-11-

746 33 8
                                    

İçim içimi yerken telefonun başında her ne kadar bir daha ki mesajına bakmayacağımı söylesem de çaresizce bekliyordum. Eğer bir mesaj daha atarsa benimle konuşmak istediğini anlayacak ve konuşmalarımızda daha alttan alıcı ve yapıcı olacağıma söz veriyorum.
Aradan neredeyse yarım saat geçti. Telefonumda mesaj bildirimim yok. Bu benimle konuşmak istemediği anlamına mı geliyor yani? Ben mi mesaj atmalıyım şimdi? Yoksa yarım saat az bir süre mi? Kafayı yiyeceğim gerçekten. Telefonumu evde bırakıp biraz dışarıya çıksam fena olmaz aslında. Hem kafamı dağıtmış olurum hem de telefonun başında ondan mesaj bekliyormuş gibi anında cevap vermemiş olurum.
Üzerime bir şeyler geçirdikten sonra kendime söz verdiğim gibi telefonumu yatağın üzerinde bırakıp dışarı çıktım. Soğuk hava kendini belli ettiğinde hırkamın şapkasını kafama geçirip hızla kalabalık arasına karışıp sahile yürümeye başladım. Denizin kokusuna, dalgaların sesine ihtiyacım var rahatlayabilmek için. Kısa bir süre sonra denize yakın kayalıklardan bir tanesine kurulup ayaklarımı kendime çektim. Burada genelde fazla insan olmazdı. Hele bugün kimsecikler yoktu neredeyse. Yine tektim.
Artık şuraya tek başıma gelmek istemiyorum. Yalnız olmak, yalnız kalmak istemiyorum. Hayatta çok şey istemiyorum ama her şey beni buluyor. Evin sessizliğinden çok sıkıldım. Kendi kararlarımı kendim almaktan yoruldum. Yanımda birisinin olması fena olmazdı, hiç gitmeyecek birinin.
Havanın bozmaya başladığını düşüncelerimi bölen dalgaların hırçınlaşmasından anladım. Yavaşça yerimden kalkıp arkamı döneceğim sırada ayağım bulunduğum taşın dengesizliğinden dolayı kaydı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan buz gibi suyun içinde buldum kendimi. Etraftaki kimsenin beni duyduğundan emin bile değildim çığlığım resmen hava da asılı kalmıştı. Zaten etrafta on kişi varsa yarısı yaşlı insanlardı beni kurtaramazlardı. Kendimi suyun altında yukarı doğru iterken kafama ağır bir şeyin çarpmasıyla bütün dengem bozuldu ve burnumdan su dolmaya başladı. Şaka gibi kıyı sayılacak bir yerde boğuluyordum resmen. Ellerimle bir yandan saçlarımı zaptetmeye çalışırken diğer yandan yönümü geçirmeye çalışıyordum. Burnumun içi tuzlu su yüzünden mahvoldu. Öksürme isteğimi zorla bastırdım. Etrafım oksijen baloncuklarımla doluydu. Biraz sonra kolumun çekilmesiyle kendimi sonunda yukarı da buldum. Hızlıca öksürürken birisi beni kayalıklara taşımıştı bile.

"Ben kurtarıyordum ya oğlum niye atladın suya boşuna?"

"Kurtarmak mı? Kızın kafasına atladın."

"Ya abicim o yerini belirlemek içindi."

"Her neyse."

"Bölmüyorumdur umarım ama sayende 5 litre su yuttum."

"Teşekkür etmek istiyorsun sanırım. Anlıyorum. Ve rica ediyorum." Saçları ıslandığı için normalinden daha koyu gözüktüğünü düşündüğüm çocuk dişlerini göstererek gülümsemeye başladı. Hala öksürürken ona yapmacık bir gülümseme gönderip hafifçe gözlerimi devirdim.

"Tribi hakedecek ne yaptım ben şimdi? Yok abi yok. Kızlara yaranamazsın. Kızı kurtardık üzerine trip yiyiyoruz."

"Boynumu kırabilirdin."

"Ama kırılmadı. Gelmesem ölüyordun be."

"Sen değil o gelmese ölüyorduk. İkimizde."

Gözlerim beni kurtaran çocuğa döndüğünde bizden daha ileri de ıslak vücuda tshirtünü geçirmek üzereydi. Bakışlarım ona kaydığında tshirtünü kafasından geçirip ifadesiz bir yüzle bana bakmaya başladı. Öksürmekten yanan boğazımı temizledim ve yavaşça ayağa kalkıp temkinli adımlarla yanına yürüdüm.

"Şey, teşekkür ederim." Gözlerinin içine bakınca yeşil olduklarını farkettim. Aramızda bir süre sessizlik olunca yavaşça kafamı sallayıp arkadaki çocuğa döndüm her ne kadar beni öldürmeye çalışsa da sonuçta ilk cesareti o göstermişti.

"Sanada teşekkür ederim."
Onunla konuştuğumu anlayınca kafasını kaldırıp elini havaya doğru kaldırdı. "Bu aylarda suya girmeyi severim." Söylediklerine gülüp önüme döndüm tekrar.
Yeşil gözlü çocuk saçlarını karıştırıp hafif nemini aldıktan sonra şapkasını kafasına taktı. Ben yokmuşum gibi davranıyordu. Alt tarafı teşekkür ettik. Rica edeceksin ne kasıldı ya. Kendime sinir olacak yeni şeyler bulmakta üstüme yok.
Kayalıklardan yürüme alanına tırmandığımda sert bir rüzgarın esmesi fazla almadı. Hemen ardından geleceğini belli eden yağmurun gürültüsü yankılandı gökyüzünde. Elimi çabuk tutmazsam hem hasta olacak hemde denizden daha beter yağmurla ıslanacaktım.

"Heeeeyyy!!!!"
"Piiişt!"
"Baksana!"
"Denize düşen kız!"
"Hızlanma be dur!" Adımlarımı hızlandırmaya başladığım sırada arkamdan duyduğum seslerle arkama döndüm.
Az önce kafama atlayan neredeyse sarışın çocuk soluk soluğa yanıma gelip ellerini dizlerine koyup birkaç saniye soluklandıktan sonra hemen kendini toparladı.

"Şey ya Zamir'in kusuruna bakma, canı sıkkın biraz normal de öyle bir insan değildir." Ellerini beline koyup şapkalı yeşil gözlü çocuğun olduğu yere baktı. O da bize doğru dönük duruyordu.

"İnsanlarla pek konuşmak istemiyor şuan. O yüzden ben geldim. Ben Kaan. Denize düştük, ıslandık. E şimdi yağmur yağacak gibi. Zamir diyor ki seni eve bırakalım mı?" Gözlerim ismini yeni öğrendiğim yeşil gözlüyle Kaan arasında gidip gelirken bir an afallayıp soruyu idrak edemedim.

"Hı?"

"Daha fazla ıslanma diye yani. Hava da esiyor falan ya. Çarpaz rüzgar Allah korusun akşama zatürre falan." Hafifçe gülüp. Bu yeni tanıdığım insanlara güveni ölçtüm. İkisini de tanımıyordum. Ama hayatımı kurtardılar. Hem hayatımı kurtarıp hem tehlikeye atacak bir şey yaparlar mı? Yapabilirler tanımıyorum çünkü.

"Çok teşekkür ederim Kaan çok naziksiniz. Ama evim çok uzakta değil." Elimde geldiğim yeri göstererek kollarımı tekrar göğsümde kavuşturdum. "Hemen hızlı hızlı kenardan giderim ben."

"Ya yağmur başlarsa?"

"Yapacak bir şey yok ıslanmayı seviyorum gördüğün gibi." Kollarımı iki yana açıp güldüm.

Tek elini beline koyup Zamir'in olduğu yere baktı. Kısa bir süre göz teması kurduktan sonra bakışları tekrar beni buldu.

"Emin misin bak gidiyorum."

"Gidebilirsin. En kötü bir taksiye binerim."

"Cebindeki paraların kuru olduğundan emin değilim." Dedi pişkin pişkin sırıtırken. Gözlerimi kısıp tam ona cevap verecekken yanımıza ne zaman geldiğini anlamadığım Zamir söze karıştı.

"Gelecek misin?"

"Yok, hayır teşekkür ederim." Yavaşça kafasını sallayıp elindeki ceketi bana uzattı.

"O zaman bunu al üstüne giy üşütme hiç değilse."

"Şey, teşekkür ederim ama ben seni nasıl bulacağım sonra geri vermek için?"

"Ben seni bulurum sorun değil."

"Beni tanımıyorsun bile nasıl bulacaksın?"

"Zamir ben."

"Bende Merlin."

"Tanıştığıma memnun oldum Merlin."

"Bende öyle."

Mesaj.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin