vıcık vıcık oldu. Tiksintiyle elimi ağacın gövdesine sürüp küfrettim...
Millet yağmurdan kaçarken doluya tutulur bizim gibilerde yağmurdan kaçarken b.ka tutulur bu nasıl bir hayattır allahım(dedim sitemle iç geçirirken)
Serçelerin hışmından ağaca en yakın bir dükkanın tentesine sığındım.
Çok geçmeden dükkanın sahibi yallah suri yallah başka yere(dedi eliyle kışkışlarken)
(Suriyeli değildim ama suriyelilerin gün içinde neler çektiğini çok iyi biliyordum...)
Ağaçların kuşların ve insanların gazabından Anne kalbine merhamet hissini koyan merhametlilerin en merhametlisi Allahın rahmetine Allahın sonsuz şefkatine sığındım... Camide bir süre oturduktan sonra ezan okundu. Ezanın ilahi nağmeleri ruhuma sirayet etti.Dünyanın sonsuz gazabına düççar olmuş meçhul bedenimi eritti ateşin üzerindeki buz misali eritti eritti yok etti.
Buhar oldum süzüldüm semalara. Ararken onu;kayboldum semaların ıssız bucaksız sonsuzluğunda....
Ezan bittikten sonra sünnetleri kıldım. Sünnetleri hızlı kıldığım için cemaati bekledim biraz.
Daha sonra kamet getirildi birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş duvar gibi safa durduk.
Zenginide fakiride,patronuda işçiside,türküde kürdüde,suriyeliside türkmenide ayni safta omuz omuza vermiş namaz kılıyordu.
Burası böyle bir yerdi işte.burda herkes eşitti.üstünlük parayla malla mülkle olmuyordu,üstünlük yanlızca takvadaydı. İman edip salih amel işleyenler üstündü burda... Bikeresinde annem filan filan kişinin arabası var cüzdanı sürekli dolu şukadar şukadar parası var dedi. Bende cebimdeki tüm bozuklukları çıkarıp bizim köyde filan filan kişinin eşşeği var al bu paraları eşşeğin semerine koy dedim. Tamam koydum dedi. Şimdide arabasını al vur sırtına eşeğin.
Tamam arabayıda bağladım eşeğin sırtına. Ne oldu şimdi dedim. Bişey olmadı dedi.
Nasıl bişey olmadı eşeğin semeri para doldu altınada son model arabayı çektik onuda göklere çıkarsana dedim...
Annem sustu,cevap vermedi.vereceği cevabı cevap vermemekle cevapladı.
Sustu suskunluğuda herşeyi kabullendiği anlamına geliyordu... Farzlar bitince son sünnetleride kılıp çıkışa yöneldim.
Yağmur hala yağıyordu.Gocuğun küllahını başıma geçirip koşar adımlarla caminin avlusunu geçip dışarı çıktım.
Terziye ulaşınca içeri girip pantolon hazırmı abi (dedim nefes nefese solurken)
-Kusura bakma kardeşim bu pantolonun düğmeleri yokmuş bizde (dedi mahcup bir edayla)
-Ama ben ben...(derken soluğum kesildi sözüm yarıda kaldı)
-Benim hatam pantolonu alırken dikkat etmemişim kusura bakma kardeşim
-Yok önemli değil(dedim içimden saydırırken)
-Bu gün senin için düğmelerin siparişini alırım bikaç güne kalmaz gelir.
-Tamam oldu(dedim çıkışa doğru yönelirken)
Dışarı çıkınca poyraz keskin bir ustura gibi yüzümü kesti.
Soğuktan korunmak için gocuğun küllahını başıma geçirince rüzgar tokat gibi yüzüme çarpıp geri geri sendeletti beni.
Sağ elimle poşeti sol elimlede uçmasın diye gocuğun küllahını tutuyor yağmura rüzgara ve poyrazın acımasız darbelerine inat yürüyordum olmayan geleceğin karanlık dünyalarına doğru...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Avarenin Anıları
AdventureAcının ve yokluğun yok olduğu o güzel dünya sadece sana aittir. Orda efendi sensin.Canlı cansız tüm varlıkların tek amacı sana hizmet etmektir.... Orda efendi sensin.Senin varlığın onların varlığı,senin yokluğunda onların yokluğudur... Senin zihnind...