Bölüm 27 | Vicdan Azabı

1.3K 66 6
                                    


Bölüm 27


Hayatınızda bazı tarihleri beklersiniz. Doğum günü hediyeniz için doğum gününüzü, ya da okul tatili için cuma gününü.
Albus hiçbir zaman okulun açılmasını istememişti. En büyük korkusu Slytherin'e seçilmekti, seçilmediğinde ise her şeyin yolunda gideceğini düşünmüş ve buna sevinmişti.

Hayatının böyle gitmesindense, Slytherin'e seçilmeyi yeğleyeceğini bilemezdi; fakat artık böyleydi. Yaşadıklarının rüya olmasını istiyordu; 12 yaşına basmış biri için hayatına uğrayan anılar onu zorluyordu.

Studlend'in odasına vardıklarında Albus, fazlasıyla şaşırmıştı. Her şeyin düzeldiğine inanmaya çalışıyor, kendini kötü bir şeyin olmadığı kanısına kaptırmak istiyordu. Kötü bir şeyin olmadığını söyleyemezdi, Studlend ve Rose'un yüz ifadesinden her şey belliydi fakat inanmak istiyordu işte. Bu kadar kötü durumu kaldırmak için, fazla küçüktü o. Daha 12 yaşına yeni basmasına rağmen, sanki bir yetişkinin hayatını yaşıyormuş gibi hissediyordu. Artık büyümek istemiyordu.

Rose'un gözleri hala doluydu, Albus onun konuşmasını bekliyordu ama kimseden ses çıkmıyordu. Kız konuşmak, anlatmak istemiyordu. Sadece, hayatı boyunca çekeceği vicdan azabı için bir köşede ağlamak istiyordu. Şu an yapamazdı.

Studlend sessizliği bozarken, ikisi de onu sadece Albus'un dinlediğini biliyordu. Küçük kız tüm duyularını yitirmişce kendini koltuğa atmış, boşluğa dalmıştı. " Ters giden şeyler oldu. " dedi Studlend. Albus bunu anlamışça kaşlarını çatmıştı. " Ne gibi, Profesör? " dedi; Profesör Rose'a döndü. Fakat Rose'un durumunu fark edince açıklamayı tamamen kendisinin yapması gerektiğini düşünüp odada bir yere doğru ilerledi. Albus da arkasından gitmesi gerektiğini düşünerek Studlend'e doğru adım atmaya başladı.
" Ne gibi Profesör? " diye tekrar sordu Albus. Bedeni heyecan ve stresle dolmuştu, etraftaki gerginlik onun tüylerini ürpertiyordu. " Gel benimle. " dedi, Studlend. İkisi de garip bir nesnenin önünde durduğunda Albus, Rose'un başlamış kısık hıçkırıklarını kesecek bir soru sordu: " Bu nedir? " 

Rose yerinden hızla kalkıp Albus'un tanımlayamadığı nesnenin yanına geldi. Biraz lavoboya benzetti, suya benzer bir sıvının içinde bir sürü hüzme rastgele süzülüyordu. " Bu bir düşünseli. " dedi Rose, kendini biraz daha toparlamıştı. " Sen gittikten sonrasını izleyeceğiz, Albus. " diye tamamladı Studlend. Demek her şey buydu. Kötü ne olduysa, o zaman olmuştu.

Studlend, elindeki koyu mavi sıvıyı boşluğa doğru damlattı, sonrasında ise Rose'a döndü. Rose başını iki yana sallayarak bir şeyi istemediğini belirtti. " O anı, tekrar yaşamak istemiyorum Profesör. " Studlend onaylarcasına kafasını salladı ve Albus bir anda kendini başka bir yerde buldu.

Bu odaya geri dönmeleri onu ürkütürken, tam karşısında kendisinin ve Iris'ın acınası halini gördü. Iris, çocuğa bir şeyler fısıldadı ve gözleri tamamen kapandı. Albus ise acı çekerce başını geriye attığında Profesör onlara yaklaştı, ve Albus ile Iris cisimlendiler.

Sonrasında ise savaşa devam edildi. Savannah ve arkasındakiler daha önce hiçbir yerde duymadığı büyüler savuruyorlardı. Andy, son anda fark ettiği büyüden kurtulurken, cesaretine atılarak başka bir topluluğa bağırarak büyü savurdu. Güçlü olmasa bile, oradakileri birkaç dakika etkisiz hale getirmişti.
Albus, sırayla herkese göz gezdirirken; en çok Scorpius'un zorlandığı fark etmişti. Bir sene boyunca büyüğü gibi gördüğü herkese acımasızca davranmaya çalışıyordu, fakat yüreğindeki bir parçanın buna biraz da olsa engel olduğu aşikardı. Ayrıca herkes çok yorgundu, uzun süredir susuz ve açlardı. Bedenleri kadar ruhlarının da yorgun olması da etkendi, herkesin tüm gücüyle savaşmasının tek sebebi beynindeki düşünceleri uzun bir süre uzak tutmak istemesi ve belli bir zaman da olsa güven duygusunu yaşabilmeyi öngörmesiydi. 

Albus Severus Potter ve Yeni Hogwarts ϟHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin