Ashton
Metrodan çıktığımız sırada hepimiz ağzımız yırtılana kadar esnemekle meşguldük. Uzun yolu yürümeye başladığımızda ise çoktan birbirimizle takılmaya başlamıştık.
"Ben en çok Muko'nun böreklerini özleyeceğim." dedi Luke sırıtarak. Ona hak vermemek mümkün değildi ama ben zaten burada tanıştığım her insanın bana kattıklarına minnettardım. "Yine de..." dedim onların birkaç adım ilerisinde yürürken. "Kordon'un çimlerinde gün batımını izlemeyi hiçbir şeye değişmem."
Calum bana hak verirken Michael kıkırdadı. "Eminim Calum onlarca sergiye yetecek kadar fotoğraf çekmiştir, onlara bakarak hasret giderirsin."
Calum esnerken gözlerini deviremese de adımlarını hızlandırarak bizi geçti. Kızların bu muhabbete katılmalarını beklerken bizimle yürümediklerini fark etmiştim. Gözlerim arkaya takıldığında bizden oldukça geride durmuş birbirlerine güldüklerini gördüm.
Michael ve Luke'un önümden neredeyse vardığımız check-in noktasına geçmelerine izin verdim ve adımlarımı geri döndürerek kızların yanına doğru yürümeye başladım. Aslında acele etmemiz gereken bir durum yoktu ama kızların geride kalmasını istememiştim.
"Team MJ!"
Birbirlerine haykırarak kahkahalarla gülmeye başladıklarında aralarındaki muhabbeti bilmesem de benim de yüzümde kocaman bir sırıtış oluşmuştu.
"Hey!" dedim dikkatlerini üzerime çekebilmek için, yanlarına vardığımda.
"Ay, çok güldüm." dedi Deniz ve Ece hala kıkırdar halde ona katıldı. Çekmeye çalıştıkları bavullara elimi attım ve koluma girmelerine izin vererek onlarla yürümeye başladım.
"Resmen uykum açıldı ya."
Deniz, Ece'nin söylediğine yeniden kıkırdadığında ben de hala sırıtıyordum.
Onların bize benzemesini seviyordum, her günü birlikte geçirmeseler de birbirlerinin hayatlarına bir şekilde dokunuyorlardı. Rahatlardı, gülmeyi seviyorlardı. Buraya geldiğimizde Deniz'in okuldaki görevi olmamızı, Deniz'in Ece'yi yardım yanına sürüklemesi çocuklarla hepimizin ortak şansıydı.
"ASH!" dedi Ece birden. "Bavullarımızı sen taşıyorsun."
Kolumdan çıkmasına izin vermeden onu durdurdum. "Bize yetişmenizi garanti altına aldım işte." Kıkırdadım. "Hem sırtımda taşımıyorum ya..."
İkisi de benimle kıkırdadıklarında neredeyse çocukların yanına, check-in sırasına varmıştık. Kontrollerin ardından önce aktarmalı uçuşumuz olan İstanbul'un, daha sonra da Sydney biletimizi aldık ve bavullarımızı da teslim edip güvenlikten geçtik. Güvenlik kapısında Ece ve Deniz'in hala yanlarındaki ufak bavullarıyla uğraştıklarını görmüştüm ama neyseki Calum onlara yardım etmişti.
Uçuş kapısının belirlendiğini gördüğümüzde uçağa birkaç dakika kaldığını fark etmemiştim. Demek ki çocukları evden erken çıkarmam gerçekten iyi olmuştu çünkü Calum'un MJ'ye vedasının bu kadar süreceğini hiçbirimiz düşünmemiştik.
Uçağa girdiğimizde geride bıraktığım soğuk havadan silkindim ve üzerimdeki deri ceketi çıkardım. Kızlar İzmir'in kuru soğuğundan daha önce bahsetmişlerdi ama yaşarken kesinlikle daha kötü hissettiriyordu.
Cam kenarındaki yerime yürüdüğüm sırada Michael ve Luke çoktan kızları yanlarına almış, koltuklarına oturmuşlardı. Aralarında birkaç gündür süren tartışmadan galip çıkanların Michael ve Deniz olması beni şaşırtmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds of Australia
FanficAyaklarımın altında uzanan sonsuz okyanusu görene kadar Avustralya'ya gidiyor olduğuma inanamamıştım.