going on a date in a blue shirt

800 113 56
                                    

Bu akşam o mavi gömleği ve altıma da siyah renkte, ayak bileklerimde biten siyah pantolonumu giymeye karar vermiştim.

Böyle söylemesi kolaydı tabi, bu kararı almam birkaç saatime maal olmuştu.

Aynanın önünde üzerimdeki düğmeleri iliklenmemiş kırışık mavi gömleğe ve siyah pantolona son bir göz attım.

Evet, kesinlikle bu gömleği seçmekle doğru kararı vermiştim, Harry gündelik tişörtlerim yerine bunu giydiğimi görünce onun için hazırlandığımı düşünecekti ve bu doğruydu.

Bunun onu mutlu etmesini umarak odamın içinde bu akşam giyeceğim beyaz Converse'leri aramaya koyuldum.

Ayakkabının bağcıklarını yatağımın örtüsünün altından çıkmış olduğunu gördüğümde zaferle gülümsedim çünkü bu odanın içinde anne kedi yavrusunu kaybetse kolay kolay bulamazdı. Bu dağınıklığın bir gün başıma bela olacağını biliyordum ama temizlik adına elimi kıpırdattığım da yoktu.

Omuz silkerek yatağın altına eğildim ve bağcıkları tutarak ayakkabıları çektim. Tek sorun bağcıklar ayakkabının sadece tek bir eşine aitti. İçimden bir ses bu dağınıklığımın başıma bela açacağı günün bu gün olduğunu söylüyordu. O günün 'bu' gün olmamasını diledim.

Ayakkabının tekinin alıp yere oturdum ve sol ayağıma geçirdim. Çorap giymiyor olduğumu gram önemsememiştim, nasıl olsa Harry görmeyecekti.

Yani ben öyle umuyordum.

Ayakkabının diğer eşini bulma umuduyla tekrar yatağın altına eğildim ve beyaz converse'in benimle dalga geçer gibi yatağımın duvarla birleştiği uzak köşede durduğunu gördüm. Oflayarak bedenimi yatar pozisyonda yere bıraktım ve sürünerek yatağın altına geçtim. Bedenimin izin verdiği yere kadar süründükten sonra elimi ayakkabıya uzattım ama lanet şey hakikaten benimle dalga geçiyordu.

Parmak uçlarım ayakkabıya değiyordu ama kavrayamıyordum.

Sonunda kolum uzanmaktan uyuşunca küfür ederek elimi indirdim.

Tekrar derin bir nefes alıp tam ayakkabıya ulaşacakken duyduğum bir sesle irkildim ve,

Kafamı yatağa gürültülü bir şekilde çarptım.

''Ah, sikeyim! Seni adi o-''

Tam yatağa küfür ediyorken duyduğum sesle ettiğim küfür yarıda kesildi.

''Louis?''

Ah, annem.

Ağlamak istiyordum. Ofladım.

''Yatağın altındayım.''

Ona homurdanarak verdiğim cevapla annem kahkaha attı. Gülerken verdiği kesik nefeslerin arasından sordu,

''Orada tam olarak ne yapıyorsun peki?''

Gözlerimi devirdim.

''Evde gezen hamam böcekleriyle bir empati kurayım dedim de,''

Sesimdeki bariz alaycılığı duyan annem kısaca tok bir 'hah' sesi çıkardı.

Buna güldüm. Sarkastik tarafımı çok iyi anlıyordu.

''Her neyse, bekle-''

Yatağın altından girdiğim şekilde çıktım ve akciğerlerimi derin bir nefesle doldurdum zira az önce aşağıda bildiğin toz solumak zorunda kalmıştım. Aptal ayakkabı.

Annemle yüz yüze geldiğimizde annemin beni süzmesine izin verdim.

''Şey diyecektim, şu gömleği ütüleyebilir misin? Bu akşam için giyeceğim de.''

Bana şaşkınlıkla baktığını görünce ofladım.

''Harry ile-'' Bu sırada onun penceresini kafamla işaret ettim, ''dışarı çıkacağız da.''

Annem kaşlarını imayla kaldırdı.

''Evet, 'öyle' bir çıkmak.''

Utanarak gözlerimi döşemeye diktim ve sanki annem beni daha fazla utandırmak istemezcesine bakışlarını benden çekti. 

''Pekala, şu gömleği ver bakalım.''

*

Akrep ve yelkovanın saat 7 olmasın diye verdiği çabayı parmaklarımı dizimde sektirerek izledim.

Annem gömleği güzelce ütülenmiş halde bana uzattığında yüzünü elinden geldiğince mimiksiz tutmaya çalıştığını anlamamazlıktan gelerek teşekkür etmiş ve o odama girmeden almayı başardığım ayakkabının diğer tekini ayağıma geçirmiş halde Harry'nin odasını dikizliyordum.

Harry saat beş gibi eve gelmiş ve odasına çıkmıştı.

Yani, yine ben öyle umuyordum.

Saat beşte odasının ışığı yanmaya başlamıştı ve sanki benim görmem istenmiyormuş gibi odasının perdeleri çekilmişti.

Görmek de istemiyordum zaten.

Kimi kandırıyorum, odasının pencerelerinden lambasının ışığı süzülmeye başladığından beri odamdaki camın önüne tünemiş, belki gölgesini falan görürüm diye beklemiştim.

Zaten o da yarım saatten kısa bir süre içinde odasının lambasını kapatmıştı.

Çıkmış olmalıydı.

Nereye gittiğini deliler gibi merak etsem de bu akşamın benim için sürpriz kalmasını istediğimden, kafamı camdan sarkıtıp ne giydiğine bile bakmadım.

Şimdiyse keşke yapsaydım diyordum, en azından ne giydiğini görüp giyeceğim şeylerin uygun olup olmadığına karar verirdim.

Gözlerim duvar saatini -son iki saat içinde milyon defa olduğu gibi- bulduğunda saati yedi olmak üzere olduğunu gördüm.

Yatağımdan ayaklarımı sallandırıp komodinimin üstünde duran cüzdanımı ve anahtarlarımı cebime attıktan sonra aşağı kata indim. 

Mutfakta annem ikizlerle masada oturmuş, onlara yemek yedirmeye çalışıyordu. Kızlar nerede bilmiyordum bile.

Tam annemle göz göze geldiğimizde ağzımı konuşmak için açmıştım ki, kapı zili çaldı.

Yüzüme geniş bir gülümseme yayıldığını hissedebiliyordum.

''Harry olmalı.''

Kendimi kapıya koşmamak için zorlukla frenleyebilmiştim ama yine ışık hızından pek de yavaş olduğum söylenemezdi.

Harry'e kapıyı ikinci defa çalması için şans vermeden kapıyı açtım ve onu kocaman bir gülümsemeyle yüzüme bakarken bulmayı beklerken, karşımda annesini bulmuştum.

''Hey, Louis, Harry'nin nerede olduğunu biliyor musun? Son iki saattir telefonlarımı açmıyor da.''

WindowsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin