Her şeyin bu kadar çabuk değişeceği aklımın ucundan bile geçmezdi ama şu an kendisinin yabancısı olduğum adamın karısı olmuştum. Daha bir hafta öncesine kadar babamla birlikte yemek yapıyorduk. Birlikte film izlemiştik pes bile oynamıştık. Şimdi ise babam beni sevmiyor hatta nefret ediyor ben ise evlenmiş ve hayata küsmüş haldeydim.
Bir insan karşısındakini kaç kere üzer, kaç kere onun kendinden bile nefret etmesini sağlayabilir? Yada yaşamaktan bıktırır? Bir? İki? Üç? Dört? Yoka daha fazlası mı? Benim ki biri geçemedi. Ben bir de öldüm çünkü.
Kızlar en çok babalarına düşkün olur derlerdi ,doğruymuş. Ama bir yere kadar. O yerden sonra ne baba eskisi gibi oluyor ne de kızı. Baba umutsuz, kızı bitmiş.
Düzen bu, kim bu düzeni bozabilir ki? Hiç kimse.
Evlenmiştik, nikah memuru, ben, benim müstakbel koca, babam ve iki tane de nikah şahitleri. Başka hiç kimse yoktu daha iyiydi aslında. Bu saçmalığa bizden başka kimse şahit olmayacaktı, olmadı da. Nikah memurunun tam dördüncü soruşunda evet diyebilmiştim. Ve Barlas çok doğal, normal bir şeymiş gibi evet demişti. Şahitlere ben masumum adlı bakışımı atarken bana bile bakmadan şahit olduklarını dile getirmişlerdi.
Şu an evde ya da evimizde kendime ait oda da yatağıma uzanmış boş boş tavanla kesişiyordum. Barlas'ın evde olduğunu biliyordum ama nerede olduğunu bilmiyordum. Zaten geldiğimizden beri bu odadan çıkmamıştım. Sabah gözlerimi açtığım odadan yani. Etrafı gelir gelmez ışığı açtığım lamba aydınlatıyordu. Boş bulunmamak için odayı incelemeye başladım.
Oda küçük değildi, aksine büyüktü. Ama penceresi küçüktü. Sabah odayı inceleyememiştim ama şu an inceleye bilirdim. Kafamı hafif sağa çevirdiğimde küçük çekmece ve onun üstünde de küçük değil ama büyük de olmayan koyu mavi avize vardı. Hemen dibinde ise kapı. Yatağım büyük ve rahattı, yatak örtümden tut yastığıma kadar siyah zenginleştirilmişti. Siyah buraya da krallığını ilan etmişti adeta. Sol tarafımda ise küçük bir pencere, aslında büyük ama benim için küçük bir pencere. Benim eski odamdaki bile boydandı ama yine de iyi duruyordu. Pencerenin dibinde iki tane gece mavisini andıran sade tekli koltuklar vardı. önünde ise küçük yine aynı tonda sehpa vardı. Tam karşımda ise bir kapağı açık kalmış beyaz renkli kocaman bir dolap vardı, büyük ihtimal içi benim kıyafetlerimden bile çok kıyafet vardı, umurumda bile değil. Dolaba göz devirip zorsuna zorsuna kapının yanında ki ışığı kapatıp tekrar yatağıma geçtim.
Oda da mavi ve siyah tonları ağırlıklı olarak kullanılmış, huzur verici bir ortam ile karşı karşıyaydım. Tabii bazı değişik hatta adlandıramadığım renkler de vardı. Hayatım boyunca siyah ve mavi renklerini hayatımın bir parçası haline getirmiştim. Dolabımın ya da eski dolabımda ki kıyafetlerin büyük çoğunluğunu bu renkler barındırıyordu. Bu odayı gerçekten de sevmiştim. Her bir yerinde başka bir yaşam vardı adeta.
Tavanımla bakışmayı kesip uyumak için gözlerimi kapattığımda karnımdan gelen guruldama çığlıklarıyla gözlerdim aniden açıldı. Doğru ya dünden beri mideme doğru düzgün bir şey girmemişti. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp karanlık odaya göz attım. Normal şartlarda bu karanlık beni korkutması gerekiyordu ama şu an bana huzurdan başka hiç bir şey vermiyordu.
Bu çok harika bir şeydi.
Avizenin yanında ki saate baktığımda 21:24 geçiyordu. Hadi ama bu kadar süredir nasıl aç olabilirim? Şöyle bir durum daha var ki ben bu odadan çıktıktan sonra nereye bakacağım. Bu düşünceyi bir kenara itekleyip odadan kedimi attım. İçerisi karanlıktı sadece dışarıdan gelen sokak lambasının ışığı bir nebze aydınlatıyordu. Loş ışık etrafı az da olsa görmemi sağlarken etrafa bakmaya başladım. Burası salon olmalıydı. Kafamı yan tarafa çevirdiğimde çığlık atmam bir oldu. Çünkü birisi koltukta yaygan bir şekilde oturmuş beni izliyordu. Hızlıca ayağa kalkıp beni çıktığım kapı ile kendi arasında sıkıştırdığında gözlerim olabildiğince daha çok açıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN KUSURU(tamamlandı)
Romansa"Ben karanlığım, benim sevmeye hakkım yok Büşra anlasana" dedi Barlas acı içinde "Sen karanlık değilsin sadece ışığı sevmeyen koca adamsın. Sen benim aydınlığımsın anladın mı?." dedim kendime inanamayarak. Büşra, on dört yaşı...