Merhaba arkadaşlar! Yeni bir bölümle yine beraberiz. Bu bölümle beraber artık asıl konuya giriş yapmış olacağız. Özellikle diğer bölümle balıklama dalmış olacağız. Bu hikaye sırlarla ve yalanlarla kaplı. Bunu bu bölümden sonra daha iyi anlayacaksınız. Bu arada bu bölümü en başından beri beni destekleyen arkadaşım Güllü Yenigünlü'ye (author_female_wolf) ithaf ediyorum. Her neyse. Herkese iyi okumalar!
Attığım çığlık Semih'i ve Nur'u uyandırmış olacak ki bir anda odama girdiler. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Hâlâ... Nasıl olduğunu anlayamıyorum? Nasıl? Aklım almıyor...
''Ne oldu!'' Nur'un sesiyle ona doğru döndüm. Yüz ifadem ne kadar kötüyse sorgulamadan saçlarımı okşamaya başladı. Bunun beni sakinleştirdiğini biliyordu. Ah, dost olmak bunu gerektirir.
''İstersen içeri geçelim, orada konuşuruz.'' Dedi Semih. Başımla onayladım. Nur koluma girdi ve beni salona götürdü. Nur bir bardak su getirdi. Gözlerimden akan yaşların haddi hesabı yoktu. Annem ve babam burada mıydı gerçekten? Benim için mi?
''Ne olduğunu bize hemen anlatıyorsun küçük hanım.'' Nur'a döndüm. Konuşma tarzı bu şekildeydi. Lakap takardı hep. Bana taktığı birçok lakap vardı. Birisi de bu, ''küçük hanım''.
''Bir rüya gördüm...''
Beş dakika içinde her şeyi anlattım. Nur sadece kafa salladı ve elimden tutarak odama doğru sürükledi. Bir an derin bir nefes aldı. Sanki ne yapacağını düşünürmüş gibi bir hal vardı üzerinde. Daha sonra eline bilekliği aldı ve gözlerini gözlerime kenetledi. Öyle uzun baktı ki bana, sanki af diler gibi. Ne demek istediğini anlamadım. Ama çok geçmeden konuşmaya başladı:
''Bu bilekliği sana ben getirdim. İki yıl önce sahildeyken kaybetmiştin hatırladın mı? En sevdiğin bilekliğindi. Ben de buraya gelirken bir takıcıda görünce hemen aldım. Hoşuna gideceğini düşündüm. Annen ve babanı görmen de bir tesadüf olmuş tabi.'' Dediğinde birkaç adım geriledim.
''Annen ve baban mı? Hadi ama Nur! Onlar senin teyzen ve enişten! Nasıl sanki üçüncü bir şahısmış gibi konuşursun!'' Diye öfkeyle bağırdığımda bir adım yaklaştı. Bu Nur'du işte. Her zaman korkusuz bir şövalye gibi. Onun bu huyunu çok kıskanırdım. Her şeye rağmen dimdik ayaktaydı. Bu benim asla başaramadığım bir şeydi.
''Peki, sen ne zaman onların seni terk edip gittiğini unuttun? Senin en zor zamanlarında yanında onları görebildin mi ha? Hem... Onları nasıl bu kadar kolay affedebiliyorsun? Seni fazlalık diye bıraktılar Erem! Fazlalık diye!'' Bağırdığında hayal kırıklığı ile birkaç adım sendeledim. Bu Nur'un bildiği bir şey değildi. Nur bu kadar detaylı bilmiyordu. Anneannem Nur'a farklı bir hikâye anlatmıştı. En azından bana öyle demişti. Hatta hatırlıyorum... Küçük olduğumuz için... Anneannem bana küçükken olayı farklı anlatmıştı... Annem ve babam güya yurt dışındaydı, çalışıyorlardı. Nur'a da böyle söylemişti. O nereden biliyordu ki? Zaten bilen az kişi vardı... Hayır... Olamaz değil mi?
''Sana bunu kim söyledi?'' Dedim sakin olmaya çalışarak. Ama olamıyordum. Nur pot kırdığını anlamış olacak ki dudağını ısırmaya ve gözlerini kaçırmaya başladı.
''Sana kim söyledi dedim?'' Diye biraz daha sesimi yükseltince gözlerini kapattı ve hızlıca konuştu:
''Çağlar.''
Çağlar? Hayır, olamaz değil mi? Ona sormuştum, kimseye söylemediğini söylemişti bana. Yalan değildi değil mi? Daha o gün bana bir daha yalan söylemeyeceğine dair söz vermişti. Hayır, bu doğru değildi. Hatta şuan boşuna ağlıyordum. Öyle olmalıydı. Çağlar bana yalan söyleyemez. O dersini aldı sonuçta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇARESİZ
ספרות נוערSırlar ve yalanlarla dolu bir hikaye? Bütün bu sırların ve yalanların arasında boğulmuş olan bir kız? Ve onu yalanlarla koruduğunu zanneden bir grup insan? Hayır, ona zarar veren insanlar. Bu, kendini tamamiy...