3. AĞLAMAK

85 4 2
                                    


Merhaba arkadaşlar! Çaresiz daha şimdiden yüz elli okumayı geçti çok teşekkür ederim! Okuyan, oy veren ve yorum yapan herkese teşekkürler! Umarım bölümü beğenirsiniz! İyi okumalar!

Multimedya Erem'in kombini.

İnsanlar nankör olabiliyorlardı. Siz onlara ne kadar iyilik yaparsanız yapın, ne kadar yardım ederseniz edin, bir gün size gelip 'yapmasaydın' diyebiliyorlar. Onda oldukça hakkınız, emeğiniz olmasına rağmen bunları hiçe sayıp her şeyi silebiliyorlar. Bazen insanlar, geldikleri yerleri unutabiliyorlar ve zengin olmanın verdiği güçle bambaşka birine, başka bir insana bürünebiliyorlardı adeta. Para, insanı değiştiriyordu ve insanlara her şeyi yaptırıyordu. Para insanı nankör yapabiliyordu, bazen el üstünde tutulmanı sağlıyor, ama bazen eziyordu. Paranın varlığı bir dertken, yokluğu da ayrı bir zarardı. Az para geçim zorluğuyken, aç kalmak demekken, fazla para da insanın kişiliğini bozuyordu. İnsanlar bu tuzağa maalesef düşüyorlardı ve diğer hayatlarını riske sokuyorlardı. İnsanların haklarına giriyor, haram yoldan saçma sapan işlere girişiyorlardı. Ama düşünmüyorlardı ki, bunun gerisi ne olacak?

Hayır, düşünmüyorlardı. Çünkü bunu bugün anlamıştım.

Şuan yapabildiğim tek şey ağlamaktı. Her şeyimiz onlara gitmişti... Ama neden bunu yapıyordu ki bu adam? Yeterince parası yok muydu? Neden daha da sömürüyordu ki bizi? Kastı mı vardı yoksa? Zaten onu zengin eden dedem değil miydi? Bizi sömürmek yerine daha çok para göndermesi, milyonlarca kez teşekkür etmesi gerekmez miydi? Ne diye bunu yapıyordu bu adam bize?

''Keşke bizi hesaba çekeceğine anneannene biraz okuma yazma öğretseydin de sözleşmeyi kabul etmeseydi o zaman. Hem anneanneni neden yalnız bırakıyorsun evde?'' Deyince sinirlerim tepeme çıkmıştı. Çağlar ise dik dik bana bakıyordu. Gözlerinden ne düşündüğü okunmuyordu ama konuşmamıştı. Evet, ona sonsuz bir nefret duyuyorum.

''Keşke sen de geldiğin yeri unutmayıp kişiliğini araya vermeseydin!'' Dedim ona bağırarak. Tam ona doğru gidecektim ki anneannem beni tuttu. Ona 'ne diye beni tutuyorsun' dercesine bir bakış attım ama tutmaya devam etti. Tatsızlık çıkmasını istemiyordu demek ki.

''Baba yürü eve!'' Diye babacığına bağırıyordu Çağlar. Ama dur, ben bir daha bakıyor muyum yüzüne? Beni kandırmak iyiydi değil mi?

''Siz görün ama! Size dava açacağım! Sürüm sürüm süründüreceğim!'' Diye bağırmaya başladım. Hatta ne kadar bağırdıysam komşular balkona çıkmış bizi izliyorlardı.

''Sen kimin yerinde kime ne diyorsun? Çıkın gidin evimden!'' Diye bağırmaya başladı o da. Doğru, bir de onların apartmanında yaşıyorduk. Bir bu evden kovmadığı eksikti zaten.

''Baba yeter!'' Çağlar da bir yandan babasını sakinleştirmeye çalışıyordu.

''Çağlar çekil başımdan! Bize yaptıkları muameleye bak!'' Dediğinde bu sefer anneannem bile tutamamıştı beni. Ne muamelesinden bahsediyordu bu? Bütün mal varlığımızı almıştı, borcumuzu daha vermemişti bile! Anneannem olmasaydı...

''Aa! Görüyor musun Dursun Bey'i. Çok ayıp etmiş.''

''Utanmıyor musun yaşlı kadını utandırmaya?''

''Bizi de mi kandırdın yoksa Dursun Bey?''

''Hem suçlu hem güçlü.''

''Para değiştirdiyse demek ki...''

Komşuların sesi yavaş yavaş geliyordu. Duyduklarıma sevinmiştim aslında. Az da olsa rezil olmuştu sonuçta. Zaten sinirle arabasına bindi. Çağlar daha binmemişti.

ÇARESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin