Bölüm 13

14 5 0
                                    

***
Kırılan kalbimi uçuruyorum ufuklara. Bir güvercin yapıyorum tüm dertlerimi, kederlerimi, kalbimi yerinden söken bütün sözleri... Yaşadığım her ne varsa beni üzen, bir güvercine dönüştüyorum her birini. Avuçlarımda tutuyorum onları, ellerimi kaldırdığımda dua için en yüce mahkemeye. Bir kelamımla havalanıyorlar göklere. Bir kelamımla kanat çırpıyorlar beni her zaman duyacak olanın yanına varabilmek için. Kaldırıp avuç içlerimi 'Sana' diyorum. 'Sana gönderdim'. Bütün planlarımla beraber sadece sana gönderdim. O plan yapanların en hayırlısıdır demişti okuduğum bir kitapta. Diyorum ki " Senin yapacağın her plana razıyım . Ve katındaki bütün güzelliklere talibim. Benim için en hayırlı olanı, bana nasip et." Ben de en adil mahkemenin sahibine en adil olana güveniyorum. Bütün dertlerimi de Onun katına uçuruyorum. O kapısına geleni boş çevirir mi hiç? Geldi işte dert güvercinlerim, Sen onları ilaçsız bırakma diyorum. Ben daha ellerimi yüzüme sürmeden amin için; mutlaka ulaşıyor bir derman bana... Bir serinlik sarıyor gönlümü öyle bir arınmışlık ki bu... Sırtımı O'na yaslamanın verdiği güven duygusunu başka hiç bir sey karşılamıyor bu dünyada. O'na güvenmek öylesine ferahlamak ki.. Artık düşünmemek seni acıtan ne varsa.. Yüreğinde beslediğin kemirgenlerden kurtulmak demek... Ve sonra sakin bir limana dönüşüyor kalbim. Fırtınadan henüz çıkmış fakat tesiri uçmuş gitmiş, hafiflemiş, serinlemiş... Duaya açarken ellerimi -her şeyin sahibine- böylece dert güvercinlerimi de özgür bırakmış oluyorum göğüs kafesimden dışarı.. O'na ulaşsınlar, Sevgiliye kavuşsunlar diye.. Kalbim kavuşsun diye özgürlüğüne...

***
...

***

Kalbimin kapıları sızladı yine. Anladım yine gözlerim özlemiş hüzün yağmurlarını. Canım yine ağlamak çekmiş, gözyaşlarının tuzundaki huzura ermeyi özlemiş gönül. Sızlaya sızlaya huzuru kucaklamayı... Özlenenlerde çok yer var bugün. O kadar çok yer ki kalbime sığmıyor heybeti.. Özlenenlerde ışıklar var sade gözle görünmeyen.. Yıldızlar var altında secde edilen. Bir serinlik var usul usul başörtüme dokunup seven. Bir yeşil renk var ki baktığında ona, mavi gökkubbenin ihtişamını söndüren. Özledim çok... Alnımı dayadığım sevgiliyi özledim. İlk kez dokunup başımı yasladığımda siyah dokusuna, aldığım nefese değen o eşsiz kokuyu içime çekerken, ben, orada değildim. Bir an için kısacık bir an; Sevgilimin omuzuna yaslamışım başımı sanki.. O bir sevgiliymiş meğer hem de öyle bir sevgili ki, en helalinden... Kara sevda demişlerdi inanmamıştım. Maşuğu çok demişlerdi. Aldanmam sanmıştım. Meğer aldandığım yalanlara öyle çok inanmış ki bu gafil ben, en gerçeğe giderken bile bu kadar bağlanamam sanmıştım. Bağlandım. Zira o bir mıknatıstı dünyanın merkezinde. Bir kez dokunursan kalbinle, pervanesi olurmuşsun. Bilmeden anlayamazsın. Ben görmeden önce anlayamıyormuşum; her ne kadar bildiğimi sansam da... Her şey değişti. O sevgiliye alnımı yasladığımdan bu tarafa, bazı bazı bir hüzün düşüyor gönlüme. Sıkışıp kalıyor kalbim. Özledim diyor sadece. Tekrar gideyim istiyor. Tekrar ve tekrar... Dönüşü hatırlıyor sonra, geri geri giden ayaklarını nasıl sürükleyerek getirdiğini... Tekrar gelmek istiyorum diye diye daha ayrılmadan sevgilinin ocağından. Öyle oluyor ki, anlar var. Bazen kısacık bir ana gidiyorum, kalıyorum orada. Yeniden gelmişim gibi o anlarda bırakmak için çabalıyorum zihnimi. Uzun sürsün, kalayım orada diye. Ama bitiyor. Hayallerimizi biz kontrol ediyoruz sanmıştım. Kalamıyorum daha uzun... Hatıraların da bir süresi varmış meğer. Daha uzun bırakmıyor, geri gönderiyor gerçek bildiğimiz asıl rüyaya.
Özledim çok. Çok özledim. Tekrar davet etsin beni sevdiğim. Ve ben tekrar gideyim...

...

***

YUSUF

Son sayfayı kapattığımda aslında kendim için yepyeni bir sayfa açıldığının henüz farkında degildim. Okuduğum her bir cümlenin kalbimin sızlayan köşelerini ince bir dantel gibi sarmaladığını çok sonra anlayacaktım. Rotasını bilmediğim bu ömrü boşa geçirmişliğimin verdiği derin pişmanlığın acı tohumları içimde filizlenmeye başlamıştı çoktan.
Yalnızca henüz bilmiyordum.

Efsununa kapıldığım sözler beni kendimi sorgulamaya itti. Ne zaman unutmuştum kaderin sahibini... Ne zaman böylesine küsmüştüm ben beni var edene? Fakat başıma verdiği onca dertten sonra hala beni sevdiğine inanıyor muydum gerçekten ? Bu çalışmayı yazan arkadaşa kulak verirsem şayet, karıncaya 50 kat yükü yükleyen Allah ilk önce onu o yükü taşıyabilecek donanımda yaratıp öyle gönderirmiş dünyaya. Sonra o yükü yüklenmiş sırtına karınca. Neden ? Çünkü yaradılış gayesi bu. Dert yüklenmek.. Çalışmak... Üretmek... Tüm zorluklara rağmen onun rızasına ulaşabilmek. Ben bu yükü taşıyamıyorum diyip vazgeçmemiş hiç bir zaman karınca. Çünkü kalu belada sevdiğine verdiği sözü asla unutmamış.
Gayret ettikçe aşka gelmiş. Aşkı buldukça gayrete...

Hem eğer O sevmediğine veriyor olsaydı dertleri en çok sevdiğim dediği O son peygamberi refah içinde yaşatmaz mıydı bu dünyada. Demek ki dünya dert yeri. Öyleyse hala bir şansım var mıydı benim ? Ben O'nu böylesine unutup boş vermişken...
Işte tam bu anda okuduğum bir başka satır koşuyordu yardımıma.

*
Dur biraz. İşte tam burada çok derin bir nefes al. Sonsuz ikram sahibini en son ne zaman andın? Bilmiyorsun değil mi. Ama bak bu halde bile O hala sana bir nefes ikram ediyor. Hem de derin bir nefes... Seni sevmediğini mi sanıyorsun hala? Bak buraya! Sevmese seni hiç hatırlatır mı kendini sana bu cümlelerin içinde. Eğer O'nu bildiren, O'nu öğreten, O'nu öven, O'nu sevdiren bir yazı okuyabiliyorsan bil ki O'ndan sana mektup var. kalbine koy onu. Bir sebebi var her şeyin. Bu cümleler bu mürekkepten sana ulaşmak için çıktılar. Bil. Seni ulaştırabilmek için O'na. Asıl sevdaya. Aşka. Yanmaya...

*

Eğer sevgili O'ysa... Özür dilerim O'nsuz geçirdiğim yıllarımdan. Harap ettiğim gençliğimden... Yanlış kişilerde tükettiğim sevebilme gayretimden özür dilerim. Başka başka işlerle boş yere meşgul ettiğim aklımdan... Şu yarattığı kainatta, her yaradılmışa O'nu aramadan baktığım için gözlerimden özür dilerim.
Ve teşekkür ederim karanlık yolumda karşıma çıkardığı bu kandil ile, ruhumun aydınlanan yüzü için. Bir kıvılcım ki bu zemheriye terk edilmiş yüreklere yaz güneşi olabilir. Kopkoyu gecelere saplanmış kırık kalplerin ışıldayan kapısı, sahipsiz olanların sıcacık limanı olabilir. Benimse Gün Işığım...

Pencereden odama dolan o davetkar sesle doğruldum. Kalbimin pasını silen bu ilahi ezgiyi doya doya dinlemek için pencereyi açtım. Işıklarını seyredaldığım minarelere bakarken hissettiğim eşsiz huzuru sevdim. Onu düşünürken duyduğum hazzı kalbime koydum. Beni çepeçevre saran bu manevi iklimi bağrıma bastım. O'nun bu yeni kıvılcım tutmuş sevdasıyla içimi ısıttım.
...

Gün Işığım Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin