Merhaba arkadaşlar! İlk olarak bu bölümün yeni bir bölüm olduğunu, altıncı bölümün ikinci kısmı olmadığını size söylemeliyim. Böyle daha iyi olacağını düşündüğüm için değiştirdim. Bu arada, bu bölümü geçen hafta doğum günü olan Bengü Karabulut'a (bengukarabulut) ithaf ediyorum. Ayrıca 500 okumayı geçmişiz! Okuyan herkese çok teşekkürler! Her neyse! Herkese iyi okumalar!Hesabı ödedikten sonra Çağlar'la beraber tatlı küçük kafeden çıktık ve tekrar arabaya gidip piknik ve mangal için gerekli malzemeleri aldık. Daha sonra ormanlık alanın içine doğru yürümeye başladık. Eşit hizada yürüyorduk. O biraz daha fazla yük almıştı. Durmadan gözleriyle beni kontrol ediyordu. Taşıyamamamdan korkuyordu sanırsam. Ayrıca ilerledikçe su sesleri duyulmaya başlamıştı. Sanırım bahsettiği gölün yakınlarına yaklaşıyorduk. Çok merak ediyordum gölü ve çevresini. Orada anılarımız vardı. Her ne kadar hatırlamasam da...
''Daldın gittin yine.''
''Hı?'' Çağlar'ın sesiyle tabiri caize irkildim. Sonra yüzüne boş boş baktım. Ne dediğini anlamadım ve o şuan sadece gülümsüyordu. Komik miydim ki?
''Diyordum ki sizin köydeki inekler ne güzel uçuyorlar.'' Dediğinde kafamı tekrar onun tarafına çevirdim ve tam dört kez gözlerimi devirdim. Gözlerimi devirirken bir gün gözlerim orada kalacaktı. Hep Çağlar'ın yüzünden!
''Aman hemen surat as.'' Yüzümü tekrar ona doğru çevirdiğimde gülümsüyordu. İstemsizce ben de gülümsedim.
''Surat asmıyorum!'' Dedim ciddi olmayan bir kızgınlıkla. Aslında böyle kötü bir huyum vardı. İstediğim bir şey olmayınca ya da sinirim bozulunca hemen surat asardım. Neden bilmiyorum ama fark etmeden yapıyordum bunu. Küçüklükten gelen bir alışkanlık sanırım.
''Bunu sana yapmayı kim öğrettiyse gidip boğabilirim Erem.'' Dedi o da yapmacık bir kızgınlıkla. Sonra ilerlemeye devam ettik. Su sesleri çok daha net geliyordu artık. Ve ben de sabırsızlanmaya başlamıştım.
''Sen yüzmeyi nerede öğrendin biliyor musun?'' Dedi Çağlar bir anda bana bakarak. Düşünüyor gibi yaptım ve kafamı olumsuz manada salladım. Bunu da biliyor olamazdı değil mi? Yok canım, o kadar da değil. Değildir yani... Değil mi?
''Hayır.'' Dedim sadece. Cevabımı duyunca hiç beklemeden etrafında bir tur attı ve gördüğü şeyle durup bir yeri işaret etti.
''Şurada.'' Dönüp gösterdiği yere bakınca ağzım şaşkınlıkla açıldı. Tam karşımda kocaman bir göl görünüyordu. Ve mükemmeldi. Tam anlamıyla.
''Çağlar bu muhteşem...'' Dedim ağzım açık bir şekilde. Sonra geldi ve çenemden tutup ağzımı kapattı.
''Ağzını açık tutma güzelim. Sinek girmesin.'' Dedi ve önümden ilerledi. Söylediği o saçma şeye rağmen içim kıpır kıpır olmuştu. Ah Çağlar... Bazen ne hissettiğimi bile anlayamıyorum. Ne yapıyorsun sen bana?
''Sen senin için bir zamanlar söylediğim 'zeki' sıfatını hak etmiyorsun Çağlar.'' Dedim şakaya vurarak. Bir anda kaşlarını havaya kaldırdı ve çattı.
''Sen bana zeki mi dedin?'' Dediğinde yanaklarımın kızardığını hissettim. Yakalandık! O zaman... Kaç!
''Yüzmeyi kim öğretti bana?'' Dedim konuyu değiştirmeye çalışarak ama yemedi sanırım. Ya da yedi. Of! Ağzımdan kaçırmasam olmaz değil mi?
''Peki sana konuyu değiştirmeyi kim öğretti acaba? Hiç becerememiş de ondan söylüyorum.'' Dedi ve hemen ardından dişlerini göstererek gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇARESİZ
Teen FictionSırlar ve yalanlarla dolu bir hikaye? Bütün bu sırların ve yalanların arasında boğulmuş olan bir kız? Ve onu yalanlarla koruduğunu zanneden bir grup insan? Hayır, ona zarar veren insanlar. Bu, kendini tamamiy...