Deniz
Calum'un dün gece bizde uyuyakalmasından sonra bugünü de onunla geçirmiştik. Gerçi en başta eve gitmeye oldukça niyetliydi ama hazır bir kahvaltıya hayır diyememişti. Sonrasında ise beraber aylaklık edip kıkırdadığımız sayısız dakikayı birlikte geçirmiştik. Diğer çocuklar ise zaten akşama kadar uyudukları için bu keyiften mahrum kalmışlardı.
Calum gittikten sonra ise Ece'yle bavul hazırlamaya karar vermiştik. Sanırım bu da yaklaşık 17 dakikadır dolabımın önünde dikilmemin oldukça mantıklı bir açıklamasıydı...
"Bebek..."
Beni her zaman, her türlü durumdan kurtaracağını biliyordum...
"Ben ne almam gerektiğini bilmiyorum..."
"Yani kot-tişört sevdamdan vazgeçmek istemiyorum ama... Düğün, dedi bu çocuk. Elbise falan almam gerekir değil mi?"
"Bence benim düğünlük elbisem yok... Bakayım."
İki üç askı çekiştirdim.
"Valla yok."
"Böyle düğüne gidemem... Yeni bir şeyler alacak vaktimiz de yok. En iyisi gitmekten vazgeçmek."
Yere bağdaş kurdum.
"Evet, evet... Zaten Hemmings ailesinden başka birine daha temasta bulunmam muhtemelen kalbime giden damarların son göreceği şey falan olur."
"Kesin kararım gitmemek."
Uzanıp bavulumun kapağını kapattım. Kendimi geriye doğru attım ve derin bir nefes vererek tavanımı izlemeye başladım.
"Oh ya... Bütün dertlerim çözüldü şu an."
"Napıyosun abi?"
Ece'nin sonunda duyulan sesiyle dirseklerimin üzerinde doğruldum.
"Gitmemeye karar verdim. Sana bavul hazırlarken kolay gelsin."
Ece ifadesini bozmadan bana bakmaya devam etti. Konuşmuyordu ama ben demek istediğini anlamıştım, zaten onunla anlaşmak için çoğu zaman konuşmamamıza da gerek yoktu.
"Ne?" diye itiraz ettim onun düşündüklerine. "Aptalca bir karar olduğunu söyleme."
Sorgular bir biçimde kaşlarını kaldırdı.
Pes ederek dirseklerimi kırdım ve yeniden yere yattım. "Tamam... Aptalca. Ama tek başıma bavul hazırlayabileceğimi bile sanmıyorum."
Ece'yi yanımda hissettiğimde kıkırdadığını da duymuştum. "Tek başına değilsin ki tatlı kız, hadi birlikte hazırlayalım."
Yanımda bağdaş kurmasıyla söylediği şeye kocaman sırıttığımda heyecanlı bir şekilde ben de oturur pozisyona geçmiştim. "Ciddili mi? Sen hazırladın mı ki kendininkini oğlum?"
"Benimkini de beraber hallederiz sonra."
"Oley be!" dememle dolabıma döndüm ve yeniden karamsarlığa büründüm. "Ama yine de bu, kıyafetimin olmamasını değiştirmiyor..."
"Ben ilk Luke söylediğinde bile senin ne giyeceğini düşünmüştüm. Şu siyah askılı kurdeleli elbisen var ya, bence o baya iyi seçim..."
Kaşlarımı çattım. "İyi de o yazlık..."
Ece bana bakmaya devam ettiğinde bir süre sessiz kalmıştım. O ise umutsuzca başını salladı ve derin bir nefes vererek ayaklandı.
"Avusturya ile Avusturalya'yı karıştırmanı her koşulda kabul ederim ama... Çocukların bizden hep bir yarım küre uzakta olmasına ilişkin şakalarımızı hatırlamıyor olman..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds of Australia
FanficAyaklarımın altında uzanan sonsuz okyanusu görene kadar Avustralya'ya gidiyor olduğuma inanamamıştım.