5. Bölüm

339 17 8
                                    

''Hoş geldin kızım, bugün erkencisin? Bekle bir dakika bu adam da kim? Çok tanıdık?''
''Heechul-ssi bu annem. Anne bu Heechul-ssi.''
''Memnun oldum yavrum, çok tanıdıksın... Aaah! Tabii ya sen şu duvardaki çocuksun!''
''Duvardaki çocuk?'' şaşkınca Gureum'a baktım ama o annesine bakıyordu.
''Gureum'ın odasındaki duvardan bahsediyorum tabi ki! Omo dudağın patlamış gibi gözüküyor!!! İyi misin?''
Gureum konuşmaya atıldı. ''Onu bu yüzden getirdim, dudağı benim yüzünden patladı da...''
''Ahh anlıyorum. Ben içerde olacağım, kardeşin hala uyumadı, onu uyutmam lazım.''
''Babam nerede?''
''Bugün geç geleceğini söyledi ama nerede bilmiyorum.''
''Tamam biz burada olacağız.''
Salonda fazla eşya yoktu, iki küçük bir büyük koltuk, sehpa ve küçük bir televizyon vardı.
Koltuklardan birine geçtim ve birkaç dakika sonra Gureum elinde oksijenli su ve pamukla geldi.
''Eminim böyle küçük bir eve alışık değilsindir.''
''Sorun değil.''
....
''Ahh acıtmasana!''
''Özür dilerim.''
''Ben de...''
''Efendim?''
''Geçen gün seni biraz taciz etmişim. Alkolü fazla kaçırmışım galiba, hiçbir şey hatırlamıyorum o geceyle ilgili.''
''Ahh ben onu çoktan unutmuştum bile! Sahi, sen neden o kadar içtin o gece?''
''Hiiiç, öylesine işte...''
''Yine de kendine dikkat etmen lazım...''
''Aigoo! Küçük Gureum'ımız benim için endişelendi mi?''
''Bu da ne şimdi? Her zaman endişeleniyorum... Sırf senin için değil herkes için... Mesela Kangin ikinci trafik kazasını yaptığında onun için de epey endişelenmiştim.''
''Hımm... Demek öyle... Kangin mi ben mi?''
''Ne biçim soru o öyle?''
''Hadi ama yapma! Kangin'i tanımıyorsun bile?''
''Tanısam sever miyim yani?''
''Öyle demek istemedim...''
''Yani sevmez miyim?''
''Öyle de değil!''
''Ne kadar da çok 'öyle' dedik.'' kıkır kıkır gülerken bir anda pamuğu elinden düşürdü.
''Onu tekrar dudağıma sürmeyeceksin değil mi?!''
''Hayır zaten bitmişti.''
''Teşekkür ederim.''
''Teşekküre gerek yok... Kim olsa aynısını yapardı, asıl ben sana teşekkür ederim... Orada olmasaydın... Dur bir dakika! Sen neden oradaydın ki?!''
''Şey ben... Tacizci biri olarak hatıralarında kalmak istemezdim... Özür dilemeye gelmiştim.''
''Kim Heechul doğru düzgün hatırlamadığı bir şey için benden özür dilemeye onca yolu geldi yani öyle mi?''
''Cevabı biliyormuş gibisin.''
''Ayrıca dur bir dakika! Sen adamların yanında bana 'sevgilim' diye mi hitap etmiştin?''
''Eeeh... O mesele... Ne var yani?! Öyle söylemem lazımdı, gözlerini korkutmak için, anlarsın ya...''
Gülümsedi ve ardından bana sarıldı! Bu kadarını beklemiyordum! Ne cesaretli kız... Bir anda beni itip ayağa kalktı ve ''Baba, hoş geldin.'' diyerek babasını selamladı.
''Hoş bulduk kızım da bu bey kim?'' diyerek kafasıyla beni gösterdi.
''Bu mu? Bir arkadaşım... Şey... Beni korumak için karıştığı bir kavgada dudağı patlayınca pansuman için onu eve getirdim.''
''Amanın! Geçmiş olsun evladım! Demek kızımı korumaya çalışıyordun ha?''
''Evet efendim.''
Babası iyi birine benziyordu. Benle gayet içten ve samimi bir şekilde konuşuyordu.
''Yalnız sen çok tanıdık gibisin? Bir yerden çıkaracağım ama nereden?...''
Ardından Gureum'ın annesi salona girerek ''Duvardaki çocuk.'' dedi... Tamam... Bu gittikçe ürkütücü bir hal alıyordu.
Ben yine şaşkınca Gureum'a baktım.
''Çocuk şaşkınlıktan ölecek, git göster bari.'' dedi babası. Annesi de gülerek onu onayladı.
Gureum sessizce beni bileğimden tutup çekiştirdi.
Odası küçük ve şirin bir yerdi. Genellikle safir mavinin hakim olduğu, çok fazla eşya bulunmayan ve HER DUVARDA BİZİM POSTERLERİMİZİN OLDUĞU BİR ODA.
''Demek ELF'ler böyle şeyleri seviyor?''
''Çünkü ELF'ler sizi seviyor şapşal.''
''Şapşal da nereden çıktı?''
''Üzgünüm. Genelde size öyle seslenirim... Şapşal, gerizekalı, aptal, şapşik...''
''Sen bizi sevdiğine emin misin?'' dedim gülerek. Sanırım cidden sinirlerim bozulmuştu.
''Elbette seviyorum! Hakaret olarak algılama... Neyse bu konuyu kapatsak olmaz mı? Çok utanç verici!''
''Yanlış anlamazsan bir soru sorabilir miyim?''
''Tabi ki?''
''Odana giren ilk erkek olma ihtimalim yüzde kaç acaba?''
Yüzü kızarmıştı. Hatta kulakları bile. Sanırım bu uygunsuz bir soruydu, hemen devam ettim. ''Hayır hayır bunu sormadığımı varsay!''
''Yine de... Madem merak ettin... Yüzde yüz.'' diyerek elleriyle yüzünü kapattı, parmakları arasından bana bakarak güldü... Bende ne zaman fangirllemeye başlayacak diyordum!?
''Ahh biliyorum bu hallerim çok ergence! Özür dilerim! Ama söyler misin? Hangi ELF odasında Kim Heechul'ü gerçekten görüyor?!''
''Demek o kadar utandın, ben çıkayım o zaman.''
''Çıkma!''
Şaşırarak ona döndüm, sonrasında ikimiz de bir kahkaha patlattık.
''Şaka bir yana cidden geç olmuş, ben artık gitsem iyi olur. Ama gitmeden önce bir şey sormalıyım.''
''Sor tabi?''
''Her ihtimale karşı telefonunu alabilir miyim?''
Ahh işte yine başlıyoruz. Gureum gözlerimin önünde bir domatese dönüşerek telefonunu söyledi. Kız haklı! Kim Heechul benim cep telefonumu istese ben de domates gibi kızarırdım herhalde!

*
*
*

Gureum ile neredeyse bir haftadır hiç konuşmadık. Zaten konuşmak için bir şey bulamıyordum, haliyle o da mesaj atmayınca iyice sıkıcı bir hal alıyordu.

''Ne o? Telefon beklediğin birisi mi var?'' muzipçe bana bakan bir çift göz... Kyuhyun...
''Sanki senin hiç olmadı?''
''Var yani! Uuuu!''
Leeteuk da konuya dahil oldu. ''Gureum-ssi mi? Baksana, sen bir erkek olarak ilk adımı atmalısın... Mesaj atmalısın yani... Anlıyor musun beni?''
''Hyung bunu biliyor muydun? Neden böyle şeyleri benden saklıyorsunuz hiç anlamıyorum!''
''Tabi ki bileceğim! Ben bilmeyecektim de kim bilecekti!?''
''Ayy susun bi' başımı şişirdiniz!''
Yesung odaya bir anda dalınca hepimiz ona odaklandık.
''Giriş yasak mı? O bakışlar da ne öyle?''
''Sadece Heechul'ün yeni sevgilisinden bahsediyorduk, sen de gelsene Yesung çok eğlenceli!''
''Komik mi Kyuhyun?''
''Komik.''
Yesung yanıma oturup elini omuzuma attı. ''Vaaay! Kız arkadaş demek! Adı ne? Güzel mi? Nasıl tanıştınız?''
''Anne Yesung'un içinden çıkar mısın hemen?!''
''Şuna bak sen!''
''Keşke mesaj atsa da cümleten kurtulsak şu atmosferden! Eğer sen atamıyorsan ben atarım, ver telefonunu.'' Kyuhyun elini uzatınca telefonu göğsüme bastırdım.
''Tamam atacağım! Size niye bu kadar sorun oldu benim aşk hayatım!''
''Aşk hayatını seviyorum.''
''Sabah sabah içtin mi sen Kyu?''
Kyuhyun kahkahayı patlatınca Leeteuk da gülmeye başladı.
''Ne yazacaksın bay 'size ne benim aşk hayatımdan'?'' diye sordu Kyuhyun.
''Nasılsın?''
Üçü de ifadesiz şekilde bana baktı. Kyuhyun gülerek ''Deli bu ya, valla çok çılgın bir hyung!'' dedi ve telefonu elimden bir anda kaptı.
''Ne yazsam acaba? 'Üstünde ne var?'''
''Seni gidi- VER ŞUNU!''
''Tamam sinirlenme, ben de 'Altında ne var?' yazarım.''
''Delirdin mi? İlişkimiz o boyutta değil! Ayrıca bir haftadır hiç konuşmadık!''
''O zaman sadece bayat bir 'Nasılsın?' mı?'' üzülerek bir bana bir telefona baktı.
Leeteuk bağırarak konuşmaya damladı. ''Bence çalıştığı bara gidelim!''
Kyuhyun gözlerini kocaman açarak ''Barda mı çalışıyor!? Sen bardan kız mı kaldırdın?!'' diye sordu.
''Ne biçim soru o öyle? Kız kaldırmak falan? Ayıp oluyor ama!''
''Bu akşam hem de!''
''Yah! Neden korku filmlerinden çıkmış gibi konuşuyorsun Leeteuk! Ayrıca her konuşmaya atlamasana!''
''Cidden endişelendi haha şuna bakın!''
''Sen git kendinle dalga geç Yesung!''
''Şimdi de kızdı!'' bu sefer de Kyuhyun söyledi.
''Yah! Kesin şunu!''
''Ayy utandı!''
''Leeteuk sus!... Tamam lan... Gidiyoruz... Hem de bu akşam... gelin hepiniz yiyorsa!''
Kyuhyun'un elindeki telefonumu alarak kapıyı sertçe vurup çıktım.

Bir ELF'in Yaz Gecesi RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin