Bölüm 6: Venüs

64 2 0
                                    

Güzel yorumlarınızı gerçekten okumak isterim efendim. Saygılar ^^

Gözlerimi bembeyaz bir odada açtım. Zihnimin duvarları olağanüstü hal ilan etmişti. Küçüklüğümden beri büyüttüğüm içimdeki kişilikler isyan edercesine o duvarları yumrukluyordu neler olduğunu öğrenmek istercesine.

Etrafıma bakmaya çalıştığımda sadece gözlerimi hareket ettirebildiğimi fark ettim. Yere baktığımda siyah ve beyaz karelerden oluşan bir zeminin üzerinde durduğumu gördüm. Karşımda siyah bir satranç takımı duruyordu. Neler olduğu hakkındaki her bir tahminim tek bir kapıya çıkıyordu: kocaman bir satranç masasının üzerindeki piyonlardan biriydim.

Karşımdaki takım siyah olduğuna göre ben de beyaz takım olmalıydım. Son derece ironikti çünkü benim takımımda benden başka taş yoktu. Şahım mat olmuştu ama ben piyon olarak oyuna devam ediyordum.

"Sen benim kızımsın." sesleri çınladı kulaklarımda.

Karşımdaki takım neredeyse hiçbir taşını kaybetmemiş bir takımdı ve şahı bütün ihtişamıyla karşımda dikiliyordu. Bir piyondum ve önümde duran onca engele karşı o şahı mat yapmam gerekiyordu. Çünkü şah benim babamdı. Şah benim geçmişimdi. Şah benim kırıklıklarımdı. Şah benim kurtuluşumdu. Şahı devirirsem hayatıma huzurlu bir şekilde devam edebilecektim. 

Satrancın kuralları vardı. Katı kurallardı bunlar. Değişmeyen, her yerde, her zamanda aynı kalan kurallar...

Hayatımda belki de ilk defa hiçbir şey düşünmedim. Önümde ukala bir şekilde dikilen şahı yenebilmek için tek bir hamlede 5 kareyi atladım. Ve şahın karşısına dikildiğimde korkusuzca onu yedim. Korkusuzca ben şahı yendim.

Tam o sırada bir şey oldu. Karşımdaki görüntü birden çatlamaya başladı. Görüntü çatlayarak benden uzaklaştığında karşımdakinin bir aynadan, bir yansımadan, bir yanılsamadan ibaret olduğunu gördüm.

O nefret ettiğim siyah takımın şahı olmuştum.


Gözlerimi gerçek anlamda açtığımda karşımda hâlâ verdiğim dosyanın üzerinde çalışmakta olan Demir'i buldum. Rüyaların da bir sonu vardı elbet. Kâbusların da bir sınırı vardı.

Kafamı kolumun üzerinden kaldırdığımda şöminenin karşısındaki koltukta yatmış olduğumu gördüm. Üzerimde polar bir battaniye vardı ve adeta huzur kokuyordu.

"Seni yukarıya taşımak istedim ama izin vermedin." dedi bakışlarını dosyadan kaldırmadan.

İlk önce benim verdiğim dosyayı incelemek istemişti çünkü abisinin verdiği dosya fazlasıyla kalındı ve onun için daha uzun bir zaman dilimi gerekecekti.

Şömine sönmüştü. Evin içi de böylece git gide soğuyordu.

Kafamı sallayıp koltukta doğruldum. Normalde bile düzgün durmayan saçlarım muhtemelen birbirine girmişti.

"Saat kaç?" diye mırıldandım.

"3." Kısa bir süre gözlerime baktıktan sonra tekrar dosyaya döndü.

Gözlerimi ovuşturduktan sonra dizlerimi göğsüme çekip kollarımla sardım. Çok uyuyamadığım için yeni uyanmış olsam da hâlâ uykum vardı. "Bence sen de uyumalısın artık. Yarın devam edersin. Hem ben üst katta tek başıma olmak istemiyorum." Omuz silktim.

Ne yapması gerektiğini bilemezmiş gibi bana baktı bir süre. Gözlerinin altı morarmıştı. Kafasını sallayıp onay verdikten sonra masanın başından kalktı.

Önden ben, arkadan da o üst kata çıktık. "İyi geceler." diye mırıldandı ben odama yönelirken.

"İyi geceler."

Yalnızlığın OyuncaklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin