Bölüm 3: Kaktüs

97 3 0
                                    




Henüz ne kadar okuyucumun olduğunu bilmiyorum fakat okuyanlar varsa umarım memnun kalıyorsunuzdur. Herhangi bir eleştiriniz ya da öneriniz varsa yazmanızı rica ediyorum. İyi okumalar^^

Gitti.

İnsan bazen sadece okyanusun dibindeyken gördüğü bir yansımayı onu kurtaracak olan geminin ışığı sanabiliyor. Ya da uçsuz bucaksız bir çölün ortasında bir nehrin serabını görmesi gibi...

Kendini su bulmaya öyle odaklamış ki karşısına çıkan dikenle, acıyla kaplı bir yansımanın sadece bir yanılsamadan ibaret olduğunu göremiyor.

Çünkü insan, umuda aç. Bir şeyler o kadar olmamış ve sen bir şeylerin olacağına kendini o kadar inandırmışsın ki gerçekler yüzüne vurduğunda yediğin yıkım inanılmaz acı verici oluyor.

Ben Demir'i yaşam kaynağı sanıp ona sarılırken aslında bir kaktüse sarılıyormuşum da farkında değilmişim. Ve dikenleri öyle derinime saplanmış ki bana ne kadar acı verdiğini çok ama çok sonradan fark etmişim.

Şimdiyse vücuduma saplanan dikenleri çıkaramıyorum. Öyle derindeler ki ne kadar çabalasam da kendimi onlardan kurtaramıyorum. Kurtulmaya çalıştıkça daha derine iniyorlar.

Şey diyor ya Sezen Aksu "Acıtmışım canını sevdikçe." Ben de diyorum ki "Acıtmışım canımı sevdikçe."

Yarım bırakıldım ve kırıldım. Yine, yeni, yeniden.

Aramızda yaşanacak yarım kalan şeyler var.

Yere eğilip kitapları kucağıma aldım ve üzerimde duran rafa dizdim ve

"Zaten gerçekler hayal kadar güzel mi
Çok istersem dertlerim sahiden biter mi?"

diye şarkıyı mırıldanmaya devam ettim.

Kitapçının kapısının tıklatılmasıyla arkama döndüğümde karşımda Demir'i buldum. Kilitli kapının önünde yaslanmış kapıyı açmamı bekliyordu.

Kapıyı açtığımda "Gidecek yerim yok." dedi fısıltıyla. "Bu akşam burada kalabilir miyim?"

Tam beni bırakıp gittikten sonra aramayıp sormayıp da işi düşünce geldiğine dair bir konuşma yapacakken gözlerindeki ifadeyle afalladım. Gökyüzü mavisi gözleri geceye dönmüştü.

"Sen iyi değilsin. Sarhoşsun."

Güldü. Yanına gidip kolunun altına girdim ve onunla koltuğa kadar yürüdüm. "Sen burada otur ben kapıyı falan kilitleyeyim."

Ruhsuzca güldü. "Başka gidecek yerim yok ki!"

Kitabevinin kapısını kilitleyip jaluzileri kapattım ve ışıkları kapatıp telefonumun ışığıyla Demir'in yanına döndüm. Koltuğun yanındaki abajuru yaktım ve yanına oturdum.

"Senin neyin var?"

Bir şey demeden bana dönüp omzuma yattı. "Sadece benimle kalsan?"

Çok çabuk teslim olmuştum. Ama öyle kırgın bakıyordu ki bırakıyordum o beni kırsındı, yeter ki kırılan o olmasındı. "Seninleyim." Sırtımı koltuğun arkasına yaslayıp küçük bir çocukmuşçasına kollarımla onu sardım. "Anlatmak istersen ben hep buradayım."

"Sen benimlesin." dedi fısıldayarak ve kollarını daha sıkı sararak bana sokuldu. "Neden birlikte olamıyoruz ki sanki!"

Elimi çenesine götürüp sakallarının üzerinden çenesini okşadım. "Bunları şu an konuşmak istemediğini biliyorum."

Ellerim saçlarına geçerken "Bu haksızlık. Seni buldum ve kaybettim." dedi. Kafasını kaldırıp yavaşça boynumu öptü. "Gidelim buradan. Kaçırayım seni."

Yalnızlığın OyuncaklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin