Etrafıma şaşkın bakışlar atarken Bahir arkamda gülüyordu. Ona göre bu halim komikti. Bana göreyse oldukça normaldi. Daha önce gelmediğiniz, görmediğiniz geçmişinizden bir yer düşünün. Ve bu yeri günün birinde etkilendiğiniz adam yanınızdayken gördüğünüzü düşünün. Sizde benim gibi etrafa şaşkın, şapşal bakışlar atmaz mıydınız? Atmazdım demeyin, atardınız.
''Yeter ama artık. Daha diğer yerleri gezeceğiz.'' Topuklarımın üzerinde dönerek Bahir'in karşısına geçtim.
''Buranın geçmişimle ne bağlantısı var anlatmayacak mısın?'' Sıkıntıyla nefes aldı.
''Bunları konuşmuştuk Aybike. Benim anlatmam tehlikeli. Kendin hatırlamalısın.''
''Ama bu çok zor. Bari buranın tarihini falan anlat.'' Kararsızca baktığı birkaç saniye sonra ''Pekala. Ama fazlası yok. Anlattığım kadarını bileceksin.'' dedi. Başımı salladım. Öğrendiğim bir şey varsa Bahir'le bu konuda bir daha tartışmamam gerektiğiydi. Derin bir nefes alarak anlatmaya başladı.
''Burası görünüşte çok sıradan bir yer. Yani fanilerin gördükleriyle bizim gördüklerimiz tamamen farklı.''
''Yani faniler şuan gördüğümüz gibi görmüyor mu?''
''Hayır senin gördüğün şekilde görüyorlar. Sen kaçak olduğun için göremiyorsun, onlar fani oldukları için.''
''Peki sen nasıl görüyorsun?'' diye sordum merakla. Fanilerin ve kaçakların görmemesi gereken ne olabilirdi ki bu yerde?
''Bunu sana söyleyemem. Toplumdan kaçtığın zaman bazı şeyleri, önemli olan şeyleri, unuttuğunu biliyorsun. Unuttuğun zaman toplumuna olan bağlılığın zayıflar. Burada gördüklerini bir başkasına anlatabilirsin bu yüzden topluma olan bağlılığın güçlenene kadar bazı şeyleri bilmemen gerekiyor. Bağlılığın kuvvetlenmesi için hatırlaman gerek.'' Yenilgiyle omuzlarımı düşürdüm. Hiçbir zaman hatırlamayacaktım.
''Ee peki sen ne görüyorsun missing puella?'' Sorusuyla dudaklarım büzüp etrafa bir kez daha göz gezdirdim. Bahir'in bakışlarının dudaklarımda yoğunlaştığını fark etsem de takılmadım.
''Tam karşımda büyük bir morsalkım ağacı var. Yanlarında rengarenk çiçekler var. Bakıldıkları belli. Oldukça sağlıklılar. Bulunduğumuz tarafta ve diğer taraflar meşe ağaçlarıyla örülmüş. Aslında bulunduğumuz yer meşe ağaçlarının oluşturduğu daire şeklinde. Tam ortasında morsalkım ağacı var. Yerlerde de rengarenk çiçekler... Çok güzel...'' Bakışlarımı Bahir'e çevirdiğimde aslında beni hiç dinlemediğini fark ettim. Beni izliyordu. Mimiklerimi, suratımı...
''Bahir? Bir şey mi oldu?'' Seslenmemle irkildi.
''Ne? Yok... Hayır.'' Kaşlarımı havaya kaldırarak inanmadığımı belirten bir bakış attıysam da fazla üzerinde durmadım.
''Anlatmaya devam etsene.''
''Uhm... Çok eskiden burada bir savaş çıkmış. Toplumumuzda ki kişiler, kanatlılar ve kanatsızlar olmak üzere ikiye ayrılarak savaşmışlar. Savaşı biz kazanmışız ancak çokça kişiyi kaybetmişiz. Savaştan birkaç gün sonra o zamanki Yüce bu yeri ziyaret etmek istemiş. Gözdeler onun bu isteğini yerine getirerek Yüce'yi buraya getirmişler. Yüce geldiğinde çok şaşırmış. Gördüğü şey şuan gördüklerinmiş ama daha fazlası. Yüce burayı toplum için tehlike arz edenlerin, yani insanların ve kaçakların, görmesinin çok tehlikeli olacağını düşünerek büyü yapmış. O günden beri buraya Büyülü Orman denir ve sadece toplumun parçası olup toplumunda yaşayanlar görür.''
''Savaş neden çıkmış?''
''Savaşın neden çıktığı tam olarak bilinmiyor. Kimi burayı alabilmek için diyor kimi yerin özel bir gücü olduğunu ve savaşı kim kazanırsa özel gücün o topluma verileceğini bu yüzden savaşıldığını söylüyor.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayış Ve Kayboluş | Paralel Evren
Fantasía◇ İnsan ait olduğu yerden kopunca anılarını da, hislerini de unutabiliyormuş. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını düşünsemde, aslında tüm olayın bir şeyleri unutmaktan ibaret olduğunu yaşayarak öğrenmiştim. Ve yine hiçbir anın unutulmaması gerektiğin...