Sessiz Adamın doğuşu

23 2 0
                                    

O günden sonra hayatın tadı tuzu kalmadı.Herkes gibi normal bir insan olamadım...
Konuşmak istedim kelimeler boğazımda düğümlendi...
Herkes gibi oynamak eğlenmek hayatı dolu dolu yaşamak istedim ama hayat bana hayatı zehir etti...
Hayatı çocukça bir masumlukta yaşamak istedim olmadı.
Kafese tıkılıp kalmış bir kuş gibi özgürlüğü bekledim,umutla gizli bir el tarafından kafesin açılıp beni sonsuzluğa uçurmasını bekledim ama o gün hiç gelmedi.
Elvada sevgilim elveda dedim senin ve sensizliğin olmadığı o meçhul günde buluşan dek elveda....

Nenem şeyh hazretlerinin kendisine verdiği şifalı suyu başımın etrafında üç kez dolandırıktan sonra başıma döküyor,biyandan dua okuyor biyandanda büyük ve herşeye kadir şey hazretlerinin şifa vermesi için niyazda bulunuyor,hüzünle göz yaşı döküyordu...
Daha sonra poşetteki teberrükü(müridin şeyhinin kabrinden alıp hastalarına şifa vermesi ümidiyle dağıttığı toprak)suyla karıştırıp balçık yaptıktan sonra zorla bana içiriyor,içmemek için direndiğim zamanda kardeşlerimden beni yere yatırıp sıkıca tutmalarını istiyor,hemen sonrada ağzımı aralayıp çamurlu suyu boğazımdan aşağı döküyordu.
Şeyhin verdiği perhiz yüzünden aylardır doğru dürüst birşey geçmemişti bogazımdan.
Tuzlu acılı ve yağlı yiyecekler yemem yasaktı.
Meyvelerdende muz ve karpuz dışındakilerin hepsi yasaktı. Kahvaltıda süt içiyor diğer öğünlerde tuzsuz ve yağsız tavuk yemini andıran pilav yiyordum daha doğrusu yemek zorunda kalıyordum...
Bir gece yarısı uyanıp etrafı gözledim.Herkesin uyduğundan emin olunca mutfağa doğru sinsi bir tilki gibi süzüldüm.
Dolabın kapısını açınca kapı sert birşeye çarpıp tekrar kapandı.
Elimle karanlığın loşluğunu yoklamaya çalışırken yemek tüpüne takılip düştüm.
Gecenin sessiizliğinde büyük bir gürültü koptu yeryerinden oynadı... Hemen doğrulup zifiri karanlıkta körlemesine banyoya doğru koştum.
Ayağim bişeye takılınca tökezleyip sert bir şekilde duvara tosladım.
İstifimi hiç bozmadan duvarı yoklaya yoklaya banyoya ulaştım...
Nenemin sesi duyuldu: -sidıqe rabe rabe pıssık ketıne mutfağe gider talan kırın rabe xucce rabee :)
Işıklar açıldı nenem elindeki bastonu sağa sola sallaya sallaya mutfağa girdi dolabın önündeki tüpü görünce bağırdı: Vay xenzir vay sıba mıhamedemın hat vi xenziri bıra dı çıvelqe uv çeqe ferate biracıqe... Dedikten sonra tüpü düzeltip odasına gitti.
Işıklar kapanınce heryer zifiri karanlığa büründü. Duvarları yoklaya yoklaya dolaba ulaştım.Tüpü yana çekip dolabın kapısını açtım.Kapı açılınca dolap mücevher sandığı gibi parıldadı,içinfeki binbir çeşit yiyeceği teşhir ederken gülümsedi...
İki günlük yemek ihtiyacını depoladıktan sonra yatağa gittim uyumadan önce bay karanlığa göz kırpıp teşekkür ettim...
Günler böylece geçip giderken o gün geldi.
Hergün geçip giderdi ama o gün hiç geçmezdi.
Zaman yavaşlar,birgün bir aymış gibi geçer,zaman yavaş akardı...
O gün şeyhi ziyarete gittik.
beni görünce cehresi aydınlandı, yüzü güldü.
Siyah sakallarını sıvazladıktan sonra beni yanına çağırdı.
Yanına gidince kalkıp bir anne şefkatiyle kucakladı beni.
Babamla tokalaştıktan sonra nenemin elini öpmeye çalıştı.Nenem izin vermeyince gülümsedi,geri çekilip oturdu.
Daha sonra eliyle herkesin oturması için komut verdi herkes oturdu...
Elini şefkatle başıma koyup sıvazladıktan sonra babama döndü:
-Eee hastamızın durumu nasıl bi gelişme varmıdır (dedi)
-Durumu hala ilk günki gibi hiç değişiklik yok(dedi teessüfle iç geçirirken)
-Teberki aksatmıyorsunuz değilmi günde iki öğün sabah ve akşam...
-Bir aydır veriyoruz hiç aksatmadık
-Perhiz ne durumda
-Acı ekşi ve yağlı bişey yemedi şu ana kadar. Meyvelerdende sadece karpuz veriyoruz .
İşaret parmağıyla başını kaşıdıktan sonra düşünceli düşünceli başını salladı derin bir nefes çektikten sonra: İşey yaramalıydı...
bu bu her zaman işe yaramıştır.(dedi başını anlamlı anlamlı sallarken)
-hmmm bu işe yaramadıysa ikinci formül mutlaka işe yarar. bu formülü ağır hastalarımızda uygularız.işe yarayacaktır dedikten sonra mutfakta çay hazırlamakla meşgul hanımına seslendi:
Hanııım bir deste çizgisiz kağıt getirirmisin dedi.Cevap gelmeyince tekrar seslendi:
Hanııım beni duyuyormusun.
Hanımı: Evet evet duydum muhammede söyledim getirir simdi (Ne ara duydu ne ara muhammede haber verdi derken güldüm için için) Eşikte kucağinda bir deste kağitla küçük muhammed gözüktü.
Koşa koşa babasının yanına geldi.Kağıtları babasına vermeye çalışırken elinden kaydı,kağıt destesi solmuş bir gül gibi dağılıp sağa sola savruldu.
Küçük muhammed kızardı elini ensesine koyup fırtınaya tutulmuş bir gemi gibi sallanmaya başladı.
Babası tamam bişey olmaz,canın sağolsun Muhammedim sen sıkma canını,ben Antebin tüm kağitlarını kurrban ederim sana dededikten sonra muhammed rahatlayıp gevşedi, daha sonra koşarak odadan ayrıldı... Kağıt destesinden bitane çekip aldıktan sonra elindeki kalemi kaldırıp boşlukta bir daire çizdi(bunu birkaçkez tekrarladı)
Daha sonra bana dönüp yüzüme üfürdü.
Elindeki kalemle başımın etrafında daireler çizip dua okuduktan sonra yine yüzüme üfürdü...(bunu üç kez tekrarladı)
Kalemiyle ya Allah bismillah dedikten sonra boş sayfanın ortasına küçük bir daire çizdi.
Ellerini kaldırıp arapça birşeyler mırıldandıktan sonra:
Sana kahhar ismi celiliyle sesleniyorum ey Denaheş şu masum ve kimsesiz ruhu terket ve yaptığın kötülüklerden Allahın Rahman ismi celiline sığınıp tövbe istiğfarda bulun...
Kaybol denaheş kaybol sonsuza dek kaybol...
Dedikten sonra sayfada irilı ufaklı yüzlerce daire çizdi(deneheş ve askerlerini daire içine alıp onları metefiziksel dünyalarına hapsediyordu)
Daireye hapsettiğı üç kağıdı alıp katladı,başımın üzerinde dolandırdıktan sonra ayetel kürsi okuyup kağıda üfürdü.
Daha sonrada çakmakla yakıp kül tabağına attı...
Ateş şeffaf kül tabağını yalayıp kırmızıya boyarken şeyh haykırdı: Yan denaheş yan cehennemin o sonsuz boşluğunda kaybolacağın güne kadar yan....
Kaybol denaheş kaybol kendi dünyanın ıssız loşluğunda sonsuza dek kaybol....

Bir Avarenin AnılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin