12.BÖLÜM
Eve girer girmez İstanbul kendini banyoya atmak istemişti. Çabucak banyo olacak ve hemen götürülecek eşyalar hazırlanacaktı. Kucağında ki haylazı Dolunay'ın kollarına bırakmıştı.
"Sevgilim, haylazın sütünü ısıtıp doyurur musun? Ben hemen banyo yapıp geleceğim sonra da sen girersin."
"Tamam aşkım. Benim duş jelimi kullanabilirsin istersen, sana yakışıyor benim kokum biliyorsun." dedi Dolunay çapkın bir sırıtışla. 'Ah bilmez miyim! Ama sevgilim o koku beni benden alıyor. Kendi kokumu kullanacağım.'
"Sevgilim üzgünüm benim çilek kokumla hatta belki de dalinle idare edeceksin."
"Benim için hava hoş canım ben ikisini de seviyorum ama senin belki daha çok hoşuna gider diye dedim ben. Eh sende doğru düşünüyorsun tabii. Ben yanındayken öyle şeylere ihtiyacın yok. Doğru... Ben yanında olmadığımda öyle yaparsın."
Bu kadının üstünde kendisinin sinmiş kokusunu hissetmek acayip hoşuna gidiyordu. Onun kendine has kokusunu da seviyordu ama böyle olunca onu daha da kendine ait hissediyordu.
"Lafa tutma beni. Bak gecikeceğiz sonra."
"Tamam ama bir öpücük ver bari." diye tutturmuştu Dolunay.
"Sevgilim, sabah ki öpücükler yetmedi mi sana?" O sabah ki öpücükler İstanbul'a bile yetmemişti. Dolunay'a nasıl yetecekti ki? Öpüşmenin daha önce hiç böyle muhteşem bir şey olacağını düşünmemişti. O da biliyordu tabii ki hoşuna gideceğini ama Dolunay ile yaptıkları şey anlatılmaz yaşanır bir şeydi. Tuhaf, ilginç, hoş, tutkulu, arzulu, aşkla... Saymakla bitmezdi onunla öpüşmenin nasıl bir şey olduğu.
"Bana yetebilir mi sence? Ben sana doyamam ki hiç bir zaman." dedi Dolunay ve İstanbul'un dudaklarına uzun bir öpücük kondurdu. İstanbul'da kendini o kadar kaptırmıştı ki... Dolunay şaşkınca ondan kendini çekti. Hala gözleri kapalı bir şekilde olan sevgilisine baktı. Öpüşmekten kızarmış dudaklarını yalıyordu. Dolunay gülümseyerek onu izledi. Parmaklarını onun dudaklarında dolaştırdığında İstanbul gözlerini açtı.
"Sevgilim seni öpüşmeye tutmayayım. Yoksa burada kesmezdim. Hadi çık yukarı yoksa geç kalacağız dediğin gibi." dedi sırıtarak Dolunay ve İstanbul'un poposuna vurdu. İstanbul duşunu almış. Piknik için üzerine rahat ama şık bir şeyler geçirmiş ve aşağıya inmişti. Dolunay koltuğa uzanmış elinde Ipad'i bir yandan onunla uğraşıyor bir yandan da Eymen'in sütünü içiriyordu. Kesin oyun oynuyordu yine. İstanbul'un geldiğini fark edince;
"Birtanem sen şu kopyaladığım maili gönderir misin? Hemen bende duşa gireyim." diye sordu Dolunay kucağındaki Eymen'i İstanbul'un kollarına tutuştururken.
"Tamam hallediyorum ben şimdi." İstanbul Eymen'e sütünün son kalan yudumlarını içirmiş sonra onu yere bırakarak, maili göndermek için İpad'in başına geçmişti. Maili göndermişti İstanbul ama dikkatini çeken şey bir kadına atılmış olmasıydı. Hem de güzel sarışın bir kadına. Şimdi kıskançlık krizlerine girmenin bir alemi yoktu ama kadının suratı İstanbul'un beynine kazınmıştı, adı da.
Meraktan çatlamak üzereydi belki bir gün sorardı ama gerek yoktu çünkü Dolunay'ın şu zamana kadar sevgilisi olmamıştı. Hepsi tek gecelikti. Ah! Belki de bu daha kötü bir şeydi. Kuruntu yapma İstanbul. Hayır! Dolunay seni seviyor evet. Yoksa Meriç hayatta sizi bir araya getirmek için uğraşmazdı. Bu saçma düşüncelerden kurtulmak için hemen piknik sepetini doldurmaya başladı. Alınacak her şeyi hazırlamış, Eymen'e de yen, kıyafetlerini giyindirmişti. Dolunay'ın da aşağıya inmesiyle evden çıkmışlardı. Dolunay arabanın bagajına her şeyi yerleştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Çöpçatan
RomanceMeriç üniversiteyi bitirir bitirmez deli gibi aşık olduğu adamla nikahı bası vermiş. Aradan uzun bir zaman geçmiş çocuk yapmanın zamanı gelmiş. Tunç ve Meriç çiftine bir de minik Eymen eklenmiş. Söylemeden geçemeyeceğim bu çılgın çiftimiz tam bir eğ...