Bölüm 46

119 17 21
                                    

Elysium

(1994)

Havluyu alıp sessizce sarındım. Banyoya nasıl geldiğimi düşününce bornoz almayı unutmam pek de sıradışı bir olay sayılmazdı. Asıl sorun yarım saattir içerde bıraktığım adamın ne halde olduğu ve içeri dönecek cesareti bulamamdı. Olayların bundan sonra nasıl gelişeceğinden deli gibi korkuyordum. Yaptığımızın geri dönüşü yoktu. Tabii ki onu öptüğüme pişman değildim. Sadece korkuyordum. Onunla birşeyler yaşarsak daha fazlasını isteyeceğimden, yetmeyeceğinden korkuyordum ve bu korkumu artık yaşıyordum.

Kapıyı yavaşça açıp, dışarı doğru bir adım attım. Çıkar çıkmaz onunla karşılaştım. Saçlarından yüzüne doğru damlacıklar akıyor ve gömleğini ıslatıyordu. Tanrı aşkına, o kadar mükemmel gözüküyordu ki, salonun loş ışığında aklımı başımdan almıştı.

"Ben, bornozu unutmuşum..."

Hiçbir şey söylemeden yüzüme oradan da omuzlarıma doğru kaydı gözleri.

"Saçların..."-dedim derin bir nefes alarak.

Kriz zamanları hep sakin olmama rağmen, karşımdaki adam bütün benliğimi alt üst ediyordu.

"Kendime gelmem gerekiyordu. Mutfaktaki musluğu kullandım. Sorun olur mu?"

Aptal gibi kafamı hayır anlamında sallamakla yetindim. Derin bir nefes aldı ve bakışlarındaki o büyüyü garip bir kırgınlık ifadesi aldı. Gömleğinin düymelerini açıp üzerini çıkardı. Ben onu anlamsızca izlerken ilerleyip gömleği sandalyenin üzerine koydu ve bana döndü.

"Saçlarını kurutmalısın. Sonra çıkarız."

Bir anda afallamıştım. Yeniden o soğuk adama mı dönüşecekti?

Odama doğru gittiğimde bana seslendi.

"Havlu alabilir miyim?"

"Sadece üzerimdeki var. Bornozu unutunca bunu kullanmak zorunda kaldım."

"Sorun değil, işin bitince banyoya bırakırsın."

Banyoya girerken atletini de çıkarmasını izledim. Tanrı aşkına...

Odama girip hemen giyindim. Havluyu o yıkanırken bayoya bıraktım ve sessizce saçımı kurutmaya döndüm. Sonrasında acı bir pişmanlık duygusu içimi kaplamaya başladı. Kafa karışıklığı, belki de üzüntü.

Banyodan çıkar çıkmaz her şeyi çabucak halledip yaptığım çayı içmek için vakit kalmadığını belirtip çıkmamız gerektiğini söyledi. Emirlerine itaat ederek bitmek bilmeyen yolda hastaneye vardık. Saat sabahın sadece yedisiydi ve bir gün için çok fazla şey yaşanmıştı. Levas Walter ile kafeteryaya inince ben de bebeğe bakmak için Eliza ve Josh'un yanına gittim. Ikisi de bir birlerine sarılarak uyuyordular. Camın arkasına geçip, o küçük sarı mucizeye bakmaya başladım. Hayata mükemmel bir aile ile bir sıfır önde başlayan o küçük yaratığa. Kollar ve bacaklarını oynatırken gülümsedim. Farkında olmadan bir damla göz yaşı akıp geçti.

Elimi karnıma koyduğumda bir damla daha yakarak gözlerimden düştü. Acım neden hala bu kadar taze ve capcanlıydı ki? Neden geçmiyordu? Neden unutamıyordum? Unutamadığım bu acıya vücudumda yaşatamadığım bir can mıydı, yoksa babamdan, ailemden kalan ateşler miydi?

Bir el omuzuma dokunduğunda kımıldayamadım bile.

"Günün birinde sen de mükemmel bir anne olacaksın."

Büyük Salvatore'un sesi babacan bir tavır taşıyor ve güven veriyordu.

"Hem de çok iyi bir anne."

ElysiumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin