18. BÖLÜM

62 10 2
                                    

Sıranın üstünde dağınık halde duran çantamı toplamak benim için en zor olanıydı. Hayır ne ara bu kadar dağıtıyordum ki. Bu dağınıklık yüzünden sınıftan yine en son ben çıktım. En üst katta olmamızın verdiği dezavantajla ağır ağır indim merdivenleri... Hayat zor bu merdivenleri çıkıp inmek daha zordu. Okulun dış kapısına geldiğimde ise elinde orta boyutlarda bir kutu ile bekleyen Sinemi gördüm.
-Sinem hayırdır.
Sabırsızlıkla elinde ki kutuyu bana verdi.
-Neden hep en son inmek zorundasın ki. Neyse bu kutu sanaymış. Dayından galiba.
Teşekkür etmek için ağzımı bile açamadan hızlıca merdivenleri inip servise yetişmek için koştu. Sinem'i boş verip elimde ki kutuya odaklandım. Kutunun üstünde dayımın adını görünce gülümsedim. Dayım yine hediye göndermiş olmalıydı.
-Anlaşılan okulun sonunu sen topluyorsun cadı. Herkes çıktı sen hala çıkayım mı çıkmayım mı diye düşünüyorsun.

Karşımda ki dağınık saçları ve koyu kahverengi gözlere baktım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Karşımda ki dağınık saçları ve koyu kahverengi gözlere baktım. Yüzü yine her zamanki gibi solgundu. Kalbimin atışını kulaklarımda hissedince elimde ki kutuya sıkıca yapıştım.

-Ne.. den... Burdasın.
Beni her görüşünde gülümsediği gibi kocaman gülümsedi.
-Okulun önünden geçiyordum. Sonra herkesin dağıldığını görünce sana da bir selam vereyim dedim. Biraz bekledim gelmeyince de okula doğru yürüdüm.
Yüzümdeki ifadeyi görünce devam etti.
-Neden o kadar şaşırdın.
Çünkü biraz önce seni sevdiğimi kabul ettim de o yüzden. Daha da kötüsü Kalbimin deli gibi çarpmasına neden oluyorsun. Bence şaşırmak için yeterince sebebim vardı.
-Bu saatlerde genelde okulda oluyorsun o yüzden şaşırdım.

Sonra gözlerim koluna kaydı. Bandajlıydı. Hemen merdivenlerden inip koluna bakmak için eğildim.
-Koluna.. Ne oldu.
Cevap vermeyince yüzüne bakmak için kafamı kaldırmamla koyu kahverengi gözleriyle karşılaştım. Yüzüm saniyeler içinde kızardına eminim o da hemen küçük bir tebessümle kafasını yere eğdi. Bende yaptığım hatanın farkına vararak aceleyle geri çekilmek için arkaya adım attım. Ama heyecandan dolayı unuttuğum birşey vardı: Arkamda da en az 10 basamaklı bir Merdiven vardı. Kendimi bir an için boşlukta hissettiğimde nasıl rezil olcağımı düşündüm. Ama daha yere kapaklanmadan önce kolumda ve belimde hissettiğim elle biraz önce dikildiğim merdivene yeniden ayaklarımı bastım.

Olanlara ilk başta anlam veremesemde tenimde hissettiğim nefes ve hiçte yabancı olmadığım kokusuyla kendime geldim. Ve kalbim artık tam boğazımda atıyordu. Derin nefes almaya ihtiyacım vardı. Ama akciğerlerim sanki yaptığı görevi unutmuş gibi ne nefesimi dışarı verebiliyor ne de dışarıdan bir nebze olsun nefes alabiliyordum.
-Bu sefer tuttum seni cadı. İstediğin gibi bir beyaz atlı bir prens olmasam da tuttum seni.
Kulağıma güzel bir tını gibi gelen sesi, hastane odasında düştüğümde söylediğim sözü gözlerimin önüne getirdi. Çarşafa takılıpta düştüğüm o hastane odasını. Unutmamıştı. Sonra yavaşça geri çekildi. Ne kadar günah olduğunu bilsemde sıkıca sarılmak istedim. Hiç geri çekilmemesini...
-Ohh.. Ucuz yırttım.
Aklıma gelen tek cümleydi. Ama en az benim kadar afallamış olan Yusuf bu sözümü duymamış gibiydi. Kendimi toplamak adına yere düşen kutuya uzanmak isterken Yusuf bende önce eğilip kutuyu alıp bana uzattı.
-Umarım içinde kırılacak birşey yoktur.
Bilmiyorum dercesine baktım yüzüne kutuyu açmak için düşme tehlikesi geçirdiğim merdivenleri daha dikkatli inerek okulun önünde ki bankalardan birine oturdum. Yusuf'ta arada baya bir ara bırakmaya dikkat ederek yan tarafıma oturdu. Biraz önceki afallaması geçmiş yüzünü soru işaretleri kaplanmıştı.
-Dayım göndermiş ne olduğunu bilmiyorum.
-Neden okula göndermiş ki. Eve gönderseymiş ya.

Kırık Serçem (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin