Sana bir şey söyleyim mi? Mutlu olmak için gülümsemek yeterli
Bir gün zorla evlendirilip sonra da mutlu olacağım hiç aklıma gelmezdi. Benim hayalim de hiç beyaz atlı bir prens yoktu. Aklımda evlenmeye dair hiç bir şey yoktu daha doğrusu. Ben evden dışarıya zor çıkartılan, eve gelene kadar kafa ütüleyen bir kızdım. Kendimi oldum olası sevmeyen, kendini bir türlü güzel bulmayan biriyken zorla evlendirilmek oldukça komik bir durumdu.
Benim hayalim de yakışıklı bir prens yoktu. Aslında bir prens yoktu. Çünkü hep kendi kendime beni beğenerek bir prens var mıdır ki diye düşünerek geçiyordu. Bu konuda her seferinde babamdan azar iştiyordum ama elimde olan bir şey olmadığından sessiz kalıyordum.
Barlas, oldukça yakışıklı, havalı, karizmatik. Tabii bunu içini bilmeyen rahat bir şekilde söyleyebilir. Ben senin az buçuk içini bilirim Barlas Bey. Dışardaki havalı hareketlerin bana sökmez. Tabii havalı olduğu kadarda eşşek biri. Ona eşşek diyorum çünkü gözleri çok güzel. Kiprikleri upuzun, gözleri enkazın habercisi gibi, bakışları karşısındaki kişiye göre değişiyor ve o, oldukça tuhaf birisi.
Ona mutlu olmak için bazen sadece gülümsemenin yeterli olduğunu söylediğimde.
"Düşmanlarının seni gülümserken görmeleri, onların sana zarar vermeleri kadar tehlikelidir. O yüzden gülümserken yanında kimse olmasın ve kimse görmesin." Demişti.
Cevap vermemiştim. Ya da verememiştim. Haklıydı, kendine göre evet ama benim her hangi bir düşmanın yoktu ya da gıcık olduğum biri. Susup önüme üçüncü koca bardaktaki meyve suyumu yudumlamaya devam ettim.
Karnından yükselip midem kadar çıkan ağrıyla yamulurken yüzümü buluşturmadan edemedim. Barlas etrafa bakıyordu. Ayağa kalkıp Barlas'ın dikkatini çekmeyi başardığım da "lavabo" diyebilmiştim sadece. Benimle birlikte o da ayağa kalkınca ona bakmaya devam ettim.
"Bir sorun mu var?" Diye sordu endişe kokan bir sesle.
"Hayır lavabo ne tarafta" dedim.
"Hemen düz git görürsün, yanında gelmemi ister misin?" Diye sordu. Bu sorusu beni şaşırtmıştı bunu düşünmeyi bir kenara koyarak lavaboya doğru ilerlemeye başladım.
Koridor karanlıktı, bir yere kapaklanmamak için ellerimle duvarı bulup duvara sürterek yürümeye devam ettim.
Wc yazan ve yanında bayan ablemi olan tabela görünce burukça gülümseyip lavaboya girdim. İçerisi oldukça temizdi. Klor kokusu burnumu yakarken lavaboya doğru ilerlemeye başladım. O meyve suyundan ikiden fazlasını içmemeliydim.
Midem oldukça çok bulanıyordu. Aynada ki görüntüme baktığımda kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. Yüzüm esmerken şu an ölü insandan bir farkım yoktu.
Suyu açıp bir süre yüzüme soğuk suyu çarptım. Suyu kapatıp aynada ki görüntüme baktığım da bir nebze olsun iyi görünüyordum.Bir süre daha lavabo da onaylandıktan sonra kendimi bu klorlu yerden kurtardım. Koridorun karanlık olması benim ürkemede çok yardımcı oluyordu doğrusu.
Masaya yaklaştığımda Barlas'ın yanında ki yabancıyla göz göze geldim. Bu yabancı neden bir kızdı? Kız beni baştan sona süzdükten sonra Barlas a biraz daha yaklaştı. Barlas' ın yan tarafını görüyordum. Barlas beni hâlâ fark etmemişti. Ama o kız beni fark etmiş hatta ihracata geçmişti bile.
Barlas' ın dibinde durduğumda Barlas kafasını kaldırıp bana baktı sonra da kaşlarını çatıp ayağa kalktı."İyi misin?" diye sordu fısıltı. Barlas' ın koluna çarpıp oturduğu yere oturdum. Kızın yüzü düşerken belli etmemek için bana elini uzatıp "selam, ben Sevgi" dedi suratına ki boya ile ondan fazla çocuk resim çizerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN KUSURU(tamamlandı)
Romance"Ben karanlığım, benim sevmeye hakkım yok Büşra anlasana" dedi Barlas acı içinde "Sen karanlık değilsin sadece ışığı sevmeyen koca adamsın. Sen benim aydınlığımsın anladın mı?." dedim kendime inanamayarak. Büşra, on dört yaşı...