Bölüm 6

175 39 25
                                    

"Onu öpmemeliydim" diye fısıldadı Yusuf kendi kendisine. Kafeyi koşarak terk eden Minel'in ardından bir süre öylece bakakalmış, sonrasında arkasından ne kadar koştuysa da ona yetişememişti. Gidebileceği her yere bakmış fakat hiç bir yerde bulamamıştı onu. Kırk sekiz kez aradığı telefonuna hala ulaşılamıyor oluşu iyice canını sıkıyordu. Saat gecenin on biri olmuştu ve hala bir haber yoktu.

Minel'in evine gitmeye karar verdi. Verdiği tepkiyi her ne kadar aşırı bulmuş olsa da haklıydı. Neticede genç bir kızdı ve onu öylece izinsiz öpemezdi. Kendini affettireceğinden emindi ama bu saate kadar ulaşamamış olmak düşündürüyordu onu. Kafeden ağlayarak çıkışı gözünün önünden gitmiyordu, anlamsız gelmişti. Ve içine derinden bir sıkıntı çöreklenmişti o andan beri.

Minel'in evine doğru yürümeye başladı. Kalp atışları göğüs kafesini tekmeliyordu her adımında. İçindeki kötü his, devleşerek dolanıyordu boynuna bir yılan gibi. Yaptığı şeyin vicdan azabı altında ezilen yüreğine rağmen koşar adım ilerliyordu Yusuf.

Evin önüne geldiğinde bir polis arabasının kapıda beklediğini gördü. Kapıya doğru koştu yüreğini ağzında taşıyarak. Tedirgin bakışları en ciddi haliyle kararırken:

"İyi akşamlar Memur Bey Minel Altındağ için mi buradasınız? Yoksa ona bir şey mi oldu?"

"Sakin olun beyefendi siz yakını mısınız?"

Tüm bedenini kaplayan gözle görülür bir panikle:

"Erkek arkadaşıyım ben. Bir şey mi oldu ona?" Dedi.

"Beyefendi sakin olun lütfen. Minel Hanım Gökderedeki uçurumdan atlamış. Görgü tanığı bir kaç kişi kurtarmaya çalışmış ama başaramamış... Başınız sağ olsun. "

!

Cümlelerin bıçağı vardır bazen... Bilenerek girerler muhatabının kulağından içeri... Tam da o anda, kelimelerin keskin yüzü Yusuf'un beynine çarpıyor, değdiği yeri kesip kanatıyordu. Söylenilenleri idrak edince kahverengi gözleri delirmiş gibi yuvalarından fırladı. Olamazdı. Ölemezdi...

"Hayır " dedi çatallaşmış kalın sesiyle. Sesi göğsüne sığmıyordu.

"Nerede o. Minel nerede ? İnanmıyorum size, Minel neredee ?? "

Tüm mahalleyi ayağa kaldıran bağırışlar; ömrü bir gecede çökmüş, tertemiz hayallerine vicdan azabı bulaşmış genç bir adamdan geliyordu. Sesleri duyup pencerelere doluşan konu komşu fısıltı kazanının ateşini çoktan harlamıştı.

Yıkılan dünyalar gecesiydi o gece... Yüreği kor gibi yanan feryat figan bir anne kalmıştı o geceden ve koca bir dağın çöküşü gibi yıkılan bir baba...
Vicdanı, masum bir öpücüğün kokusunda sıkışan, ömür boyu sırtında taşıyacağı yüküyle de bir Yusuf kalmıştı.

"Benim yüzümden" dedi dönmüş gözleri yavaş yavaş kapanırken. Ellerinin arasına aldığı başını taşıyan geniş omuzları göçmüştü genç adamın. Göz bebeklerini yakıyordu bütün benliğini sarmalayan bu saf acı. Kalan ömrünün, akrebin kıskacına sıkışır gibi bir geceye sıkıştığını o zaman anlamıştı.

Kavisli kaşlarını taşıyan alnı acıyla kıvrıldı. Kemikli yüzünden süzülen damlalar, içindeki sızının sadece küçücük bir yansımasıydı. Olduğu yere çöktü Yusuf, tıpkı yere çakılan hayatı gibi... O çöktü, onunla beraber anıları da çöktü... Evliliği düşlediği kız ölmüştü! Hem de onun yüzünden... Minelin, hayallerinin, ömrünün geri kalanının, kendinin katili olmuştu bir gecede.

Ölmüştü. Beyninin inanmayı reddettiği gerçeği.... Minel ölmüştü, Yusuf ise hayatının en zorlu sabır sınavına hoş gelmişti...

Gün Işığım Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin