Merhaba arkadaşlar! Bu bölümle beraber biraz daha olayların içerisine girmiş bulunmaktayız. Ayrıca bu bölümde kısa bir flashback sahnesi var. Böyle daha çok yapmak istiyorum, karakterlerin geçmişlerini öğrenmeniz adına. Bakalım Tunç ve Erem geçmişte ne yaşamışlar?Olaylar karışacak! Her neyse. Herkese iyi okumalar!
*Bölümü daha erken atacaktım ama düzenleyip atmak istedim. O yüzden biraz gecikti.
Multimedya, bölümle ilgili bir kesit.
Eve girdiğimde Semih ve Nur konuşuyorlardı. Onları görmemiş gibi yürümeye devam ediyordum ama Nur bana seslenince durmak zorunda kaldım. İstediğini alan bir tipti. O yüzden durmazsam hiç susmazdı.
''Konuşmamız gerek.'' Sahte bir şekilde gülümsemekle yetindim. Ne hakkında konuşacaktık? Onlar ve yalanları hakkında mı? Almayayım, o meseleye girdik mi çıkamayız çünkü.
''Ne konuşacağız cidden? Bana gerçekleri anlatmayacaksanız hiç konuşmayalım derim.'' Kafasını yere eğdi. Bir şeyler düşünüyordu. Ama elbette bunu bana söylemeyecekti. Neden söylesin ki? Eğer onda yaptıklarını, düşündüklerini söyleyebilecek cesaret olsaydı, bana yalan söylemezdi. Bunu yapmazdı.
''Ama bunu şimdi bilmen daha önemli.'' Sözleri yavaştan yavaştan beni meraklandırmıştı ama bir yanım bunu duymak istemediğimi düşünüyordu. Yalan olabilirdi ya da yine beni üzecekti. Belki de beni çok mutlu edecek bir haberdi. Ama ne biliyor musun? Ne ona, ne de söylediklerine güveniyorum artık.
''Söyle.'' Sesim o kadar umursamaz çıkmıştı ki bir an gözlerinin dolduğunu gördüm. Ama hemen kendini toparladı ve konuşmaya başladı:
''Biz Çağlar'la tekrar sevgili olduk, sorunumuzu hallettik.'' Ve bom!
Bu kelimeler ağzından çıktığı anda, sanki Çağlar'ın eline bir bıçak vermişler, beni öldürmüş gibi hissettim. Kelimeler bir insanı yaralayabilir miydi? Hatta dövercesine kalbinizi parçalayabilir miydi? Evet, kırardı, dökerdi, parçalardı. Hatta bazen, dövseler daha az acırdı. İşte şimdi, öyle bir andı. Duyduklarım gerçek olamayacak kadar komik geliyordu bana. Sanırım şaka yapıyordu ya da ben öyle olmasını diliyordum...
Kalbim kırıldı, hem de çok. Ama kırgınlığım gözlerime ulaşamadı, hem de hiç.
''Yani?'' Tahmin ettiğimden daha da boş çıkan sesim Nur'un kalbini kırmıştı. Gözlerinden öyle bir ifade geçmişti, anlamıştım. Onun için mutlu olmamı, tebrik etmemi istiyordu. Hâlâ bunu isteyebiliyordu. Çünkü o bencildi. Çünkü o hep kendini düşünürdü.
Oysa elinde olsa ikisini de öldürmek istersin.
Elimde olsa, onları öldürmek değil, unutmak isterdim. Onları hiç tanımamış olmak, onlara hiç bağlanmamış olmak isterdim. Çünkü bu adil değildi. Onlar bana yalan söylüyorlardı ve biliyordum ki küçük bir yalan değil. Söylemeye de devam ediyorlardı. Onlara hâlâ bir şeyler hissetmemeliyim değil mi? Hâlâ Çağlar'a deli gibi güvenip, onu görmek istememeliyim. Ya da Nur'la hâlâ eskisi gibi olmak istememeliyim. Onlar bana acımıyorlardı. Neden ben onların iyiliğini düşünüyordum ki? Evet... Çünkü ben Erem'im... Ve Erem, insanların iyiliğini düşünür, ne olursa olsun... Sonra da gelip tepeme çıkarlar. Bu hep böyle olmuştu, alışkınım.
''Sevinmeyecek misin?'' Sesindeki hayal kırıklığını duymamak mümkün değildi. Aslında ben de kırgındım, benim de hayallerim yıkılmıştı. Ama benim için hesap soran kimse yoktu. Ben de yıkılmıştım ama öyle bir maske takıyordum ki yüzüme kimse anlayamıyordu ne düşündüğümü, ne hissettiğimi... Burada Nur'u üzsem, Çağlar gelirdi, Semih gelirdi ve bir şekilde onu savunur, barışmamızı falan sağlarlardı. Ama benim hayallerim yıkılırdı, kalbim parçalanırdı ve yanımda gördüğüm tek şey aynadaki yansımam olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇARESİZ
Teen FictionSırlar ve yalanlarla dolu bir hikaye? Bütün bu sırların ve yalanların arasında boğulmuş olan bir kız? Ve onu yalanlarla koruduğunu zanneden bir grup insan? Hayır, ona zarar veren insanlar. Bu, kendini tamamiy...