BÖLÜM 3

35 0 0
                                    

Doğa Ana Organik yönetim binası, Beşiktaş, İstanbul; Mayıs 2031

Halkla ilişkiler biriminde çalışan Ada, yaz stajı yapmak isteyen öğrencileri sıraya dizmiş, evrak işleri ve onay için halkla ilişkiler müdürünün gelmesini bekliyordu. İçlerinde biyoloji, biyomühendislik, gıda mühendisliği, işletme, çalışma ekonomisi gibi pek çok alandan gelen 20 kadar öğrenci vardı. Ada hangi evrakların imzalanacağını ve nasıl kayıt yapılacağını biliyordu ama müdürün onayı olmadan hareket etmek istemiyordu.

Öğrenciler kendi aralarında kaynaşmış, bekleme odasında müdürün gelmesini beklerken muhabbet etmeye başlamışlardı. Ada, üniversite yıllarındaki heyecanlı hallerini hatırlayınca içi burkuldu. İş hayatı hiç de öğrenciyken düşündüğü gibi değildi. Onlar da şimdi heyecanla olacakları düşünüyorlardı ama hayal kırıklığına uğrayacaklardı.

Öğrencilerden biri biraz çekingen bir şekilde Ada'ya bakıyordu. Ada da ona bakmaya başladı. Bundan cesaret alan delikanlı Ada'nın yanına geldi.

"Merhaba ben Cenk, size sormak istediğim bir şey var"

"Sor bakalım, Cenk"

"Kimya okuyan bir arkadaşım burada kimya laboratuvarında staj yapmak istedi ama kimyaya stajyer alınmadığını söylediler. Nedenini merak ediyorum. "

"Cenk, ben halkla ilişkilerde çalışıyorum, kimya laboratuvarları hakkında bir bilgim yok, üzgünüm."

"Yine de teşekkürler. Peki asıl kafamı kurcalayan şeyi sormak istiyorum; organik tarım yapan bir şirkette neden kimya laboratuvarı var?"

Ada çocuğa kimyager olmadığını ve bir şey bilmediğini söyleyecekti ki, bekleme salonunun girişinden tok bir ses yükseldi ve herkesin kafasını çevirmesine neden oldu.

"Basitçe anlatmam gerekirse, her bitkinin büyümek için ihtiyaç duyduğu mineral miktarı ve çeşitleri farklıdır. Toprağın sertliği, su tutma oranı ve asit baz dengesi de çok önemlidir ve her bitkinin ihtiyacına göre şekillendirilmelidir. Kimya laboratuvarlarımızda her bitki için o bitkinin ihtiyaçlarına göre ayrı gübre hazırlanır. Kimyagerlerimiz bu işi yapıyorlar. Staj meselesine gelince, tüm dünyaya ihraç yaptığım ve rakiplerimin tökezlemem için fırsat kolladığını düşünürsek, böyle önemli bir birime çömezleri almak istemememi anlarsınız."

Tarık Bey'in kiminle konuştuğu ya da ne söylediği önemli değildi, yine tüm salon susmuş hipnotize olmuş gibi onu dinliyordu.

Tarık Bey anlayışla gülümseyerek Ada'nın yanına geldi ve öğrencilere müdürün geldiğini haber verdi. Öğrenciler birer birer halkla ilişkiler ofisine girerken Tarık Bey Ada'nın kulağına eğildi ve;
" Çalıştığın kurum hakkında bildiklerin gözlerimi yaşarttı, Ada. Çalışanlarımla ne kadar övünsem az kalır. " dedi. Ada'nın yüzü renkten renge girerken Tarık Bey keyfi yerine gelmiş şekilde odasına yürüdü.

Bugün tek yapmak istediği çayını yudumlarken büyük odasındaki büyük çalışma masasının önünde olduğu büyük cam duvardan görünen Boğaziçi manzarasını seyretmekti (evet Tarık Bey büyük sever ;) ). Odasına girdi, çay fincanı masasında hazır ve onu bekliyordu. Büyük bir keyifle sandalyesine oturdu, fincanı eline aldı ve tam ağzına götürüyordu ki...

Tak tak tak!

Tarık Bey hiç pozisyonunu bozmadan, elinde fincan ve ağzı açık şekilde arkasına döndü. Kapıdan başını uzatmış olan sekreteri Özlem kendisine bakıyordu.

"Özür dilerim efendim, çay keyfinizi bölüyorum ama..."

Tarık Bey sıkıntıyla nefes verdi ve fincanı masaya geri bıraktı. Tadına bile bakamamıştı.

"Söyle bakalım ne olmuş?"

"Şey, acil değil aslında. Yeni işe alımlar oldu, başvuruları sizin onayınızdan geçmesi gerekiyor. Yani yüksek rütbeli işler olduğundan dolayı..."

Tarık Bey Özlem'e beni bunun için mi ağzımda fincanla bekletiyorsun, gerçekten mi?  bakışı attı.

"Efendim ben çay saatinizin geldiğini fark etmemiştim yani fark etseydim eğer ben gerçekten-"

"Sakin ol, Özlem" dedi Tarık Bey, yüzüne anlayış barındıran bir tebessüm yerleşmişti "madem getirdin, imzalayayım hemen".

Özlem vücudunda biriken adrenalin yüzünden elinde olmadan hızlı adımlarla Tarık Bey'in masasına ulaştı ve elindeki dosyaları masaya bıraktı. Tarık Bey dosyalara bir bakış attı ve
"Yalnızca iki kişi mi?" diye sordu.

"Evet efendim, sezon ortasında yalnızca iki kişilik kontenjan açığı oldu, biri müdür yardımcısı ve diğeri de laborant."

Tarık Bey hatırlamıştı; Gübre Kontrol Laboratuvarı'ndaki laborantlardan biri geçen yıl izne ayrılmış, Şubat ayında doğum yapmıştı ve doğum izninin bitmesine az bir süre kala, bebeği büyüyene kadar çalışmama kararı aldığını söyleyerek işten ayrılmıştı. Müdür yardımcısı ise bir gün aniden hastaneye kaldırılmıştı. Karaciğer yetmezliği teşhisi konduktan 3 gün sonra ölüm haberi gelmişti. Merhum müdür yardımcısı sağlığına son derece dikkat eden dinç ve dinamik bir adamdı, bu nedenle ölümü çok beklenmedik olmuştu. Şube müdürü tüm işler ona kaldı diye haftalardır başının etini yiyordu, şimdi yerine birinin bulunmuş olması Tarık Bey'i rahatlatmıştı.

Dosyaları inceledi, onayladı ve işe alım onay kağıdına kaşesini bastı. Kimya laboratuvarına gelen laborant yeni mezun bir delikanlıydı. Müdür Yardımcısı pozisyonuna gelen ise...

Tarık Bey adamın yüzüne birkaç saniyeden daha uzun süre baktı. Her köşede rastlanabilecek sıradan bir siması mı vardı yoksa bu adamı daha önce görmüş müydü, bilemedi. İçinde sebepsiz yere oluşan kuşkuyu bastırarak dosyaları Özlem'e geri verdi.

"Şimdi beni çayımla yalnız bırak, rica ediyorum. "

Özlem gülümseyerek odadan ayrıldı.

Çayın içindeki belli belirsiz tomurcuk kokusu burnuna dolarken, ağzına dağılan tatlı sıcaklığın tadını çıkardı. Huzur bulabileceği beş-on dakikası vardı. Haftalık planı aksi gibi çok doluydu, pek çok insanla resmi görüşmeler yapacaktı ve ortak iş yaptığı bazı firmalar ile anlaşmaların yenilenmesi gerekiyordu. Tüm bu işlerini haftanın ilk 4 gününe sıkıştırmak zorundaydı, çünkü iki yıl önce evlat edindiği kızı Zehra'ya cuma günü baba-kız günü yapacaklarına söz vermişti.

Haftasonunu ise Sarıyer'de geçirecekti. Bütün işlerini kaybetse, bütün anlaşmaları bozulsa bile oraya gidecekti. Sarıyer'de onu bekleyen kadın, her şey ve herkesten daha önemliydi.

İçimizdeki DüşmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin