the kiss

730 108 28
                                    

Kadına bir cevap verme gereği duymadan arkamı dönüp geldiğim yoldan gerisin geriye koşmaya başladım.

Nefeslerim adımlarım hızlandıkça hızlanıyordu ve kulağımda kendi nabzımı duyuyordum.

Bir müddet sonra, evimizin yakınlardaki parkı pek de net görmeyen gözlerle seçtiğimde, midemin oralarda bir yer sızlıyordu. 

Açıkçası acıyan yerimin neresi olduğu pek de bir tarafımda değildi ve yere hızla vurmaktan acıyan ayaklarımı görmezden gelmeye çalışarak, fırına doğru koşmaya devam ettim.

Fırının kapısını seçtiğimde, yarım saatten fazla bir süredir koştuğumu fark ederek durdum ve ellerimi diz kapaklarıma dayayarak yere doğru eğildim ve derin nefesler aldım.

Karnımdaki ağrının sonunda geçtiğini hissettiğimde doğruldum ve fırın camındaki ışık kırılmalarını gördüm, mum ışığını andırıyorlardı. Hah, cidden. Çocuk tam bir chick-flick karakteriydi, herhangi bir filmin içine koyulsaydı kesinlikle sırıtmazdı yani.

Fırına çıkan merdivenleri tırmandım ve kapıyı açtığımda tanıdık zil çaldı.

''Louis?''

Sesi duyan Harry, kıvırcık kafasını köşeden çıkardı ve koşarak üzerime atladı.

''Of, seni ne kadar merak ettik, biliyor musun?''

Onu kollarımdan biraz itekledim,

''Asıl seni ne kadar merak ettik, biliyor musun?''

Bir parmağımla onu göğsünden dürterken sordum.

''Hangi cehennemdeydin? O aptal saçların kulaklarının içine doğru büyüdüğünden telefonunun çaldığını da duymuyorsun sanırım-''

Harry gülümsedi ve işaret parmağımı tutup elimi avcunun içine aldı.

''Seni buraya getirmek için eve gittiğimde, annemi ve Jay'i (R.I.P) gördüm, merak ettikleri kişi artık sensin. Ve sen de burada olduğuna göre onlara bir mesaj atsak iyi olur.''

Elini arka cebine götürdü ve telefonunu cebinden alıp bir şeyler kurcaladı.

''Tamamdır, şimdi, sonunda, arkaya geçebiliriz.''

Ona sorar gözlerle baktım, cep telefonunu eski yerine koyarken gözleriyle bana içerisini işaret etti.

Küçük mumlarla oluşturulmuş bir yol, fırının arka bahçesine açıldığını düşündüğüm kapıya doğru uzanıyordu. Cidden, biraz sonra aşırı doz klişeden şuracıkta can vereceğim. Tanrı sizi Harry'den ve romantikliğinden korusun.

Göz devirerek ilerlemeye başladığımda Harry'nin eli her nasıl olduysa- elimdeydi , yoo kesinlikle bilerek tutmadım, onu kibar olmaya çalışarak çekiştirdim ve yolu takip ettim.

Kapıyı kendime çekip açtım ve dışarıya bir bakış attım.

Mumlu yol, yeşil çimlerin üzerine güzelce yayılmış bir piknik örtüsüne kadar ilerliyordu.

Örtünün üzerinde bardaklar ve üzerleri örtülmüş tabaklar ve bir şarap şişesi vardı.

Harry'e döndüm.

''Klişe olmaya bayılıyorsun değil mi?''

Harry gülümsedi ve aramızdaki mesafeyi kapatarak yüzüme eğildi.

''Sen de klişelere bayılıyorsun, değil mi?''

Ona sadece gülerek göz devirdiğimde, beni öptü.

Sanırım işler hep onun istediği gibi yürümeyi seviyordu.

WindowsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin