Güneş yavaş yavaş yükselirken gökyüzünün rengi her zamanki kızıl-turuncu rengine büründü. Nöbetteki genç şövalye, uyuyan Orman Muhafızları'na bir göz atıp önüne döndü.
Daniel, kamp yerinden yaklaşık beş metre ötedeki çalılıkların arasında gecenin son nöbetini tutuyordu. Gelebilecek olası bir kişinin kendisini fark etmemesi için gözden uzak bir nokta seçmişti. Nöbeti boyunca gelen giden olmadığı için "İki dakika gitsem sorun olmaz sanırım." dedi kendi kendine. Gerinerek ayağa kalktı ve akşam kampı kurarken keşfettikleri küçük dereye doğru yürüdü. Elini yıkayıp yüzüne su çarptı. Soğuk su iyi gelmişti.
Cenevizalılarla aralarında aşağı yukarı bir günlük mesafe vardı. "Bugün dinlenmeden yola devam etmemiz lazım." diye düşünürken arkasında çok hafif bir hareketlenme hissetti. Başka biri olsa bu tip şeyleri önemsemezdi, bir kuş ya da tavşan deyip geçerdi belki ama Daniel içgüdülerine güvenmesi gerektiğini daha küçükken babasından öğrenmişti. Ve içgüdüleri ona arkasındakinin bir insan olduğunu söylüyordu. O yüzden sol elini yavaşça kılıcına götürdü. Daniel solaktı ve bu rakiplerine karşı büyük bir avantaja dönüşüyordu. Horace bunu daha da ileri götürerek Daniel'a sağ eliyle de kılıç kullanmasını öğretmişti ve böylece Daniel, Araluen'de her iki eliyle de kılıç kullanabilen tek savaşçıya dönüşmüştü. Tek ve yenilmez bir savaşçıya.
Daniel bir uyarıda bulunmaksızın aniden önüne döndü -kılıcı kınından çıkmıştı bile- ve karşısındakine bakıp:
"Artık şu oyunlarından vazgeçsen diyorum, Maddie." dedi yarı kızgın yarı rahatlamış bir sesle. Maddie ise neşeli bir şekilde:
"Ben senin olası durumlara karşı tetikte olmanı sağlıyorum Danny. Bana kızgın değil, minnettar olman gerek." diye cevap verdi.Daniel tek kaşını kaldırarak:
"Arkamdan sinsi hırsızlar gibi gelip bana boşuna telaş yaptırman mı benim tetikte olmamı sağlıyor?"
diye sordu inanamaz bir sesle. Maddie sabah sabah neden bahsediyordu böyle?
Maddie bilgece başını salladı.
"En iyi idman, şartların gerçeğe en yakın olduğu durumlarda yapılır. Will bana bunu öğretti."
"Bu idmanı her zaman değil, uygun koşullarda ve en iyi arkadaşını korkutmamak amacıyla yapmanı da öğretmiştim sanki, Maddie." diyen bir ses duyunca, her iki genç başını kaldırıp Will'e baktı. Maddie aslında tam da Will'in ima ettiği şekilde Daniel'ı korkutmak için böyle yapmıştı. Suçlu suçlu başını öne eğdi. Will içinden gülümseyerek "Ben de aynısını Horace'a kaç kere yaptım acaba?" diye düşündü. Artık şakaların kurbanı, oğlu Daniel olmuştu.Will olayı uzatmadan:
"Ama bu seferkini affediyorum çünkü yanımızdaki şövalyenin yeterli olup olmadığını test etmiş olduk, öyle değil mi Maddie?"
Ustasının kızmadığını anlayan çırağı gülümseyerek:
"Evet Will, şövalyemizin durumu vasatın biraz üzerinde." diye cevap verdi. Aslında ikisi de bunun tam tersini düşünüyordu. Kılıcın kınından anında çıktığını her ikisi de görmüştü. Fakat gerçeği söyleyip Daniel'ı şımartmaya da gerek yoktu, öyle değil mi?Daniel usta-çırağa ters ters bakarak:
"Dediklerinizi duyarken beni böyle küçümsemeniz çok mu hoşunuza gidiyor?" diye sordu ve o aşikar cevabı aldı.
"EVET!"Daniel, yardım dilercesine gökyüzüne baktı. Yolculuğu boyunca bu kurnaz Orman Muhafızları'na karşı her an dikkatli olması gerektiğini anlamıştı.
Will, bunun daha fazla uzamasına izin vermeden:
"Hadi artık, kahvaltımızı yiyip yola koyulalım, Cenevizalılarla arayı çok açtık." dedi.Maddie:
"Will, Cenevizalılar bizim onları takip ettiğimizi fark etmişler midir?" diye sordu. Daniel:
"Bizi nasıl fark etsinler, Maddie. Aramızda bir gün mesafe var. Merak etme, ikisinin de haberi yoktur."
"Düşmanın seni her zaman fark ettiğini düşünerek hareket et, Daniel. Böylece tehlikeli bir duruma düşsek bile her an hazırlıklı olursun." diyen Will ikisine de eski alışkanlıkla ders veriyordu.
Daniel usulca başını salladı ama gene de bildiğinden şaşmadı.
"Bizi görmediklerinden eminim." dedi kendi kendine. Ama onlardan yirmi-yirmi beş metre uzaktaki morlar içindeki yabancıyı görseydi, böyle bir şeyi hayatta söylemezdi.***
"Peşimizdeler mi?" diye sordu Ricardo. Cevabı içten içe biliyordu aslında. Lorenzo başını sallamakla yetindi. Boş konuşmayı sevmezdi. Ricardo ise onun zıt karakteriydi.
"Peki şimdi ne yapacağız?" diye yoldaşını soru yağmuruna tutmaya devam etti. Lorenzo düşünürken cevap bir anda aklına geliverdi. Ricardo genelde asık suratlı olan yol arkadaşının gülümsediğini görünce içten içe ürktü. Bir şey diyemeden Lorenzo onunla göz göze geldi ve:
"San Jermen Şövalyeleri'ni ziyaret etmenin zamanı geldi." diye cevap verdi. Aşina olduğu ismi duyan Ricardo sırıtarak arkadaşının sırtına vurdu. "Lorenzo, tam bir dahisin!"
Lorenzo ise bu hareketi takmamıştı bile.
"Kendini avcı sananlar av olacak." diye düşündü gözlerine ulaşmayan soğuk bir gülümsemeyle.***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGELERİN EFENDİSİ - TAHTIN VÂRİSİ
FanfictionGölgelerin Efendisi serisinin bitmesini istemediğim için 12. kitabın genel kurgusunda küçük değişiklikler yapıp bu kitabı yazmaya başladım. Kitabımda Alyss hayatta ve Halt henüz emekli değil. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar. ... Macera devam ediyo...