Siz, en fazla ne kadar soğuğa katlanabilirsiniz ki? Termometreleriniz, ısı ölçerleriniz, tüm o teknolojik cihazlarınız hepsi sizin rahatça yaşamanız için ürettiğiniz şeyler. Ateşi bulmak sizin için ne anlam ifade ediyor bilmiyorum ama bizim için çok karmaşık şeyler ifade ediyordu.
Beyaz Gölge'de bizden yüzyıllar önce yaşamış Yüce Beyaz'lar ateş yakmayı rüyaların da denemişler ve anlatılanlara göre hemen oracıkta uyanamadan sıcağı hayal etmenin verdiği zevkten ölmüşler. Gerçi uyandıklarında da karşılarında siyahları görmüşler ve yine ölmüşler. Siyahlar ateşe geliyorlar. Evet ateş genelde avcı canlıları uzak tutar ancak onlar ışık ve sıcak olan her şeye geliyorlar ve bizi yiyorlar, kanımızı emiyorlar. Sonunda uzun süren bir ölüm gerçekleşiyor. Karanlığa doğru ölüm gerçekleşiyor.
Ruhun kitabı sadece kısa teorik bilgilerden ibarettir. Şunu yaparsan bu olur, onu yaparsan ölürsün vs. Biz burada yaşamayı, üşümeyi, ölmeyi, yalnızlığı öğrendik ama hiç birini hissedemedik. Sonunda bizden geriye ne kaldıysa o işte. Hikayeler var çok fazla hikaye. Beyaz Gölge hiç değişmedi daha da soğudu git gide hiç merhamet etmedi bize. Siyahlar, hava soğudukça sıcak olan her şeye yaklaşmaya başladılar kimi zaman Sessiz Orman'dan çıkacak kadar kana susadılar. Bizde her seferinde farklı bir yere göç ettik. Farklı dediğime bakmayın burada her yer aynı. Bembeyaz, sizi kör edecek kadar beyaz ve soğuk. Cansız çizgilerle, ıssız sularla dolu ve ölüm gibi sessiz.
Ama Atarax, canım dostum bana seslenişini duyar gibi oluyorum bazen. O gittikten sonra hepimiz yeniden hissizleşmeye başladık hatta bazılarımız uzaklara kaçtı. O olmadan devam edemiyorduk, tüm duygularımız bir anda köreldi ve Atarax'tan önceki kısacık anılarımızı bile unuttuk.(Anı kapanlar yedi belkide.) Kimse güneşin doğuşunu, mayilerin geçişini bile beklemiyordu. Açlık artık beyinlerimizi kemiriyordu. Aşk, sevgi, umut, özlem hiç bir his açlığın üzerine geçemez oldu. Önce uzaklara gitmek isteyenleri yakaladık. Onları öldürmek işten bile değildi. Zaten önünde sonunda biri onları yeme fikrini ortaya attı. Bir kaçımız karşı çıktı diğerleri ise... Ah hatırlamak bile acı veriyor bana. Aile bağları tamamen kopmuştu. Siz nasıl diyorsunuz; vahşiler gibi. Kendi ailelerini, dostlarını, sevgililerini yediler canlı canlı... Sonunda sıra bize gelmeden benimle beraber bir kaç kişi oradan kaçtık. Uzaklara gidemezdik çünkü oraya gidenlerin kabul edildiği veya hayatta olduğu pek olası değildi. Biz de tren yolunu takip ettik.
Yol boyunca trene hiç rastlamadık. Sonra ağlayan nehrin kıyısı boyunca kimi zaman yürüdük kimi zaman kısa kamplar kurduk, molalar verdik. Güneşle birlikte mayiler ortaya çıktı ve bize yük olmayacak kadarını avlayıp yanımızda götürdük. Ama bir gün ateş yakmak zorunda kaldık ve Sessiz Orman'ada yeterince uzaktık, siyahların gelemeyeceği kadar uzak. Aklıma bir şey düşüverdi, içimde bir şey çıkmak için debelenmeye başladı. Hatırlamıştım bu duyguyu. Umuttu bu ve bir yıldız kaydı. Sonra yanımda bir kız gördüm haftalardır kim kimdi, ne neydi, biz neyiz unutmuştum o ana kadar. Onu hatırladım sonra. Seralin'i. Bana doğru koşuyordu karların içinde düşe kalka bana doğru koşuyor, bir düşüyor bir kalkıyordu. Çok heyecanlıydı bana ulaşmak için o sırada önüne çıkan her engeli aşacakmış gibi koşuyordu. Sanki aynı anda aynı şeyi anımsamıştık. Ne garip gelmişti o zaman. Bir şey söyleyecekti belliydi ama sorun şu, o zamana kadar ağzından bir kelime çıkmıştı o da kendi adıydı. Onu sevdiğimi, ona aşık olduğumu ve hatta öldüğünü bile unutmuştum.
Nefes nefese yanıma ulaşana kadar onun ne kadar güzel olduğunun bir kez daha farkına varmıştım ama bu his aşk gibi değildi. Ne kadar da güzel bir kız, keşke Atarax'la bir aşk yaşasalardı diye geçirdim içimden. Düşünebiliyor musunuz ? Atarax'ın ortadan kaybolduğu gün o ölmüştü. Ah keşke dedim içimden, keşke. Ama kendim için mi Atarax için mi ? Atarax varken kendimi hiç düşünmüyordum ki. O gittiğinden beri her şey çok karmaşık.
Seralin, yanıma geldiğinde nefes alış verişi biraz kendine gelmişti ve bana bir şey uzattı. Bir çiçek. Ağzından dökülüverdi kelimeler.
Seralin;
- Bu kar çiçeği, Ben'in.İhtiyar;
- İyi de ne yapacağım bununla?Seralin;
- Ben burada, bu çiçekte yaşıyor.Ne saçma şeydi. Bir insan çiçekte nasıl yaşar ki?
İhtiyar;
- Ama bu çok saçma güzel kız.Seralin;
- Ona iyi bak tamam mı? Ona onu çok sevdiğini söyle günde üç kez, yoksa ölür.İhtiyar;
- Ne demek bu?Bu sırada birden dikildi ve ifadesiz bir şekilde uçuruma doğru ilerlemeye başladı.
İhtiyar;
- Dur sakın yapma Seralin!Seralin;
- Benim adım bu değil. Benim adım Aşk. Kirlendim ve kirliydimde zaten. Hak etmiyorum Ben'i de Çocuğ'uda...İhtiyar;
- Hayır, hayır. Onlar kim bilmiyorum ama Atarax bir kaç kez bana bahsetmişti. Ama dur yoksa Atarax'ın Ben dediği... Dur hayır!Atmıştı kendini ağlayan nehrin sularına. Yine onu sevdiğimi söyleyemeden. Hem aşık olmamı istemiyorsa bende sadece severdim. Sonra arkamda bir nefes hissettim. Atarax arkamda durmuş bana bakıyordu.
İhtiyar;
- Atarax dönmüşsün.Atarax;
- Öldürdün onu. Aynı Ben'i öldürdüğün gibi. Kurtaramadın, artık Sen asla Ben olamayacak.
Uyandığımda kamp alanındaydık. Rüya görmüştüm, ilk rüyamı görmüştüm ve bir siyah hızlıca uzaklaşıyordu hemde tamda rüyamda arkamda Atarax'ı gördüğüm yerden. İlk işim yanımdakileri saymak oldu. Uyuyorlardı ve bir kişi fazlaydık Seralin oradaydı bir kar çiçeğinin hemen yanında uyuyordu. O zaman onu sevdiğimi bir türlü hatırlayamamıştım. Hatırlayamadan da attı kendini uçurumdan aşağıya ve havada sanki bu anı daha önce yaşamışım gibi bir koku vardı...