Calum
Havluyla saçlarımı kurularken bizim çocukların arasından geçip çantama ulaştım. Müziği seçip futbolu bıraktığımdan beri, çok nadir futbol oynama şansını yakalayabilmiştim. İkisi arasında bir seçim yapmak zorunda kalmamış olmasaydım futbolu asla bırakmazdım çünkü futbolu da en az müzik kadar çok seviyordum. Ama seçimimde etken olan şey de zaten bu değil, "takım arkadaşlarım" olmuştu.
Bu yüzden de buradayken düzenli olarak maça çıkmak benim için harika olmuştu, özellikle de burada tanıştığım insanları da sayarsak. İlk başta dil meselesi yüzünden pek anlaşamasak da sonradan birbirimize bir takım olarak oldukça iyi uyum sağlamıştık.
Üstelik bizimkilerin bilmediği harika Türkçe küfürler öğrenmiştim.
"Calum."
Tişörtümü başımdan geçirirken arkamı döndüm. Tüm takım karşımda toplanmış bana sırıtıyorlardı. Musti kolunu omzuma atarak beni dolapların önündeki banklardan birine çekti ve oturttu.
"Final maçını kazanmamızın şerefine," dedi kocaman yassı bir kutuyu kafasının tepesine kaldırarak. "karşı takımdan baklava!"
Herkes tezahürat yapıp alkışlarken daha önce baklava yememiş olmasam da kocaman bir sırıtmayla onlara katıldım çünkü son bir haftadır çocukların tek konuştukları şey buydu.
"Ayrıca," diye diğerlerini susturdu Görkem. "Ayrıca Calum'un şerefine. Çünkü, millet, biliyorsunuz ki o olmasa finale kadar bile gelemezdik."
"Evet!"
"Calum! Calum!"
Çocuklar adımı tezahürat ederken başımı öne eğerek utangaçça sırıttım. O sırada Musti ise kutuyu Can'ın kucağına iteklemiş ve kapağı kaldırarak baklavaları sergilemişti. İçlerinden bir parçayı eliyle çıkararak alkışlar ve ıslıklar eşliğinde bana doğru döndü.
"Aç aç aç."
Türkçe direktifi anlayarak ona itaat ettim ve ağzımı kocaman açtım. Koca parçayı ağzıma tıktığında, baklava hakkında onun tatlı bir şey olduğundan başka bir şey bilmiyordum.
"Oha." dedim onları güldürerek.
Baklavayı biraz daha çiğneyip tadın damağıma yayılmasına izin verdim. O sırada diğer çocuklar da kutuya gömülmüşlerdi.
"Ee?" diye beni omzumdan dürttü, iki baklavayı ağzına tepip üçüncüsünü de çoktan eline almış olan İbo. "Beğendin mi?"
"Bu çok güzel. Uhm... Mükemmel!"
İbo omzuma sert bir şaplak atarken diğerleri de bir anda kendi aralarında Türkçe konuşmaya başlamışlardı. Aradan birkaç kelime seçebiliyordum ama tam olarak ne dediklerini anlamak imkansız gibiydi. Ama yine de bana her zaman olan biteni açıklamaya çalışan birileri oluyordu.
Can yeniden bana seslenerek bir dilim uzattığında onu hevesle kabul ettim. Bu gerçekten lezzetliydi. O sırada bankların üstüne çıkmaya çalışan Görkem bir yandan da diğerlerini susturmak için bağırıyordu. Yanaklarımı kocaman şişirip lokmamı yutmaya çalıştığım sırada herkesin farklı telden çalmasına sırıtıyordum.
"Beyler..." dediğini anladım Görkem'in ve bunun üzerine diğerleri de suskunlaştı. "Öncelikle herkese bu başarılı sezon için teşekkür ederim ama bu konuşmayı yapmamın sebebi ise kesinlikle siz değilsiniz."
Hepimiz güldüğümüz sırada bana dönen bakışları hissettim.
"Attığı isabetli şutları, maçın skorunu belirleyen golleri, kafa vuruşlarıyla bizi olduğumuz noktaya getiren," dedi ve eğilip tepsiden bir baklava aldı, "bu kocaman tepsiyi öküzce yememizi sağlayan Calum'a özel bir teşekkür borçluyuz. Bir sonraki dönem bizimle olmayacağı için bu başarıyı bir süre daha görebileceğimizi düşünmüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds of Australia
FanfictionAyaklarımın altında uzanan sonsuz okyanusu görene kadar Avustralya'ya gidiyor olduğuma inanamamıştım.