Dünyadan ne beklediğiniz size kalmıştır. Ona nasıl davranırsanız size öyle karşılık verir. Ama bu bizim gibi yaşayanlar için biraz noksan bir durumdaydı. Bizim kendi yaşamımıza karar vermek konusunda çok az seçeneğimiz vardı. Sıcak kelimesinin anlamını öğrendiğimde ve neye sıcak dendiğini keşfettiğimde anladım, bize sunulanı yaşamak zorundayız ve sadece onu şekillendirip geliştirebiliriz. Şanslıysanız her şeyden biraz vardır elinizin altında ama aksi halde ne kadar kötü olursa olsun güzel olduğuna inanmak zorunda kalıyorsunuz elinizdekilerin. Karalanlığın, yalnızlığın, soğuğun...
Size anlatacağım bu hikaye hayatım boyunca tanıdığım en cesur insanın hayatından benim aklımda kalanlar. Basit bir kurtuluşun değil binlerce insana ilham olmuş birinin hikayesi, bir adamın inandığı şeyler ve içgüdüleri uğruna neler yapabileceğinin hikayesi, bir kış adamının hikayesi.
İnsanlar huzuru nerede arayacaklarına karar verirken sadece kendilerini düşünürler ve sonunda kimsesiz kalırlar. Bizler huzuru Beyaz Gölge dediğimiz uçsuz bucaksız topraklarda bulduk ve hiçte bencil davranmadık çünkü bencillik ne demek bilmiyorduk. Çok uzun zamandır burada birbirimizden başka kimsemiz olmadan ve birine ihtiyacımız olmadan yaşıyoruz Ancak bir sorunumuz var; soğuktu çok soğuk, her şey fazlasıyla soğuktu.
Beyaz Gölge yılın 12 ayı dondurucu soğukla beraber ayın sadece bir gününde güneşi gören, etrafı soğuk nehirlerle ve ucu bucağı belli olmayan sularla kaplıdır. Tek besin kaynağımız o ayın bir gününde güneş ile birlikte ortaya çıkan ve nereden gelip nereye gittiğini bilmediğimiz balıklardı. Biz onlara mayi diyorduk. Mayiler çok kısa bir süre yaşadığımız yere on dört kilometre uzaklıkta olan ağlayan nehirden geçerdi. Onları kaçırmamız demek o ayı aç geçirmemiz demekti. Onun dışında ki tek besin kaynağımız bizim Sessiz Orman dediğimiz yerde yaşayan arallardı. Arallar büyük etli otobur hayvanlardı. Ancak Sessiz Orman'da siyah dediğimiz varlıklar hüküm sürmekteydi ve onların besin kaynaklarından biride bizdik. Bunu çok acı bir şekilde keşfetmişti atalarımız ve çözümü onlardan saklanmak için beyaz bir kıyafet giymekte bulmuşlardı. Bu çarşaf her yerimizi sarardı ve sol elimiz kalbimize, sağ elimizde tam tersine sıkı sıkıya bağlanırdı. Bu aklın ve kalbin yolunu tıkamak için yapılırdı; hissetmemek ve bilmemek için. Sadece avlanırken bu kıyafeti giymezdik ki zaten açken ne hisseder ne de düşünürdük. Beyaz Gölge'de bizim bildiğimiz her şey ruhun kitabından ibaretti. Bize Yüce Beyazlar dediğimiz, bizim için her şeyin iyi olmasını isteyen, bizim iyileşmemiz için bize gönderilen ve atalarımızdan başka kimsenin görmedeği, bize sadece gerçekten iyi olduğumuza inandıkları zaman gözükecek varlıklar tarafından bırakılan bir kitap. Adını bildiğimiz her şeyi o kitaptan öğrendik.
Üredik çünkü çoğalmak zorundaydık. Avlandık çünkü çok hızlı kayıp verip azalıyorduk. Birlikte kaldık çünkü yalnızlık ölüm demekti. Ama hiç birini hissederek ve isteyerek yapmadık. Ne birinin ölümü için ağladık ne de birini sevip aile kurduk. Her şey sadece kitap ne diyorsa öyle süregeldi ve devam etti. Tek bir kişi farklıydı ve hepimize ışık oldu. Kimimizin sonu kimimizin başlangıcı oldu. Atarax. Adını böyle koyduk çünkü o savaşçı ve atik biri oldu her zaman. Onu ağlayan nehirden ben kurtardım, kurallarımıza aykırı olmasına rağmen onu kurtarmıştım ve bu aramızda büyük sorunlara yol açtmıştı. Sonunda ikiye bölünmüştük; yakınlar ve uzaklar olmak üzere. Sanırım benimde büyük bir payım var tüm olanlarda...
Doğduğundan yani onu bulduğumdan bu yana herkese bir şeyler kattı. Korkmayı, üzülmeyi, iyiyi ve kötüyü, savaşmayı ve cesareti en önemlisi de hissetmeyi öğretti bize. Bunu nasıl ve neden yapıyordu bilmiyorduk ama yapıyordu. Aslında neden yaptığını o da bilmiyordu. Bu aramızdan biri ona bizden farklı olduğunu anlatıncaya kadar böyle devam etti. Atarax büyüdükçe başka biri oldu. Kim olduğunu, kim olduğumuzu, neden yaşadığımızı sorgulayıp durdu küçücük dünyamızda. Ama hiç bir şey bulamadı. Çünkü Beyaz Gölge hiçliğin ortasıdır, yokluğun ve yalnızlığın adının koyulduğu yerdir. (Bu Atarax'ın sözüdür.) Ama asla vazgeçemediği sevgiyi ve uğruna değecek şeyler için savaşmayı öğretti bizlere. Atarax bizi git gide birbirimizden koparmaya başladı, uzaklar daha uzak, yakınlar daha yakın oldu. Sonunda ona inanan bir avuç insan kaldık. Onun dışında hepimiz yani yakınlar olarak hepimiz, kendimizi bulmuştuk. O ise biz kendimizi buldukça ve iyileştikçe tek başına kaldı, yalnızlaştı ve sonunda kaçtı.
Sanırım olayın bundan sonra ki kısmını o da tahmin edememişti. Biri geldi. Nasıl ve neden bilmiyorduk ama geldi. Sadece gelmişti bir anda beliriverdi hayatımızda. Biz ona Seralin adını verdik yani umut etmek. Çünkü hepimiz onun Atarax gibi bize iyi geleceğini umut ettik. Ama o hiç konuşmadı tek bir kelime bile etmedi. Onun geldiği günden sonra Beyaz Gölge daha soğuk olmaya başladı. Atarax hala yoktu. Kelimelerdeki tek bir harf kadar yalnız kalacağım demişti ve artık yalnızdı. Kim bilir belki de ölmüştü...