Kendini yalnız hissettiğini an yanına birinin gelmesi ve seni varlığıyla bile mutlu edebilmesi bence harika bir şey. Sen kendinden vazgeçsen bile senden vazgeçmeyen biri...
Buna belki gerek yoktur ama sen benliğini kazanman için sana uzatılan ele ihtiyacın vardır. Belki o cennetten gelen bir meleğin eli değildir, belki de cennetten cehenneme kaçar bir meleğin elidir.
Zaman belki de her şeyin ilacı değildir, belki de sadece zaman kaybıdır. Ah! Saçmalamaya başladım yine. Aldığımız nefesi verebiliyoruz, geceleri kötü uyusak da ertesi gün yeni güne sırıtarak uyanıyoruz. Ama hala hayatımızda bazı şeylerin eksik olduğunu iddia ediyoruz. Tabii ya eksik olan hala hiç kimse de sağlam bir kalbin olmaması.
Yeni bir güne başlayalı neredeyse iki saat olmuştu ama hala uykum vardı. Gözlerimi ovalayıp dizimde yatan Barlas'ın saçlarını okşamaya devam ettim. Dışarıya çıkmıştık. İki gün önceki gölete gelmiştik yine. Bu sefer piknik sepetimizde vardı. Yere serdiğimiz hasır ve üzerinde ki bir kaç atıştırmalık sandiviçler ve meyve suları benim mutlu olmama yetiyordu doğrusu hele ki Barlas'ın şu an dizimde yatıyor olması ve de yumuşak saçlarına dokunuyor olmak küçük kalbimin dayanmasını zorlaştırıyordu.
Belki şu an mutluydum, belki sonra mutlu olamayacaktım. Ama ben şu an bugünü yaşıyordum. Bugün ne dünü ne de ertesi günü karıştırırdı. Ben bugün mutlu olacaktım. Bunu kimsenin bozmasını istemiyordum.
Karşımızda ki gölet oldukça temiz ve yalnızdı. Barlas'ın saçlarını okşamaya devam ederken Barlas bir anda saçlarının arasında ki elimi tuttuğunda aniden başımı ona çevirdim. Ona soru dolu bakış atarken bana kaşlarını çatık ifadeyle bakmaya devam etti.
"Bir sorun mu var?" diye sordum sakince. Ama nedense sakin kalamıyordum çünkü bir anda böyle yapması endişelenmeme neden olmuştu.
"Neden beni izlemek yerine o göleti izliyorsun. Hem ben daha yakışıklıyım hem de ben seviyorum seni, bana bile öyle bakmıyorsun." dedi açık sözlülüğü karşısında neredeyse kendi kendimi yok edecektim.
Bana beni sevdiğini yine söylemişti ama bu sefer beni resmen azarlamıştı. Normalde de azarlardı ama bu sefer sırf gölete fazla derin baktığım için azarlamıştı. Hafifçe gülümseyip bileğimi yavaşça ondan kurtardım. Daha sonra başını tutup tekrardan dizime yatırdım. Cevap vermememden dolayı her hangi bir tepki vermese de bu durumdan hoşnut olduğunun bir kanıtıydı.
Bu sefer göleti izlemek yerine Barlas'ı izlemeye başladım. Sakalları yavaş yavaş yeşermeye başlamış ve saçları her zamankine göre biraz daha uzamış görünüyordu. Onu ilk defa bu kadar bakımsız görüyordum. Her seferinde sakalsız yüzü ve kendine yakışan saçları hoşuma gidiyordu. Tabii şu an saçlarını okşarken daha çok keyifli oluyordu.
"Sence burada güvende miyiz?" diye sordum yavaşça. Kendimi düşündüğüm yoktu fakat Barlas... ona zarar vermelerinden çok korkuyordum. Tabii her ne kadar böylesi kötü şeylerin olmamasını istesem de bir şekilde başıma buyruk oluyordu.
Bana bakmadan "şimdilik evet, sonrasını bilmiyorum. Ama sen sakın korkma sana asla dokunamazlar." dedi kesin bir sesle. Yanaklarım yavaş yavaş yanmaya başladığında başımı geriye atıp tepemizdeki güneşi izlemeye başladım. Onun kendine bu kadar çok güvenmesine şaşıyordum doğrusu. Bu hayatta her şey olabilirdi ki. Beni her şeyden koruyacağına bu kadar eminken ona güvenmemek elde değildi ki.
Cevap verememiştim. Buna verilecek cevap yoktu. Bulamıyordum ki kendimde bir cevap. Bazen öyle bir konuşuyordu ki, kendimi derin bir suda boğuluyor muşum gibi hissediyordum ama Barlas, bir şekilde beni o sudan çıkartıyordu. yeniden nefes almamı sağlıyordu. Başımı indirip Barlas'a baktığımda gözlerini kısmış bana bakıyor olduğunu gördüm.
![](https://img.wattpad.com/cover/72531583-288-k879846.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN KUSURU(tamamlandı)
Romance"Ben karanlığım, benim sevmeye hakkım yok Büşra anlasana" dedi Barlas acı içinde "Sen karanlık değilsin sadece ışığı sevmeyen koca adamsın. Sen benim aydınlığımsın anladın mı?." dedim kendime inanamayarak. Büşra, on dört yaşı...