20 Haziran 2015 - Üç Kafadarın Evi
"Bitti,buraya kadar !"
Hızlı adımlarla eve girdiğimde Hye Sang kapıyı arkamdan kapattı.Ben sinirle koltuğa çöktüğümde o,beni eve bırakan Kyungsoo'yu gözlemek için pencereye koşmuştu bile.
"Yapamıyorum." diye mırıldandım halıyla bakışırken."Ona kendimi hatırlatamayacağım."
İki haftadan uzun süre olmuştu.Gerçekten hayatımda ilk kez bir şey için canla başla çalışıyordum.Kyungsoo'ya kendimi hatırlatma isteği artık benliğimden dolup taşıyordu ama yaptığım o kadar şeyle bir arpa boyu yol bile kat edememiştim.
Kang Areum Kyungsoo'nun zihin çukurunda balçığa batmıştı.
"Uzaktan bakılırsa 1.75 boyu anca var."
Çantamın fermuarını hırsla açıp küçük gri not defterimi çıkarttım.Defterin arka kapağını çevirip iki sayfa çevirdikten sonra asıl sayfaya gelmiştim.
Yapılacaklar :
-Do Kyungsoo'ya Americano götür. ☑
-Do Kyungsoo'yu eve gelirken eski okulunuzun önünden geçir. ☑
-Do Kyungsoo'yu ofisine davet edip lisede çizdiğin eski resimleri göster.☑
-Do Kyungsoo'ya karışık meyve suyu ısmarla.☑
"Uu,yüzü mükemmel ! Hani idare eder bir tipi vardı? Senin Kyungie'nin yüzü şimdiye kadar gördüğüm en yüksek altın orana sahip olabilir!"
"Hye Sang," diye seslendim perdenin yarısından gözüken meraklı kıza.Kafasını bana çevirdiğinde susmasını söyledim.
"Senin neyin var unni?" Nihayet çoktan giden Kyungsoo'ya bakmayı bırakıp yanıma oturduğunda yüzümdeki ifadeden her şeyi okuyabileceğini umuyordum.
"Sorun Kyungsoo mu?Gayet iyi gidiyorsun gibi görünüyor."
"Flört konusunda gayet iyiyim,evet.Hatırlatma konusunda ise tam bir felaketim." İki haftadır çektiğim sıkıntıları tek nefeste içimden atmak ister gibi ofladım.
"Ne kadar ilerleme kaydettin?" diye sordu Hye Sang tek kaşını kaldırarak.Suratında sadece birkaç kez gördüğüm 'işimin ehliyim' ifadesi vardı.
"Neredeyse hiç.Onu lisemize bile götürdüm ama tek yaptığı anlamamış gibi bakmak oldu.Kibar olmak için susuyor biliyorum ama bu ne kadar sürer bilmiyorum.Hiçbir şeyi hatırlamadığı ve ben de bir şey söylemediğim için bütün yaptıklarım gözüne saçmalık gibi geliyor olmalı." Çaresizce avuçlarımı birbirine sürttüm. "Hye Sang o Kang Areum'u...hatırlamıyor bile!"
"Neler yaptın?" Hye Sang konuşmama yeniden fırsat vermeden elimdeki küçük defteri aldı ve bir süre sessizce inceledi.Deftere bakışlarından bir anlam çıkartmak imkansızdı,yüz ifadesi sürekli değişiyordu.
Sonunda elindekini bana geri verdiğinde ağzından fırlayan kelime buruk bir şaşkınlık yaşatmıştı."Çöp."
"N-neden?" diye sordum kalemi yeniden elime alırken.Hye Sang'a yaptıklarımızı anlatmaya çalışırken annesine çizdiği resmi beğendirmeye çalışan çocuklar gibiydim.Sonunun nasıl olacağını bilmemenin merakıyla çaresizce anlatıyordum.
Anlattıklarımı bitirdikten sonra Hye Sang'ın suratındaki ifade saf hayal kırıklığıydı.
"Unni,bunlar işe yaramaz." dedi yavaşça,kırmaktan korkarak. "Bunlar hep seninle ilgili farkında mısın?Kyungsoo-shi'ye ait hiçbir şey yok.Lisede bir gezi mi? Içi boş bir bina.Eski resimlerin mi?Bunlar onun hobisi değil,senin.Kahve mi? Geçmişle bağdaştıramayacağı kadar sıradan.Adam her gün aynı kahveyi içiyor zaten."
Hye Sang konuşmaya devam ederken söyledikleri bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu.Ama bundan sonrasını bilmek için birini dinlememe gerek yoktu..
Ona bir şeyleri hatırlatmam imkansızdı işte.
Sonra aklımda uzun zamandır sinsice dolanan o cümle, acı farkındalık, ortaya çıktı.
'Kyungsoo benim hayatımda bir yer kaplamamıştı ki ben onun hafızasında yer alabileyim...'
Onun hakkında o kadar az şey biliyordum ki şimdi düştüğüm acınası durum önceden verilmemiş değerin geç kesilmiş faturası gibiydi.
Ben Kyungsoo'yu zamanında hayatıma sokmamıştım.
Şimdi Do Kyungsoo da Kang Areum'u hayatına sokma zahmetine girmeyecekti.
Girse bile ben onun ilk aşkı Areum değil,sıradan bir başlangıç yaptığı tuhaf kız olacaktım.
"Kısas." diye mırıldandım.Durumumu tanımlayan en iyi kelime buydu.
"Areum," Hye Sang'ın sesi yanı başımda olsa bile suyun altındaymış gibi geliyordu.
"Kısas," diye mırıldanmaya devam ettim.
Hye Sang'ın eli ısrarla beni dürttü ve gerçekliğe ayak basmamı sağladım.
"Bana bak Areum !" Tek eliyle kolumu sıkarak tekrar sallanmama sebep oldu."Kendine gel! Nasıl bu kadar Kyungsoo sarhoşu oldun bilmiyorum ama hiçbir şey imkansız değildir.O senin bu kadar peşinden koştuysa gerçekten hatırlayabileceği en az bir anınız olmuştur."
"Öyle mi dersin?" diye sesimi yükselttim üstümdeki külçe gibi ağırlaşan pişmanlığı atmak için.
"Tabiki ! Burada Doktor Sung konuşuyor." Hye Sang gülerken vücudunu gerdi ve sırtımı patpatladı."Düşün bakalım!Belki yardım isteyebileceğin birileri vardır."
Düşündüm.Onun sınıfını düşündüm.Benimkini.Kyungsoo'yla karşılaşma şanssızlığına erişmiş eski müstakbel erkek arkadaşlarımı.
Wu Yi Fan'ı.
Belki de en kalıcı anımız benim öfkemle yoğrulan o günlerdi.Yi Fan'ın gidişini duyurduğunda ikisine de bağırıp bir daha karşıma çıkmamalarını söylemiştim.Evet,biri bana o şekilde bağırsa, senelerce komaya girsem bile bunu hatırlardım.
Ama sorun şuydu ki Yi Fan'ı kafedeki o günden sonra bir daha görmemiştim.İlk seneler onu görme isteğime yenik düşüp Çin'de iyi bir üniversitede işletme okuduğunu öğrenmiştim ama yalnızca bu kadardı.Ne onun karşısına tekrar çıkacak kadar cesur ne de yaptığım stalkerlığı devam ettirecek kadar ona aşık olmuştum.Wu Yi Fan defteri uzun zaman önce kapanmıştı.
Tedirgince saçlarımı karıştırıp hafızamı zorlamaya devam ettim.
Yardım edebilecek kadar önemli biri.Kyungsoo'yu bilen biri.
Aniden odada yankılanan tokmak sesiyle irkildim.Telefonumu elime alırken etrafa bakındım.Hye Sang ne zaman gitmişti hatırlamıyordum.Eve girdiğimde açık olan televizyon kapanmış,oda karamsar bir sessizliğe bürünmüştü.
Telefonuma gelen mesajı açtım.
Kimden: SHINee'den olmayan Jonghyun
-Yarına yetişmesi gereken reklam afişini tasarlamayı bitirdin mi 0.0 ? Bitirdiysen g-mailime word dosyasını at >.<
İşte bu.
Aradığım önemli kişi,ortak biri, Jonghyun'du.Liseden beri en yakın arkadaşım ve Kyungsoo hakkında en ince ayrıntıları bilen tek kişi.
Bir ışık yanmış,bir kapı açılmıştı işte.Neredeyse sevinçten ağlamak üzere olduğumu fark edip dolan gözlerimi sildim ve Jonghyun'un numarasını ezberden tuşladım.
"Sebastian,eğer dosyalar hazır değilse kendini ölmüş bil!"
Jonghyun'un şakayla karışık sinirli sesini duyduğumda 'kahramanım!' diye bağırmak üzereydim.
Hayır Areum,kendine gel.
Sakin ol.
Sesimi olabildiğince normal hale getirerek duygularımı maskeledim. "Hyun-ah, Do Kyungsoo'yu hatırlıyor musun?"
"O çılgın herifi unutmak mümkün mü?" Cevap beklediğim gibi hızlı gelmişti.
Derin bir nefes aldım ve haberi verdim."İşte o çılgın herif geri döndü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Choose Him ! √
FanfictionHatırlıyor muydu ? Peşimden ne kadar koştuğunu ? @haybinekso'ya -Usman'a- Not : Yaoi değildir. 10 Mayıs 2015