Merhaba,
Bölüme başlamadan önce eğer ilgilenen olursa diye @girlversionofchucky'yle bir röportaj yaptık, WATTPAD YAZARLARIYLA RÖPORTAJ adlı kitabından bulabilirsiniz.
Yoruma da linkini bırakacağım.
İyi okumalar!
***
Kendime benzeyen bebeğin kafasından ayrı olan bedenini hissizleşen parmaklarım arasında tutarken bunlardan vakit kaybetmeden kurtulmam mı yoksa kanıt niteliğinde saklayıp polise teslim etmem mi gerektiğini bilmiyordum. Belki birisi yalnızca şaka yapmak istemişti ama mizah anlayışı bu derece hastalıklı olan birine güleceğimi sanmıyordum.
Kağıtları ve bebek parçalarını bagajımı dolduran toprağın üzerine bıraktıktan sonra etrafa bakarak biri olup olmadığını kontrol ettim. Görünürde kimse yoktu ama gizliden gizliye biri tarafından izleniyormuşum hissini üzerimden atamıyordum. Bu "şakayı" yapan her kimse bu kadar zahmete girdikten sonra tepkimi izleme zevkinden kendimi mahrum edeceğini sanmıyordum, bagajı kapattıktan sonra vakit kaybetmeden yola koyuldum.
Kanıtları saklayacaktım, ama babama ait olan arabanın bagajında bir yığın toprak bırakabileceğimi düşünmüyordum.
***
Bebekleri arabaya yerleştiren ahmak her kimse onun yüzünden arabayı boş bir araziye park etmek ve güneş batana dek cebimdeki kredi kartıyla aldığım deterjanlar yardımıyla bagajı temizlemek zorunda kalmıştım. Geriye çekilip baktığımda iyi iş çıkarmış gibi gözüksem de bezle her köşesini ovmaktan dolayı ellerim kızarıp soyulmuştu. Güneş batmadan bir saat önce temizliği bitirmiş olsam da bagajı açık bırakıp arabanın yönünü güneş doğrudan bagaja vuracak şekilde ayarlayıp kurumasını beklemek zorunda kalmıştım.
Temizlik malzemelerini eve gitmeden önce durup çöpe tıktıktan sonra bebekleri ve kağıtları çantama atmıştım. Eve adım attığımda açlıktan ölmek üzereydim ancak şansıma annemin hastanede işleri uzadığı için gelmemiş, babamın da acil bir ameliyatı çıkmıştı. Sabaha kadar ikisinin de evde olmayacağını bildiğimden kendi başımın çaresine bakmak zorundaydım. Buzdolabında yemek yapmak için yeterli malzeme olmadığından poşetlerde kalan son sebzeleri çıkarıp kendime kocaman bir kasenin içinde salata hazırladım.
Açlıktan ölme tehlikesini geride bıraktığımda hızlıca bir duş aldım çünkü kıyafetlerim ve kollarıma bulaşan toprak izleriyle mezar kazmış gibi gözüküyordum.
Oturma odasında televizyonun karşısında saçlarımın kurumasını beklerken uyuyakalmıştım ve gecenin bir yarısı başucumda duran telefon ödümü koparan bir şekilde çalana dek bundan haberdar değildim.
Gözlerimi araladığımda doğrulmaya çalışırken tutulan belimin acısıyla ağzımdan bir inilti kaçtı, izlediğim program çoktan bitmişti ve üzerimde hâlâ banyo havlusu vardı. Gelen aramanın annem veya babamdan olacağını düşünerek ekrana bakma gereği duymadığımdan kulağıma gelen sesle afalladım. "Bu saatte rahatsız ettiğim için çok üzgünüm," dedi tanıdık olan ama uyku sersemi olmamdan dolayı bir türlü çıkaramadığım kız sesi.
Eh, en azından bu saatte arıyor olmasının garip olduğunu bilecek kadar aklı başındaydı. "Kimsiniz?" diye sordum hafızamı boş yere yoklamayı bırakarak.
"Üzgünüm," diye yineledi mahcup bir ses tonuyla, "önceden söylemem gerekirdi. Sarah."
"Ah." Bu kez şaşıran taraf bendim, neden gecenin –telefonu kulağımdan uzaklaştırıp saate baktım- ikisinde beni arama gereği duymuş olabilirdi ki? "Umarım ciddi bir şey yoktur," diyerek sessizliği bozdum her ne kadar ciddi bir şey olmasa aramayacağını bildiğimden. Yalnızca birkaç gündür birbirimizi tanıyorduk ve psikolojik problemleri yoksa beni bir hiç için aramazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE VOICE OF DARKNESS (Karanlığın Sesi)
ParanormalGecenin bir vakti durduk yere uykundan uyandığın ve izlendiğini düşündüğün o tüyler ürpertici anı hatırlıyorsundur. Etraf saati göremeyeceğin kadar karanlıktı ama pek iyi bir saat diliminde olmadığına emindin. Kalkıp saate bakacak cesaretin yoktu, g...