Hayat bana bağıra bağıra susmayı öğretmeye çalışıyor. Bu o kadar acımasızca ki, kendimde buna dayanacak gücü bulamıyorum. Kendimi çoğu zaman pes etmiş buluyorum, sonra da kendime gelmek için geçmişimden bir kaç anıyı gözümün önüne getirip kendimi bulmaya çalışıyorum.
Annem! Geçmişimde annemi aramaya başladım. Yüzünü hatırlamaya çalıştım ama önümde kocaman bir karartı vardı. Sonra gözlerimin önüne okyanus mavisi gözler belirdi. Daha fazlasını aramaya çalıştım ama sadece bu kadarına ulaşabildim. Gözlerimi sımsıkı sıkıp hayal etmeye çalıştım. Uzun doğal sarı saçlar ve pürüzsüz bir ten. İşte buldum! Annemin dizine uzanmıştım ve annem saçlarımı okşuyordu. Uzun sarı saçları iki taraftan örülmüş ve başında beyaz papatyalardan yapılmış taç vardı. Babam yapmıştı onu. Uzun beyaz ve kırmızı renklerini barındıran çiçekli elbisesi, en sevdiği elbiseydi çünkü babam almıştı ona. Benim üzerimde ise kırmızı şort ve beyaz tişört vardı.
Ah! seni unuttuğumu sandığım için beni affet anne.
Uzun süredir annemin yanına gitmiyordum. Ve elimde ona ait bir fotoğraf vardı ,o da kenarları yıpranmış ve eskimiş bir fotoğraftı. Fotoğrafta annemin sarı saçları ve okyanus mavisi gözleri net bir şekilde gözüküyordu. Yatağımdan doğrulup dolabıma doğru ilerlemeye başladım. Ayaklarım çıplaktı ve soğuk parkeye basınca içim bir titredi umursamayıp dolaba doğru ilerlemeye başladım.
İçerisi oldukça karanlıktı. Uyku mu durmadan bölen Barlas'ı bir süre kovalayınca böyle oldu haliyle. Anladığım tek şey Barlas, kötü birisi değil. Yaralı ama bunu kimse bilmiyor, kendisi bile bilmiyor. Bunu anlamak o kadar da zor değil doğrusu.
O kendi gerçeklerinden korkuyor.
O kendini bulup gerçeklerle yüzleşmekten korkuyor.
O kendi olmaktan korkuyor.
Dolabımın kapısını açıp içindeki sırt çantamı çıkarttım. Siyah ve biraz küçüktü çanta. Hemen onu alıp çıplak parkeye oturdum. Çantanın içinde bir miktar para ve annemin fotoğrafı vardı. Bağdaş kurarak oturduğum yer oldukça soğuktu ve kıçım donmuştu.(yazarınız çok naziktir...)
Oturduğum yerde biraz kıpırdanıp rahatlığımı sağlamaya çalıştım. Daha sonra annemin resmini elime alıp karanlık odada bakmaya çalıştım. Odayı sadece dışarıdan gelen soluk sokak lambasının ışığı aydınlatıyordu. Uyuşuk hareketlerle ayağa kalkıp kapının yanındaki ışığı açtım. Odam anında aydınlanırken yüzümü buruşturmadan edemedim. Uzun süredir içerideydim çünkü ve acıkmıştım.
Yatağımın üzerine çıkıp tekrardan bağdaş kurarak oturdum. Barlas, beni odasından kovduğundan beri ortalarda gözükmüyordu. Merak etmiştim doğrusu, hele ki masanın üzerindeki kağıtları.
Fotoğrafa baktığımda annem, ormanlık bir alanda çiçeklere hayranlıkla bakıyordu. Habersiz çekilmiş bir fotoğraf olduğu oldukça belliydi. Annem çiçekleri çok severdi hele ki papatyalara bayılırdı tabii bende bayılırdım ama karanfil kadar değil. Annem karanfil gibi kokardı. Bu onun kendi kokusuydu ama annem inatla papatyayı severdi. Tabii bende doğal olarak annem sevdiği için papatyayı ve annem koktuğu için karanfili seviyorum.
Yanağımdan akan arsız göz yaşını elimin tersiyle silip fotoğrafa bakmaya devam ettim. Üzerinde bu sefer mavi bir elbise vardı. Saçlarını bu sefer örmek yerine mavi çiçekli taç vardı. O oldukça güzeldi. Annemi kıskanmamak elde değildi doğrusu. "Büşra hadi kızım nerede kaldın". Sesi kulaklarımda çınlarken sesli bir hıçkırık koptu. Bu fotoğraf gözlerimin önünde bir film şeridi gibi geçiyordu. Babam ve ben her zamanki gibi arkada kalmıştık. Annem oldukça heyecanlıydı, Önden gidiyordu en arkadan gelen babam durmadan durup fotoğraflarımızı çekiyordu. Bu fotoğrafı da babam çekmişti tabii sonra bu fotoğrafları çıkarttırıp albüm yapmıştık. Ben de hoşuma giden bu fotoğrafı gizliden almıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN KUSURU(tamamlandı)
Romansa"Ben karanlığım, benim sevmeye hakkım yok Büşra anlasana" dedi Barlas acı içinde "Sen karanlık değilsin sadece ışığı sevmeyen koca adamsın. Sen benim aydınlığımsın anladın mı?." dedim kendime inanamayarak. Büşra, on dört yaşı...