Ertesi gün uykusuzluktan yorgun düşmüş halde uyandığım günlerdendi ve ben bu günleri ne kadar çok sevdiğimi tanımlayamıyordum bile.
Çünkü geceyi arasında 50 santimi bile bulmayan uzaklıktaki karşılıklı pencerelere dayanıp Harry'le konuşarak geçiriyordum ve bu yorgunluk hissi bana güzel geçmiş bir geceden geriye kalan güzel şeylerden biriydi. Sevmezsem olmazdı.
Komodinin üzerindeki saatten Harry'nin hafta içlerinde kalktığı saat 7.15'e 5 dakika kadar kaldığını gördüğümde hızla yataktan doğruldum ve tuvalete koşturdum.
Tuvaletteki rutin işlerimi tamamlamak için 3 dakika ve giyinmek için 2 dakikam vardı.
Başarabilirdim.
Tuvaletten hızlıca çıkıp okula gitmek için giyindim ve hemen odamdaki camın önüne geçtim.
Her ne kadar kendimi röntgenci gibi hissediyor olsam da, günün en sevdiğim anlarını geçiriyor olduğum gerçeğini inkar edemezdim.
Kolumdaki saatten tam 7.15 olduğunu gördüğümde, Harry'nin odasından sinir bozucu bir alarm sesi gelmeye başladı.
Harry'nin odasının perdeleri yarım örtülüydü ama yine de onu görmeme engel olamıyorlardı.
Harry pofurdayarak yataktan çıktı.
Odasındaki tuvalete gidecek.
Harry tuvalete yönlendiğinde onun duş alacağını biliyordum, çantamı hazırlamak için fazladan 10 dakikam vardı.
10 dakika sonrasında çantamı hazırlamış, Harry'nin duştan sadece giydigi baksırla şarkı söyleyerek içeri gelmesini bekliyordum.
Harry tam da dediğim halde içeriye girdiğinde gülümseyerek gözlerimi kaçırdım, onu o halde süzmenin beni gerçek bir röntgenci yapacağını düşünerek.
Harry'nin giyindiğinden emin olduğumda, onu saçlarını yapıp, parfümünden 4 kere sıktığı ana gelene kadar izledim.
Ardından penceresini açıp pencerenin sol alt kısmına bıraktığı çantasını hazırlayacağını biliyordum, tekrar bir onu izlerken yakalanma tehlikesi atlamamak için hızlıca odamdan çıktım.
Harry'den
Parfümümü sıktıktan sonra duvardaki saate baktım, saatin 7.30 olduğunu gördüğümde pencereme yöneldim ve perdeleri açıp Louis'in odasını gözetledim. Bu saatte çoktan hazırlanıp gitmiş olduğunu biliyordum, yine de kendimi kontrol etmekten alıkoyamamıştım.
Saat 8 olduğunda Louis'nin servis beklemek için kapının önünde olacağını bildiğimden aceleyle çantamı omzuma asıp mutfağa doğru ilerledim. Annem ve Gems çoktan kahvaltı masasındaydı.
İkisine de birer öpücük vererek acelem olduğu hakkında bir şeyler geveleyip evden çıktım.
Apartmanın kapısın önündeki yavru kedilerle gülümsedim, onları sevmek için yeterince vaktim yoktu.
Apartmanın bahçesinden sakin adımlarla çıktım ve Louis'i kapının yanında duran bankta otururken görmek için bakındım.
Louis elinde bir adet çörekle bankta oturuyordu.
''Günaydın.''
Yanına yürüdüğümde bankta kayarak bana oturmam için yer açtı.
''Günaydın.''
Gözleri hala uykuluydu ve sesi daha derinden geliyordu.
Sabah Louis'sine aşıktım.
Ya da genel olarak Louis'ye aşıktım.
Ben Louis'yi hayranlıkla süzmekten kendimi alıkoyamıyorken, o yere koyduğu çantasına eğilip içini karıştırmakla meşguldü. Sonunda elini beyaz bir fırın poşetini kavrar halde çantasından çıkartıp bana uzattı. Ona anlamsız bakışlar attım.
''Fındıklı kurabiye.''
Gülümseyerek elinden aldım.
''Bu benim-''
Louis sözümü kesti.
''Favorin, biliyorum.''
Yüzündeki geniş gülümseme günümü aydınlatarak Güneş'e meydan okuyor gibiydi.
Büyüleyici.
Poşeti açıp kurabiyeyi ikiye böldüm. Yarısını Louis'ye uzattığımda önce itiraz edecek gibi oldu ama onu ikna edecek türde bakışlar attığımda almayı kabul etti.
Günü mükemmel kılmak için çok büyük şeylere ihtiyacınız yoktu.
Günün ilk ışıkları yüzüne vururken iştahla elindeki kurabiyeyi yiyen Louis'yi izlemek yeterli olabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Windows
FanficAşk pencerelerinden bir rüzgar gibi girmiş ve hayatlarını daha iyi bir yere çevirmişti.