Bölüm 1 | Yeni Arkadaşlar

8.7K 332 54
                                    


Hogwarts, eskisi gibi değildi.
Belki daha huzurlu, belki de daha kasvetli.
Albus başına ne geleceğini bilmiyordu fakat, abisi James Sirius Potter'ın anlattığına göre orada her şey muhteşemdi -e tabi, James her zaman şaka yapardı. Söylediklerinin de bir şaka olmadığını nerden bilebilirdi?
Şakaysa, James neden oraya gitmeye bu kadar çok hevesliydi?
Kafası karışmıştı Albus'un. Daha önemli olan bir soruna kafa yormayı tercih etti: Ya Gryffindor'a seçilmezsem? Ya Slytherin'e gidersem?
Bunu düşündükçe hayatındaki en korkutucu hisler peşini bırakmıyordu ama bunu da düşünmeden edemiyordu. Daha sonra babası Harry Potter'ın trene binmeden önce söylediği sözü aklına getirdi: 
" Bizim içim fark etmez. Fakat senin için fark ediyorsa, Slytherin'dense Gryffindor'u seçebileceksin. Seçmen Şapka senin seçimlerini hesaba katar. "
Albus'un içini bir anda huzur kaplamıştı. Babasının sadece onu sakinleştirmek için söylemediğini hissetmişti o anda. Yüzüne bir tebessüm yerleşti.
" Neden gülüyoğsun, Albus? " karşısında oturan kızıl saçlı kıza baktığında, verecek bir cevap aramaya koyuldu. Rose Weasley'in, onun korktuğunu öğrenmesini istemiyordu. En son Albus cevap bulamayınca, konuyu kapatmak için sadece bir 'Hiç.' dedi.
" Hiç mi? Peki. " Rose biraz bozulmuşa benziyordu ama cidden, bunda bozulacak ne vardı? Sadece söylemek istemiyordu ve galiba Rose bunu anlamıştı, biraz farklı yönden.
" Öylesine güldüm Rose. Kırılmadın, değil mi? " Rose bakışlarını yerden kesti ve gözlerini Albus'a dikti.
" Hayığ. " Rose, gözlerini biraz kıstı ve Albus'un biraz daha üstelemesini, gözlerini kısarak baktığında bunu anlamasını istedi fakat Albus gülümseyerek  " Güzel. " dedi. Rose iç geçirdi ve içinden ' Erkekler. ' dedi. ' Bu erkekler hiçbir şey anlamıyor. Hiçbir şeyi üstelemiyor. '
Rose Weasley, Albus'un en iyi anlaştığı ve galiba- tek arkadaşıydı. Babası Harry'nin en yakın arkadaşları olan Ronald Weasley ve Hermione Weasley'in ilk çocuklarıydı. Babası gibi kızıl saçlıydı, annesi gibi zekiydi ve güzeldi.
Rose da bu sene ilk kez Hogwarts'a gidecekti ve Albus kadar heyecanlıydı fakat onun heyecanında Albus gibi endişe yoktu. Rose sessiz (!) (Bazen Albus'un bir sene içinde konuştuğunu bir saatte konuşabiliyordu.) ve umursamaz bir kızdı. Albus Rose'u böyle tanımlıyordu fakat bazen tanımını yanlış bulabiliyordu. Arada o kadar suskun ve sakin oluyordu ki- Albus Rose'un dilini yuttuğunu sanabiliyordu. Şuanki anı da böyle tanımlayabilirdi ama Rose'u üstelemek istemedi ve vazgeçti.
Penceren manzarayı izleyip düşünmeye dalmış Albus, yanında oturan abisi James Potter'ın horlamasıyla irkildi ve o tarafa baktı. 
Sapsarı saçlı ve mavi-yeşil gözlü bir kız, (Albus, gözlerinin rengini tam çıkaramamıştı.) kapının camından tam olarak ona bakıyordu. 
Sanki, her şey ağır çekime alınmıştı. Albus buna anlam veremiyordu. İlk önce kız, elini kapı koluna uzattı. 'Kapıyı açıp yanımıza gelecek.' diye düşündü Albus, heyecanlanmıştı. Yeni bir arkadaşı olacaktı ki- kızın kolunu bir el tuttu ve kızı Albus'un görüş alanından sildi. 
Albus afallamıştı, ya kıza bir şey olduysa? Ya babasının basitçe anlattığı Ruh Emiciler, kızın kolunu yakalayıp onu öldürürse? Peki Ruh Emicilerin insan kolu var mıydı? Ruh Emiciler, insan kılığına mı giriyorlardı? Yoksa-
'Sakin ol, Albus.' Albus kendini sakinleştirmek için, düşünmeye başladı: 'Ruh Emiciler insan değiller. Ruh Emiciler Azkaban Büyücü Hapishanesi'ndeki görevliler. Onlar kötü bir şey olmadan asla oradan ayrılamazlar. Her şey yolunda. Her şey yolunda.' Albus gözlerini açtı, yine de içi içini yiyiyordu. Hızla ayağı kalkıp Rose'un bir şey söylemesine varmadan dışarı çıktı.
Albus etrafına göz gezdirdi. Dikkatli görebilmek için gözlerini açtı ve aklına ilk esen taraftan gitmeye başladı. 
Korkuyordu, bazen kendini yüzyılın korkağı gibi hissediyordu ama  bunu kendine yediremiyordu Albus. Zaten kızı bulmak zorundaydı. Sonuçta bir kol onu çekmişti ve o kol neler neler olabilirdi öyle değil mi?
Sonuçta burası Hogwarts'tı -yani, en azından yaklaşmışlardı,- yani sonuçta Hogwarts trenindeydiler! Elbette canavarlar olabilirdi! 
Albus birkaç saniyeliğine soluklanmak için durdu. Ne kadar yürüdüğünü bilmiyordu ve açıkçası, hayal kırıklığı yaşamamak için ne kadar yürüdüğünü bilmek istemiyordu-ki o anda kızı gördü.
" Hey! " Albus, kıza doğru seslendiğinde kız, hızla kafasını Albus'a doğru çevirdi. Kız derin bir nefes aldı, biraz yana kaydı ve Albus, tam arkasında duran, Hogwarts dokuz üç çeyrek'te Mr. ve Mrs. Malfoy'un yanında gördüğü, sarışın oğlanla karşılaştı.
Bu Draco Malfoy'un oğlu olmalıydı. Hatta, şüphesiz Draco Malfoy'un oğluydu. Tıpkı ona benziyordu. Beyaza yakın sarı olan geriye doğru yatırılmış saçları, kısık ve alaycı bakışlarıyla tam karşısında Scorpius Malfoy duruyordu. Zaten adını da Rose'la konuşurken öğrenmişti. Ve babası, eski anılarını anlatırken Malfoy'lardan söz ederdi.
Albus, kafasını toparlamak adına silkelendi ve onlara yaklaşmak için birkaç adım attı. Albus'un attığı adımların sesinden sonra uzun bir sessizlik oluşmuştu. Sadece trenin gürültüsü duyuluyordu.
" Sen kimsin? " Sessizliğin bozulmasına sevinen Albus, iç çekti ve ismini söyledi:
" Ben Albus Severus Potter. " dedi gururla. " Şu kızı -işaret parmağıyla kızı gösterdi- kapının orada gördüm ve bir el onu çekince- " Albus nefes almadan konuştuğundan soluklanmak için derin bir nefes aldı. Fakat daha sonra cümlesini tamamlayacak bir şey bulamadı.
Kıza baktığında, onun soluğunu tutmuş ve şaşkınca baktığını gördü. Neden olduğunu anlayamamıştı ve kızın tam konuşmaya başlayacağı sırada Scorpius'un, kızın sözünü kesmesine anlam verememişti. " Benim adım da Scorpius Malfoy. Tanıdığını umarım, Potter. Bu da Iris- " Bu sefer de Iris, Scorpius'un sözünü kesmişti. Açıkçası Albus buna biraz memnun kalmıştı. " Adım Iris-Iris Creevey. " Kız heyecandan kelimeleri bir araya getiremiyordu. Ayrıca Albus, kızın bir Malfoy olmamasına da sevinmişti.
" Soyadın tanıdık geliyor. " Albus gülümseyerek Iris'la konuştuğunda, Iris ona kalp krizinden ölecekmiş gibi bakıyordu.
" Ben-ben -dedi kesik kesik- ben Colin ve Dennis Creevey'in akrab-akrabasıyım. Colin Creevey Harry Potter'ın yanında savaşta ölmüş ve biz sizin çok büyük hayranı- " Malfoy'un sahte öksürüğü ile Iris, sözünü keserek başka bir konu açmaya çalıştı:
" Biz Scorpius'la İstasyonun orada tanıştık ve arkadaş olmaya karar verdik. Aslında dördümüzde arkadaş olabiliriz, değil mi? "
Iris'in söyledikleri, hem Albus'u hem de Scorpius'u tedirgin ve biraz rahatsız hissettirmişti. Potter ve Malfoy'lar arkadaş mı olacaktı? Ayrıca, Iris dört kişi derken neyi kastetmişti?
Ensesinin orada hissettiği nefes ile irkilmişti, Albus. Hızla o tarafa döndüğünde kızıl gür saçlarla karşılaştı.
" Rose! Ödümü patlattın! " Rose gülümsedi. " Seni koğkutmak istemedim, Albus. " Rose, dayısı Ronald Weasley gibi 'r' harflerini, 'ğ' olarak söylüyordu ve bu onun konuşmasını biraz komik kılıyordu. Albus gevşemişti.
" Problem değil, Rose. " Rose Albus'un yanına geçti ve şimdi Albus Scorpius'un, Rose'da Iris'ın tam karşısında duruyordu. Etrafta uzun bir sessizlik oldu.
" Bizim kompağtmana geçmeye ne değsiniz? " Scorpius ve Iris birbirlerine baktı. Scorpius'un pek niyeti yok gibiydi ama büyük ihtimalle başka kompartman bulamamışlardı. Iris heyecanla, Scorpius ise zorunlulukla kabul etti ve dört arkadaş (!) kompartmana yürümeye başladı.

Iris ve Rose, James'in uyanmaması için kısık sesle muhabbet ederken, Scorpius ile Albus hiçbir şey konuşmamakta kararlıydı.
" Ayğıs Kığivi. " Iris kıkırdadı. " Ayrıs Kırivi. " 'R'leri söyleyemeyen Rose, üzgün bir tavırla " Ne yapayım, 'ğ'leri söyleyemiyoğum. " deyince, Iris'tan bir kahkaha yükseldi. Fakat James, kendi horultusundan duymamıştı.
' Ne zaman bitecek bu yolculuk.? ' diye düşündü Albus. Sıkıntıdan patlayacaktı ve burada sıkılmamak için üç seçenek vardı : 'Scorpius'la konuşmak -geç- , Kız muhabbetine katılmak -geç-, ve son olarak uyumak. ' Albus üç seçenek arasında en mantıklı olarak sonuncuyu buldu ve başını duvara yaslayıp gözlerini kapadı.

Trenin aniden durmasıyla sarsılan kompartmanda, bu durum itibariyle uyuyan kimse kalmamıştı. Iris ve Albus son anda James'in onları tutmasıyla uçmaktan kurtulmuştu. Rose ve Scorpius'ta koltuklara tutunmuş ve şaşınlıkla ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. " Sadece tren durdu. " James kısa ve öz bir açıklama yaptığında, hepsi rahatlamış bir şekilde ayağı kalktılar ve trenden çıktılar.
 Trenden çıktıklarında hepsi, indikleri yerden uzaktaki büyük Hogwarts Cadılık ve Büyücük Okulu'na bakıyordu. Ne kadar da güzeldi!
" Çok güzel. " diye fısıldadı Iris. " Evet. " Iris'e sadece Scorpius cevap vermişti çünkü Rose ile Albus, okulun mükemmelliğinden konuşamıyorlardı. " Ha-hağika. " Albus gülümsedi ve biraz ileride asılmış 5 bayrağa baktı. Slytherin'i görünce içinde bir endişe oluşmuştu ve gülümsemesi silinmişti fakat, babasının sözlerini aklına getirdi: " Bizim içim fark etmez. Fakat senin için fark ediyorsa, Slytherin'dense Gryffindor'u seçebileceksin. Seçmen Şapka senin seçimlerini hesaba katar. " Albus tekrardan yüzüne bir tebessüm kondurdu. " Her şey yolunda. "

Albus Severus Potter ve Yeni Hogwarts ϟHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin