Sonunda 1000den fazla kelimelik bir bölüm yazabildim. Alkış bana.😎😎😎.
Neyse iyi okumalar oy verip yorum yazmayı unutmayın. 😃😃😃Anka bir süre bana baktıktan sonra konuştu.
"Şuan için bunu bilmeye ihtiyacın olduğunu sanmıyorum"
Kafamı salladım ve son kez eğilip Mağaranın çıkışına doğru yürüdümMağaradan çıktığımda yarım saat geçmişti bile ve ilk gördüğüm şey ağaçlardı altımdaki ağaçlar. Koskocaman dağdaki bir mağaradaydık biz. E aşağı nasıl inecektim şimdi.
5 dk aranmamdan sonra elimde hiçbir şey yoktu. Pürüssüz ve dimdik inen yokuşa baktım o an aklıma bir fikir. Hemen ceketimi ve kazağımı çıkarıp üst üstr koydum ardından üzerine oturup kendimi yokuşa bıraktım. Bir süre bu şekilde kaydıktan sonra birden öne doğru fırladım ve yüzüstü yuvarlanmaya başladım. Üstü Çıplak vücudum çiziklerle kaplanmıştı ve yaraların içine giren toprak acı verici bir şekilde yakıyordu. Bir kaç dakika yuvarlandıktan sonra sonunda ormana düşmüştüm. Ama durmam için bir ağacın gövdesine yüzüstü çarpmam gerekti.
Bir süre hayata hiç hoş olamayan şekilde mırıldanıp toprağın üstünde yattım. Vücudumun her yerinağrıyordu. Neden ankaya beni aşağı bırakmasını böyle gereksiz bir işe kalkışmıştım ki.
Acıyla yüzümü buruşturup ayağa kalktım. Bir süre etrafıma boş boş baktıktan sonra belli bir istikamete bakmadan yürümeye başladım. Dümdüz gidersem bir şehir yada kasabaya varabileceğimi umuyordum sadece.6 saat sonra
Umduğum gibi oldu. Bir kasaba bulabilmiştim. Ama buna kasaba denebilirse. Sanki bir hayalet şehirdi terkedilmiş ve yıkılmıştı.
"Haydutlar" diye düşündüm. İnsanları mı topluyorlardı. Peki neden?
Bir süre düşündükten sonra aklıma kendi kasabam geldi. Acaba onlarıda öldürmemiş olabilirler miydi?
Yani annem ve babam hayatta olabilir miydiler?
Eğer ölmemişlerse onları bulmalı ve haydutlardan kurtarmalıydım. İçim coşkuyla dolmuştu. Ve sonra aklıma bir soru hücum etti.
Nasıl?
Bunu nasıl yapacaktım?
Ellerime baktım. Onlar belki hayattaydı ve onları kurtaramazdım. Ellerimi sıktım ve olanca gücümle ağaca bir yumruk attım. Ardından incinen bileğimi tutup acıyla bağırdım. Ne bekliyordum, ağacın yıkılmasını mı?
Ağacın kabuğunda hasar bile yoktu. Bir küfür savurdum ve birşeyler bulurum umuduyla kasabanın içine girdim.
Sonuç kötü olsada benim için harikaydı. Çünkü azda olsa erzak ve bir bıçak bulmuştum. Ve bulduğumda evin tekinin ahşap duvarına saplıydı. Fırlatılmış olduğu belliydi. Üzerinde bir kurt başı dışında hiç bir çizim yada resim yoktu. Ama son derece kaliteli olduğu belliydi. Bıçağı belime sıkıştırdıktan sonra bulduğum hafif erzak torbasınıda omzuma attım. Bu kadar az erzak bulmamın sebebi basitti. Haydutlar çalar.Kasabadan ayrılalı tam 1 saat olmuştu. Ve hava kararmıştı. Ve ben hala bu tehlikeli ormandan çıkamamıştım ancak şanslı olduğum kesindi çünkü yuvadan ayrıldığımdan beri hiçbir kaynak yaratığı saldırmamıştı. Hatta o kadar garip ki seslerini bile duymamıştım.
Bu düşüncelere o kadar dalmıştım ki önüme bakmıyordum birden ayağım takıldı ve düştüm. Düştüğüm şeye bakınca adeta nutkum tutuldu. Bu 8 metre boyunda bir canavardı. İnsan vücuduna sahip olsada suratı beyaz tüylü bir örümceğe benziyordu. 8 açık gözü sanki canlıymış gibi saf bir şekilde parlıyorlardı. Ancak canlı değildi. Öldürülmüştü. Hatta neredeyse kendinden bile büyük bir pençeyle
Bu ormanda bu canavarı bu şekilde öldürebilecek bir şey yaşadığını bilmiyordum. Korkuyla titredim v ebirden çekirdek aklıma geldi.
Evet onu alabilirdim ;canavarın çekirdeğini
Kendim kullanamasam bile böyle bir canavarın çekirdeğinin son derece çok para edeceğine emindim. Canavar çekirdeği bir manada dantiandı ama farkı bu çekirdekler sadece canavarlarda bulunurdu. Canavar doğduğunda karnında belirirdi. Bu çekirdek yaratığın türüne göre gücü değişirdi. Ancak kötü yanı geliştiremezdin. Türün ne kadar güçlü ve iyi sende o kadar güçlüydün. Ve bulduğum canavarın boyu ve posuna göre son derece kaliteli bir çekirdeğe sahip olduğunu söyleyebilirdim.
Sevinçle yaratığın üzerine çıktım ve parçalanmış cesedinde çekirdeği aramaya başladım sonunda bulduğumda her yerim kan içinde kalmıştı ama buna değerdi. Çekirdek yeşil renkte parlıyordu 2 nohut boyutunda bir şeydi. Hemen cebime atıp yola koyuldum. Bir süre sonra başka bir yer bulabilmiştim hemde bu seferki koca bir şehirdi. Şehre ilerlemeye başladım. Kapıda nöbetçiler vardı.tam yanlarından geçip girecektimki. Ellerinde tuttukları mızrakları. Çarprazlayıp yolumu kestiler. Biri yüzüme bile bakmadan konuştu.
"Evlat gittiğin şehir Kırık Balta klanına ait. Normalde senin gibi iğrenç bir dilenciyi içeri almazdık. Anak bu sefer cömertlik gösterip seni içeri sokacağız. Ama bunun için bir ücret ödemelisin."
Telşla
"Ama siz şehir muhafızısınız haraç kesemezsiz" dedim.
Bu sefer öbürü ve konuştu.
"Seni aptal velet istediğimizi yaparız ister öde ister burayı terket."
Bu şehre girmeliydim hem uykuya hemde erzağa ihtiyacım vardı.
Çok kabul edeceklerini düşünmesemde bıçağımı onlara uzattım.
İkiside birden mızraklarını yere atıp öne eğildi. "E-efendim sizin onlardan olduğunuzu bilmiyorduk lütfen bizi bağışlayın. Bu değersiz kulunuzu affedin."
Şaşkınlıkla adamlara bakıyordum. Bıçak ya çok ünlüydü yada üzerindeki kurt başı önemli bir klanı ifade ediyor olmalıydı. Adamların bu davranışı ancak bu şekilde ifade edilebilirdi.
Birden suratımda kurnazca bir ifade oluştu. 'Madem öyle bu oyunu sürdürelim' diye mırıldandım.
Bir asil gibi durmaya çalışıp yüzüme küçümseyen bir ifade yerleştirdim.
"Pekala kalkın, bu asil kulunuz sizi affedecek ancak işime yarayacağından değil ama üzerinizdeki tüm paraları bana verin ve birdaha böyle alçaklıklar yapmayın. Bir daha böyle bir olay kulağıma dahi gelirse elinizden alacaklarım sadece paranızla sınırlı kalmaz."dedim gür bir sesle.
Kalktıklarında yüzlerinde müteşekkir ve sevinçli bir ifade vardı. Hemen ceblerinde ne varsa boşaltıp bana verdiler. Ama verdikleri.paranın maliyetini anlayamamıştım. Hem tipi hem görünüşü bizim kullandığımızdan çok farklıydı. Ama kesinlikle az olmadığından emindim.
Tekrar adamlara döndüm.
"Bana ucuz bir hanın yerini söyleyin?"
"E-efendim sizin gibi yüksek seviyede bir insan neden ucuz hanlarda kalıyor. İsterseniz size son derece şık ve kaliteli bir handa söyleyebiliriz."
"Hmmm"diye mırıldandım."peki o dediğiniz hans bana verdiğiniz paralar yeter mi?"diye sordum
Muhafız şüpheli bir şekilde bana baktı.
"Efendimizin yanında para yok mu? Yoksa efendimiz soyuldu mu?"
İçimden küfür ettim. Ve
"Elbette hayır cebimde yeterince param var ancak sırf o han için paralarımı bozdurmak istemiyorum. hizmetlim yanımda olmadığından taşımak üşendiriyorda."dedim. Ne güzel attığıma kendim bile şaşırmıştım şuan.
Muhafız hemen eğilip
"Elbetteki efendim yanlış düşündüm. Affedin beni. Verdiğimiz parayla bahsettiğim handa 1hafta rahatça kalabilirsiniz."
bıkkınlıkla iç çektim."Şu hanın yerini söyleyecek misin artık?" Diye sordum.
"Tabiki efendim"diyerek hanın yerini tarif etmeye başladı.
Bitirdiğinde "Tekrar anlatmamı ister misiniz efendim?"diye sordu.
Kaşlarımı çattım.
"Yoksa benim hafızamı düşük mü gördün?"
Bunu duyan muhafız hemen telaşla eğildi.
"Hayır efendim. Özür dilerim efendim."
"Pekala çekil önümden"diyerek şehre girdim ve muhafızın tarif ettiği yönden hana gitmeye başladım muhafızların göremedikleri kadar uzaklaşınca kalablıktan çıkıp bir ara sokağa girdim ve derin bir nefes çekip sırtımı duvara dayadım. Sonra elimdeki bıçağı tekrar belime sıkıştırdım. Birden kahkahayla gülmeye başladım.
Adamları ne yemiştim be.Bide, hatalar olabilir düzenlemedim. Telefondan yazdığımdan bu kadar yazmak bile zor geldi.
🤗🤗 neyse iyi akşamlar dilerim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gardiyan
FantasySadece bir çocuktum. Çok bir şey istemiyordum sıradan bir element kontrol edebilsem bana yeterde artardı bile. Bana bunun bile neredeyse imkansız olduğunu söylediler. İnanmadım iyi ki de inanmamışım çünkü şimdi yanlış düşündüklerini görebiliyorum...