~DOKUZ~

475 24 20
                                    

Maddie, odasındaki pencereden dışarı baktı. Hava sisli ve yağmurlu olduğundan insanın içini karartıyordu. Zaten düşük olan moralini daha da düşürmemek için pencerenin önünden çekildi ve odanın köşesinde duran sandalyeye oturdu.

Maddie, önceki gece ayıldıktan sonra ilk başta nerede olduğunu anlayamamıştı. Daha sonra ise her şey bir bir gözünün önünde canlandı. Isabelle'in gözlerindeki pişmanlık, ağzını kapatan el ve sonra karanlık...
Daniel ve Will şimdi ne yapıyordu acaba? Maddie kendine kızdı. Bir de Daniel'a o kadar övünmüştü 'Biz Orman Muhafızları çok iyiyiz.' diye. "Sanırım büyük konuşmamın cezasını çekiyorum." diye düşündü.
Ayıldıktan sonra yaptığı ilk şey tabi ki boş boş oturmak olmamıştı. Kilitli kapısına yumruklar atıp onu kaçıran adamlara tehditler savurmuştu. Pek bir işe yaramasa da kendisini daha iyi hissetmesini sağlamıştı. Ve sonra hayatında gördüğü en kibirli ve merhametsiz adamla tanışmıştı. Malikânenin sahibi Leon Fournier onu ziyarete gelmişti. Ve:
"Siz burada rahatınıza bakın hanımefendi." demişti.
"Benim sorunum sizle değil, sizi kurtarmaya gelecek olan kişiyle."
Maddie bu sözleri duyunca daha da sinirlenmişti.
"Daniel ile ne sorununuz var, anlayamadım." dedi. Ancak cevap alamadı.
"Siz şimdi rahat rahat uyuyun. İstediğiniz bir şey olduğunda hizmetkârlara seslenin yeter." dedi malikanenin sahibi. Ve Maddie'nin cevabını beklemeden odadan çıktı.
Maddie ise arkasından bağırdı:
"Benim tek istediğim buradan çıkmak, seni alçak adam!" 

Sabah vakti yerini öğleye bırakmıştı. Maddie öğle yemeği için gelen hizmetkarları umursamadan sandalyesinde oturmayı sürdürdü. Kapının kilitlendiğine dair 'klik' sesini duyunca daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladı. Oturup hiçbir şey yapamamak sinirlerini bozuyordu. O anda kapının önünde gelen konuşma seslerini duyunca gözlerini aceleyle sildi. O Leon denen adamın önünde zayıf biri gibi görünmeyecekti. Ancak açılan kapıdan daha önce hiç görmediği bir genç adam girdi. Maddie'nin önüne gelen oğlan elini uzatarak:
"Merhaba ben Nicolas Fournier. Senin adın ne?" diye sordu. Maddie'ye bakarken gülümsüyordu. Maddie şaşkınlıkla genç oğlana baktı ve buz gibi bir sesle:
"Soyadı Fournier olan bir adamla el sıkışmamı mı bekliyorsunuz?" diye sordu. Nicolas'ın gülümsemesi yüzünde dondu. Ancak Maddie'nin hiç beklemediği bir cevap verdi genç adam.
"Benim üvey ağabeylerim bile benim gerçek bir Fournier olduğuma inanmıyor. Bence sen bu gereksiz ayrıntıyı hiç düşünme." dedi ve yeniden gülümseyerek:
"Adın?" diye sordu.
Maddie anlamayarak:
"Ne yani sen şimdi bana şu San Jermen Şövalyeleri'nden olmadığını mı söylüyorsun?" dedi. Şaşkınlıktan siz demeyi unutmuştu.
Nicolas onayladı.
"Aslında uzun bir hikayem var, dinlemek ister misin?"
Maddie başını sallayınca Nicolas:
"O zaman genç bayan, bana isminizi lütfederseniz anlatacağım." dedi ve abartılı bir selamlama verdi. Maddie ise geldiğinden beri ilk defa gülümseyerek:
"Madelyn. Ama yakınlarım bana Maddie der."
Maddie neden bu genç adama bu kadar çabuk güvendiğini bilmiyordu. Belki de gözlerindeki masumiyetti ya da yüz ifadesindeki samimiyet. Hemen gardını düşürmeyecekti tabi ki. Önce anlattıklarını dinleyecekti. Son kararını o zaman verecekti. Ama içinden bir ses karşısında ona gülümseyerek bakan genç adamın doğruları anlatacağını söylüyordu.
Nicolas:
"Evet tamam o zaman Madelyn. Arkana yaslan ve dinle. Duyup duyabileceğin en farklı hikâyeyi dinlemeye hazır ol."
"Aslında ben Toskana'da doğdum. Annemle birlikte orada yaşıyordum. Babam ilk eşi vefat edince annemle evlenmiş ve ben doğmuşum. Daha sonra babam bir hastalığa tutuldu ve günden güne eridi. Ağabeylerim Leon, Adrian ve Alberto..." Leon'un adı geçince Maddie'nin yüzünü buruşturduğunu fark eden Nicolas güldü ve:
"Sanırım en büyük ağabeyimle tanışmışsın. Neyse babamın vasiyeti ağabeylerime beni ve annemi emanet etmek olmuş. Ki en yanlış vasiyet olarak tarihe geçmeli. Çünkü babam vefat ettikten sadece iki gün sonra bizi koruyup kollamak şöyle dursun, ağabeylerim elimizdeki birkaç kuruşu da almaya çalıştılar. Onları engellemek istedim ama sonra annemi kaçırıp onu öldürmekle tehdit ettiler. Ve kaçırdılar da. Annem şu an nerede bilmiyorum. Aslına bakarsan ben de şu an seninle aynı durumdayım. Burada tutsağım. Benim gerçek kimliğimden kimsenin haberi yok. Ve annemin yerini üçü de söylemiyor. Başta bir anlaşma yapmıştık. Tüm mal varlığımıza karşılık annemin yerini söyleyeceklerdi. Ama kandırdılar beni. Tüm mal varlığımızı aldılar. Annemse hâlâ yok. Kaçıp kurtulabilirim belki ama o zaman da annemi hiçbir zaman bulamayabilirim. Ne saçma bir hayat hikayem var değil mi?" diyerek bitirdi Nicolas. Yüzündeki acıklı tebessüm Maddie'yi üzdü. "Kendi kardeşlerine bile böyle davranıyorlarsa Daniel geldiğinde ne olur, düşünmek bile istemiyorum." diye mırıldandı. Nicolas:
"Bir şey mi dedin?"
"Hayır, sadece..." O anda konuşmasını bir çan sesi böldü. Maddie merakla:
"Bu ses de ne?"diye sordu. Nicolas'a baktığında oğlanın anlamak istercesine çan sesini dinlediğini gördü.
" Bu çan sadece düello zamanı çalar. Dışardan gelen yabancılar ağabeylerime meydan okuduğu zaman yani. Sanırım yeni gelen biri var. Şimdiden o kişiye acımaya başladım." dedi Nicolas.
Maddie'ye döndüğünde ise kızın gözlerinin dolduğunu gördü.
"Madeline! Ne oldu?"
Maddie ise tek bir şey düşünüyordu.
"Kardeşim!"

*******

Daniel, Leon Fournier'e baktı. Adamın yüzündeki ifade onu sinirlendirdi. Kendisini toy biri olarak gören bakışlarına çatılmış kaşlarıyla karşılık verdi.
"Demek düello istiyorsunuz. Tamam ben hazırım. Önce kimle dövüşeceğim?" diye sordu Daniel sert bir sesle. Oğlanın ufacık bir tereddüt etmediğini gören Leon şaşkınlığını gizledi. Eğlenen bir ifadeyle genç şövalyeye baktı. Yan taraftan gelen kardeşini görünce kardeşine çaktırmadan işaret verdi. Adrian eldivenini şu aptal gencin yüzüne attığında karşısındaki oğlanın yüz ifadesini görmeye hazırladı kendini. Ancak daha idrak edemeden Daniel eldivenini çıkarmış ve şimşek hızıyla kardeşi Adrian'ın yüzüne fırlatmıştı bile.
"Sana meydan okuyorum, Adrian!" dedi Daniel. Alberto'nun en küçük olduğunu biliyordu ve karşısındaki adam o kadar küçük değildi. Adamın yüzünde eldiveninden dolayı oluşan küçük kızarıklığı görünce keyiflendi ancak yüzünü ifadesiz tuttu. Adrian ise ilk şaşkınlığından sıyrılarak:
"Meydan okumanı kabul ediyorum, genç şövalye. Umarım meydan okuman kadar dövüşün de bu kadar cesurca olur."

İki saat sonra malikanenin tüm çalışanları bahçede toplanmıştı. Herkesin gözü Daniel'ın üzerindeydi. Bu kadar genç yaşta kendini öldürtmek için neden buraya gelmişti acaba? Herkes genç adamın öleceğine kesin gözüyle bakıyordu.
Daniel ise hiç kimse ile göz teması kurmadı. Kendini tamamen dövüşe hazırlıyordu. Derin bir nefes aldı.
Ve rakibiyle yüz yüze geldi.

********

GÖLGELERİN EFENDİSİ - TAHTIN VÂRİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin