O gün dorcu bendim.Öğle yemeğini almak için cumhuriyet medresesine gidince mutfakta bekir hocayla karşılaştım.
Oturmuş mustafa ismail dinliyordu.
Beni görünce gülümsedi teybin sesini kısıp yanıma geldi...
Elini omzuma koyup gülmeye başladı. Güldü güldü nefesi kesilinceye kadar güldü...
Daha sonra yanındaki arkadaşına beni tanıyıp tanımadığını sordu.
Oda hayır anlamında başını salladı...
-Hani geçenlerde şişman bi çocuk gelmişti buraya adı Yunustu melle yunus tanıyorsun değilmi...
-Evet tanıyorum
-Sağ gözündeki şişikliği farkettinmi
-Evet gözü batlıcan gibi morarmıştı
-Ha işte onun gözünü bu çocuk o hale getirdi...Bizim cılız yunus deyip türk sinemasındaki kötü aktörler gibi ağzını iki metre açıp gülmeye başladı...
Gülmesi bitince cılız yunus semiz yunusa karşı deyip gülümsedi...
-Şeyy hocam ben yemek için gelmiştim
-Dorcu arkadaşın da geldimi
-Hayır hocam ben yanlız geldim
-Yemek biraz ağır tekbaşına götürebilecekmisin
-Bilmiyorum kaldırmaya çalışırım olmassa bi arkadaş yardımcı olur... Bekir hoca yanındaki arkadaşın kulağına birşeyler fısıldadiktan sonra tilki gibi sırıttı daha sonra konuşmaya başladı...
-Yunus şahin burda olsaydııı....
-Yunus...
-Evet melle yunus burda olsaydı bundan iki kat daha ağır yükü hiç zorlanmadan kaldırırdı...
Arkadaşının omzuna vururken gülümsedi:
Haksızmıyım.
-Tabi tabi başının üzerine koyar güle oynaya giderdi burdan...
Sinirden küplere binmiş bir vaziyette: Yunus şahinde kim oluyor o da onun taşıdığı yükte şu iki parmağımın arasında kaybolur giderr. Dedim haşmetle göğüs gererken....
Bekir hoca et dolabının yanındaki metal yemek kovalarıni işaret ederken gülümsedi:
Kimin patron olduğunu ispatla o zaman...(Dedi alaycı bir iafadeyle) Ağzına kadar tıka basa doldurulmuş kovaları kaldırmaya çalışırken dengemi kaybettim.
Yemek masasına tutunmaya çalışırken kayıp düştüm.
Hiç bozuntuya vermeden kalktım. Kovaların ağırlığını sağ ayağıma yükleyip topallıya topallıya kapının eşiğine kadar yürüdüm ...
Bekir hoca ve dorcu arkadaşları selamlayıp yola çıktım...
Yokuş aşşağı yürürken yükün ağırlığından kayıp düşmemek için kovaları sürüyerek götürdüm... Yokuşun bitiminde kovaların altını kontrol edip tekrar yola koyuldum. Parka ulaşıncaya kadar nefesim kesildi bi ara neremden nefes aldığımı bile unutur gibi oldum..
Parktaki banklardan birine soluk alışverişim normalleşinceye kadar oturdum.Arada bekir hocayada sitem edip yeniden yola çıktım...
Işıklara ulaşınca sağıma soluma baktım yolun sakin olduğunu görünce karşı tarafa geçmek için topalıya topalıya yürüdüm.
Yolun yarısını henüz katetmiştimki üzerime doğrü hızla gelen arabayı farkettim.
Elimdeki kovaları bırakıp can havliyle kaldırıma atım kendimi..
Önce keskin bir fren sesi duyuldu daha sonrada kulakları sağır eden tiz bir korna sesi duyuldu...
Doğrulup olay mahalline bakınca sinirden Urfa İsotu gibi kızarmış şoförün korna eşliğinde sağa sola küfürler yağdırdığını gördüm.
Yola doğru koştum.Kovaları kaldırıma kadar sürükleyerek götürdüm.
Yolun açıldığını gören şofer ellerini havaya kaldırıp başını salladı daha sonra gaza basıp olay yerinden hızla uzaklaştı...
Terden vücuduma yapışmış gömleği çekiştire çekiştire dolmuş durağına ulaşıp bi süre bekledikten sonra cumhuriyet dolmuşuna bindim.
Yüzmetre kadar yol aldıktan sonra şoförün ve müşterilerin şaşkın bakışları arasında indim...
Parka ulaşınca uzerime doğru hızla koşan mehmet emini gördüm. Biyandan koşuyor biyandanda avazı çıktığı kadar bağırıyordu...
-Bi saatir seni bekliyoruz yunus hoca nerde kaldın....
Yusuf hoca sinirden deliye döndü senin yüzünden bana bağırdı....
-İpi kopmuş danalar ne ne böğürüyorsun çocuğum.
Sokak ortasında böyle konuşulmaz. Hocaların görgü adap nedir öğretmedilermi sana...
Ense köküne bi sille geçirip kovaları gösterdim
-Kolaysa sen kaldırda görelim(dedim alaycı bir iadeyle)
-Ho hooo ben daha ağırlarını taşıdım bu neki...(Deyip kovaların kulpuna asıldı) Kaldırmaya çalışrken kızardı kovaları sürüyerek götürmeye çalıştı...
Ense köküne sert bir sille daha attım
-Geri zekalı bu kovalar babanınmı malı.Daha senden sonra gelen kuşakta kullanacak bunları.
Medrese malı diye hor kullanman doğru değil....
Çocuk başını öne eğip:
Doğru söylüyorsun yunus abi dedi
-Tabi doğru söylüyorum olm bende yanlış olmaz.
Kovaların kulpuna asılıp medreseye doğru yürüdük.
Evde kalmış koca karılar gibi dışarıyı gözleyen irfan bizi görünce yüzü aydınlandı perdeyi çekip diğerlerine müjdeli haberi vermek için gözden kayboldu...
Zile basınca kapıyı ramazan açtı(namı diğer cücik ramazan namı diger kapıönü ramazan...)
-vayy kapıönü napıyorsun (deyip başını şefkatle sıvazladım)
-Bana kapıönü deme benim bir ismim var (deyip sitem etti)
-Tamam bi dahaki sefere cücik ramazan derim
-Cücik ramazanda deme
-Ne diyeyim o zaman
-Bişey deme sadece ramazan de yeter
-Tamam oldu kapıönü,bidahaki sefere sadece ramazan derim...(dedim yanağını mıncıklarken)
-Erkeksen bidaha kapıönü dersin
-Napacaksın benimi döveceksin
-Yok seni şıkat ederim
-vaay çok korktum(dedim geriyedoğru ürkek bir tavşan gibi kaykılırken)
-Sen alayını et Mustafa kayanın karşısındada böyle rahat olababilecekmisin görecez(dedi Tehditle işaret parmağını bana doğru sallarken)
-Tamam o zaman gelsin görürüz(dedim pişkin pişkin sırıtırken)
Mutfağa doğru giderken yusuf hocayla karşılaştım(Namı diğer mahkeme duvarı namı diğer Haccac bin yusuf namı diğer Beyazlar Canisi....)
-Nerde kaldın (Dedi sivilce içinde kalmış yüzünü tiksintiyle buruştururken)
-Yük ağırdı o yüzden biraz geç kaldım hocam...
-Biraz değil çok geç kaldın senin yüzünden bir saatlik ders programı aksadı...
-Öğrenciler öğleden sonra kayluleye yatıyorlar zaten. Bir program yokki...
-Toputopu üç saat yatıyorlar zaten.Yemek yiyinceye kadarda bir saatleri kalacak. Bir saatlik uykuda bu insanlara yorgunluk ve hantallıktan başka birşey vermeyecek ve bir günlük programları aksamış olacak...
-Ben elimden geleni yaptım hocam geç kalmamak için dolmuşa bile bindim...
Elindeki sopayı iki kez dizine vurduktan sonra düşünceli düşünceli bana baktı.Daha sonra mutfakta volta atmaya başladı.Üçüncü voltayı bitirmeden bana döndü: Sorumsuzluğunun karşılığı olarak öğle yemeğini bir saat geç yiyeceksin. Daha sonra mutfağı tek başına temizleyeceksin.Temizlik bitince gelip kontrol edecem.Hafta sonu tatilinde iptal edilmiştir(Dedi kurtlanmış dişlerini teşhir ede ede sırıtırken)
-Tamam oldu hocam
-Şimdi git namazını kıl.Namazdan sonra da bir saat metin yap.Daha sonra daha sonrasınıda biliyorsun zaten.Poragrama harfiyen uy yoksa pişman ederim seni.Dedikten sonra mehmet emine dönüp sofrayı hazırlaması için komut verdi...
Öğle namazını kıldıktan sonra bir saat metin yaptım.Daha sonra mutfağa gittim.Mutfakta mehmet eminin bulaşıkları yıkadığını görünce:
-Cezalı olduğumu bilmiyormusun(dedim)
-Biliyorum
-Biliyorsan niye burdasın git uyusana -Sana yardım edecem
-Yusuf hoca bana yardım ettiğini görürse senide cezalandırır
-Bırak istediği kadar ceza versin ben dostumu yarı yolda brakmam (dedi gülümserken)
-ıyi sen bilirsin çocuğum yusuf hoca cezayı basınca bana sövme sonra... Mutfağı baştan aşağı temizlememiz bir buçuk saatimizi aldı.
Temizliği teftiş etmesi için yusuf hocayı uyandırmaya gittik.
Birkaç dürtmeden sonra uyandı. Uykulu gözlerle saatin kaç olduğunu sordu
-İkindiyi yarım saat geçiyor hocam (dedim)
-Neden beni uyandırmadınız (dedi kuduz köpekler gibi köpürerek)
-Telefonun birkaçkez çaldığını duyduk ama...
-eee
-Sizi rahatsız etmek istemedik hocam...
-Geri zekalılar aptallar kuş beyinliler Diyip yataktan uçarcasına çıktı.Sopayı eline alıp ranza altlarına hızla vurmaya başladı...
Herkes uyanınca ikinci yatak odasına koştu.Kapıyı birkaçkez tekmeledikten sonra hızla ranza altlarına vurdu vurdu vurdu....
Birinci ve ikinci wc karaborsaya düşmüş tüp kuyruğunu anımsatıyordu...
Yarımsaatlik wc kuruğundan sonra abdestimizi alıp namaza durduk. Namazdan sonra hatıre yapıldı. Hemen sonrada metne kalkıldı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Avarenin Anıları
AdventureAcının ve yokluğun yok olduğu o güzel dünya sadece sana aittir. Orda efendi sensin.Canlı cansız tüm varlıkların tek amacı sana hizmet etmektir.... Orda efendi sensin.Senin varlığın onların varlığı,senin yokluğunda onların yokluğudur... Senin zihnind...