MJ
Gözlerimi kırpıştırarak açtım. Kafamı koyduğum ayağın üzerinden kalktım ve etrafıma bakındım. Raphie ve Michael koyun koyuna uyuklamaya devam ediyor gibi görünüyorlardı. Donnie zaten birkaç saat önce karşı eve gitmişti, sanırım rapor vermek için bu zaman oldukça uygundu.
Ayağa kalktım ve Raphie'nin göbeğine çarpan popomu umursamadan Michael'ın bacaklarından atladım. Bu formdan kurtulmak için sabırsızlanıyordum ve onların uyanmalarını umursamadan geri geri yürümeye başladım.
Dönüşümü tamamladığım insan halime kavuştuğumda birkaç nefeste kendimi toparladım ve yüzüme havalı bir gülümseme yerleştirdim.
Ah... Nerde uyursam uyuyayım sürekli bir yerlerim ağrıyordu. Parmak ucumda yükseldim ve güzelce gerindim.
Kızların beni dönüşürken yakaladığı ilk zamanı hatırlıyorum da... Onların uyuduğunu düşünürken birden arkamda telefonlarına yapışmış bir halde görmüştüm. Ben bundan nasıl sıyrılacağımı düşünürken, onlar yeni aldıkları köpeğin durup dururken geri geri yürümesini oldukça heyecanlı bir şekilde karşılamışlardı. Zaten ondan sonra da oldukça yaratıcı bir şekilde bana isim koymuşlardı...
Gerinmem bitince Raphie'nin kapanmış bavuluyla göz göze geldim. Kontrol içgüdüm hemen kendini gösterdiğinden, o ikisinin birkaç saat önce bu bavulu kapatmak için ter dökmelerini umursamadan bavulun önüne eğilerek fermuarını çekiştirmeye başladım.
Puf!
Daha birkaç santim bile açamadığım bavul birden patladığında başımı hemen Raphie ve Michael'a çevirdim ama uyanmış görünmüyorlardı.
Fışkıran bavuldan kucağıma düşen sütyeni serçe parmağımla kucağımdan kaldırdım. Üzerindeki zımbalara anlamsızca kaşlarımı kaldırdıysam da sorgulamamaya karar vermiştim.
Bavulda gözüme zararlı bir şey çarpmadığı için bavulu o halde bıraktım ve odadan çıkıp Donnie'ninkine girdim. Onun bavulunun da kilitlerini açtım ve içine göz gezdirdim.
Elbiseler... Çoraplar, iç çamaşırları, bikinileri... Makyaj malzemeleri... Parfüm, deodorant. Deodorant olmaz, patlayabilir. Onu olduğu yerden çektim ve arkama attım.
Donnie'nin sırt çantasını da kontrol ettiğimde biber gazını kenara sıkıştırmış olmasına memnuniyetle sırıttım.
Bavullarında tehlikeli bir durum yoktu.
Ayaklarımı sürüyerek mutfağa yürümeye başladım. Mama kabıma çarptığımda eğildim ve ağzıma birkaç tane köpek kurabiyesi attım.
Oh... İnsan olunca bu meretler cidden çok kötü kokuyordu. Ama bazen paketlerim o kadar çabuk bitiyordu ki Raphie'nin yediğinden şüpheleniyordum. Ağzıma birkaç tane daha atarak salona girdim.
Karnım guruldarken göreve gitmeden bir şeyler atıştırabileceğimi düşündüm ve kızların stok dolaplarına gittim. Bunların hepsi benim sekiz katımdan daha büyükken o kadar güzel gözüküyordu ki, eğer insana dönüşüp bunlardan yiyemeseydim kesinlikle köpek yerlerim şişerdi.
Nutella kavanozunu kaşıklarken, kızların dün Muko'dan getirdikleri kek ve böreği de süpürdüm. Nasıl olsa bulamadıkları bütün yiyecekler için Luke'u suçluyorlardı.
Gürültülü bir geğirmeyle nihayet karnım birazcık olsun doyduğunda mutfaktan çıktım. Artık üsse gitmemin zamanı gelmişti. Koridordaki mama kabımın altındaki merdiven düğmesine bastım ve balkonun kenarından inmeye başlayan direği gördüğümde kendi kendime sırıttım. Dışarı çıktım, direğe sarılarak aşağıya kaymaya başladım ve dikkatlice yere indim. Siteden çıktığımda adımlarım parka yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 Seconds of Australia
FanfictionAyaklarımın altında uzanan sonsuz okyanusu görene kadar Avustralya'ya gidiyor olduğuma inanamamıştım.