18. HANGİMİZ ?

103 2 5
                                    

Her kadın bir gün gider...

  Zorlu yollardan geçtik belki kırıldık belki kırdık ama hiçbiri zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğretmedi bize, biz hiçbir kırkınlığımızdan ders çıkarmadık, zamana bıraktık halbuki en çok kaos yaratandı o, en çok üzen, en çokta yaralayan... Kim bilir kaç kalp kırıklığı var aramızda, kaç kırık ruh daha gelip geçecek bu diyardan, geçecek çünkü herşey geçer, kalp durur, beden gider, ruh ebedi bir yolculuğa çıkar...

Olacak olan budur çünkü, dünyanın Kanunu buymuş, kırılmak kırıldıkça hissizleşmek... Ve sonunda yalnız kalmak, her beden bir gün yalnız kalır. Umutlarını, hayallerini, sevdiklerini bırakarak gidersin ama gitmek zorundasındır çünkü hiçbirimiz bu dünyaya ait değiliz, bu dünya bizim değil bu evreni biz kurmadık, buraya geleceğini hazırlamak için gönderilen canlılarız ama dünyanın nimetlerine o kadar kanmışız ki önümüzdeki yolu bir türlü göremiyoruz. Kandırılıyoruz, kendi beden arkadaşınız tarafından kandırılıyorsunuz, yolunuz belki bu dünyada kısa ama ebediyette sizi uzun bir yolculuk bekliyor...

Ne tuhaf canlılarız aslında duygular veriliyor mesela sizi, kimine şaşkınlık duyuyorsunuz kimine öfke, kimine aşk...
Aşk?
Aşk bir duygu mu yoksa insanoğlunun kendini kandırma biçimi mi bilmiyorum daha önce hiç o duyguyla karşılaşmadım daha çok üzüntü duygusuyla baktım hayata.
Peki beni sürekli ıraz'ın yanında kalmak için zorlayan duygunun adı neydi?

''Haziran''
''Efendim''
''Şu yemekle oynamayı bırakır mısın?''
''Pek iştahım yok, sanırım tokum''
Çatalımı kenara bırakıp etrafta gözlerimi dolaştırmaya başladım, etrafta Tuhaf hareketler yapan kimse yoktu herkes oturmuş keyiflice yemeğini yiyordu.

Merve'nin kolumu dürtmesiyle ona döndüm,
''Bir şey mi var, telefona mesaj geldiğinden beri dalgınsın''
Sessizce fısıldanması karşımızda oturan Ege ve Sevgi'nin duymaması içindi.
''Yoo iyiyim''
Tekrar önüme döndüğümde aklıma gelen fikirle tekrar Merve'yle baktım ve tıpkı onun gibi fısıldadım.
''Gökhan'ın burada olduğumuzdan haberi var mı?''
''Sence?''
Merve'ye kısa bir an daha baktıktan sonra montumu alıp ayağa kalktım,
''Nereye''
Bu sefer sesli bir şekilde yükseltmişti Merve sorusunu ve ege ile Sevgi'nin bakışları bize dönmüştü.
''Tuvalete''
Ayaklarımı hareketlendirip çıkışa doğru yürüdüm kapıda duran Adam gülümseyerek kapımı açtığında soğuk hava yüzümü tırmaladı. Dışarı çıkıp restaurantın hemen önünde durdum ve montumun cebinden telefonu çıkartıp son aramalardan Ersen'i aradım.
Çaldı çaldı, tam kapatıyordum ki ıraz'ın her zamanki sinirli sesi duyuldu.

''Umarım aramak için güzel bir bahanen vardır''
''Buraya geldiğimi kimden öğrendiğini biliyorum''
''Keşke daha iyi bir bahaneyle gelseydin''
''Bu bir bahane değil, bir saatten beri deli gibi etrafıma bakınıyorum''
Derin bir nefes aldı.
''Haziran, gerçekten bunun için mi aradın?''
Aslında Onuda merak ediyordum hemde çokça, nasıldı ne yapıyordu...
''Yemek yedin mi?'' Sormak istediğim soru bu değildi ama ağzımdan bu çıkmıştı.
Alaylı bir ses çıkardı.
''Hayır''
''Ve tabiki dinlendiğinide sanmıyorum''
''Hayır''
''Ama Iraz Varol her ne olursa olsun ayakta öyle değil mi?''
''Bakıcım gibi konuşuyorsun''
''Sende çocukça hareketler yapıyorsun''
''Çocukça hareketler yapmayı yedi yaşında kestim''
''Yedi yaşınla ne alıp veremediğin var senin?''
Bir süre sessiz kaldı soluksuz konuşmamız bu bir kaç saniyelik sessizlikle bölündü.
''Seni sonra arayayım''

Telefonun kapanma sesi geldiğinde ayağımı sinirle yere vurdum, gerçekten böyle davranmak zorunda mıydı? Hiçbir açıklama yapmadan durmak zorunda mıydı?

Gözlerim kızarmaya başladı, hareketlerimi hızlandırıp içeri girdim, gözlerimin yanmasını kırpıştırarak geçirmeye çalışarak yerime yerleştim.

KARANLIĞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin