6. BÖLÜM

198 31 25
                                    

Ah benim gönlümün
Kırık camı.
Yağmurlar sızdırıyorsun
Sol göğsümün altındaki
Soğuk kente...

Aradan iki gün geçmesine rağmen annem hala bana Cemile diye sesleniyordu. Oda yetmezmiş gibi ev işleri, getir götür işleriyle canımı çıkartıyordu. Ne yaptıysam bir türlü affettirememiştim kendimi anneme.

Evin her yerinin tozlarını alıp bal dök yala hale getirdiğimde bedenim düşük pil uyarısı veriyordu.  
Şuan tek isteğim biraz dinlenmekti. Ama annem buna izin verir mi?

-Feyza kalk şunu Ayşe yengengile götür.
-Ne bu annem
-Börek yaptım. Selamda söyle.

Şimdik anneme etme eyleme desem fayda etmez biliyorum ben. Kaderime razı olup böreği aldım. Belki cici yengem de dinlenirim. Hem o bana çayda verir.

Hayaller kura kura evin önüne gelip zile bastığımda böreğin kokusu mideme eziyet ediyordu. Kapıyı çalıp en şirin gülümsememi takındım. İnşaAllah çay vardır. Olmadı yaparlar.

Tabiki ben bunları düşünürken kapıyı Yusuf'un açmasını beklemiyordum. Bir an afallasamda belli etmedim. Kaybolma olayından sonra Mert Efe bize birkaç kere gelsede  Yusuf hiç gelmemişti. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım.

Gözünde daha önce görmediğim siyah kalın çerçeveli gözlüğü ile bana sıcacık gülümsüyordu. Sanırım o olaydan sonra birşeyler değişmişti.
-Hoşgeldin Feyza.
-Hoşbuldum.
İçeri geçmem için kenara çekildi. Ohh sıcak... İlkbaharda olmamıza rağmen hava hala ısınmamıştı. Güneşe hasret kalmıştık. Ayakkabılarımı çıkartıp pamuklu terlikleri giydim.

Evden  kimseden ses gelmiyordu.
-Evde kimse yok mu?
Alınmış gibi yaparak
-Beni adamdan saymıyor musun?
-Ben öyle demek istemedim yani büyükler yok mu manasında.
Yüzünde duran minicik  gülümseme kocaman oldu. Uzaktan bakınca masum bir çocuğu andıran yüzü gülümseyin daha bi tatlı oldu sanki.
Ne diyorum ben ya açlık kafama vurdu. Çay içsem böyle olmazdı ama... 
Tamam susuyorum.

-Onlar Mertle benim kaydım  için okula gittiler. Gideli baya oluyor birazdan gelirler.

Yanlış duydum her halde o da mı burda okuyacaktı . Yok canım daha neler.

-Sen Amerika'ya dönmüyor musun?
Durup alaycı bir şekilde baktığında  "sanane" diyeceğini düşünsemde beklediğim gibi olmadı.
-Hayır Ferihan dönüyor ama ben dön müyorum.
Neden ki diye soramadım. Ama anlamış olacak ki
-Ferihan babamdan ayrı kalamaz. Çok düşkündür ona.  Ben Mertle birlikte İstanbul'da kalmak isteyince babam da izin verdi.
Ormanda Ferihan'nın anlattıkları geldi aklıma yüzüne dikkatlice baktım.

Sesini çok iyi saklasada açık tenine inat koyu kahverengi gözlerindeki ki acıyı saklayamıyordu.

Bende zor zamanlar geçirmiştim ama Yusuf'un imtihanı daha ağırdı.  Benim ailem hep yanımda olmuştu. Onun ise imtihanı ailesi olmuştu. Ama herşeye rağmen acısını iyi saklıyordu. 

-Vay börek mi getirdin?
-Evet annem gönderdi.
Şuan mutluluktan ölecekmiş gibi bakıyordu. Elimden böreği alıp kokusunu içine çekti.
-Sen en dipteki odaya geç. Tek orasını yerleştirebildik. Bende ocağa çay koyayım onlarda birazdan gelirler. İçerde rahatça otur. Rahatsız olma.

Sonrada arkasını dönerek mutfağa geçti. Bende dipteki odaya doğru yürüdüm. Umarım hemen gelirler.

Kapıyı açıp içeri girdim. Odanın  içi oldukça genişti. Kısa bir göz attım hemen.
Açık deniz mavisi renkteki duvarlar odaya ayrı bir ferahlık katmıştı.  Sol dip duvarda bir ranza vardı. Ranzanın hemen çaprazında ise iki çalışma masası. 

Kırık Serçem (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin