BÖLÜM 14

19 0 0
                                    

Kimya Sanayicileri Organize Sanayi Bölgesi, Tuzla, İstanbul; Mayıs 2031

Doğa kusurludur.

İlk hücrenin oluştuğu andan beri canlılık, deneme-yanılma yolu ile doğru olanı bulmaya çalışır. Ortama uyum sağlayabilen kararlar kalıcı olur, diğer yollar elenir. Doğal seçilim, canlıların yaşam şansını ve süresini arttırmak ve rakiplerine karşı avantaj kazandırmak için en uygun ancak en yavaş yöntemdir. Milyonlarca yıldır devam eden süreç hala tamamlanamamıştır, bunun bir sebebi de çevre koşullarının sürekli değişiyor olmasıdır. Canlı tam ortama ayak uydurdum derken buzul çağı başlar, küresel ısınma olur veya havadaki oksijen seviyesi değişiverir ve süreç en baştan başlamak zorunda kalır. Tüm bu şartlara dayanıp sonuna kadar hayatta kalabilen türler buzullara, sıcaklara, oksijen miktarındaki artış ve azalışlara toleranslı süper tür haline gelir. Bunun olması binlerce yıl ve binlerce nesil alır. Sonra ne olur, biliyor musunuz? Dünya'ya bir göktaşı çarpar, doğal denge değişir ve süper türler yeni çevre koşullarına göre kusurlu kalır ve çevrenin kendisi tarafından elenirler.

Doğa sanki mükemmelliğin oluşmasına engel olmak istiyormuşçasına, sabır ve istikrarla canlılar aleminin canına okumak için çalışıyor gibidir. En basitinden, zamanla dokuların deforme olması, yenilenme özelliğini kaybetmesi, yani yaşlılık ve ölümün varlığı başlı başına doğanın ne kadar kusurlu ve eksik olduğunu gösterir.

Doğal olan her şey kusurludur. Bilimin yapmaya çalıştığı şey de bu kusurlu doğayı kusursuz hale getirmek ve insanlığa fayda sağlamaktır. Bağnaz insanlar bilim insanlarını, doğal olanı kusurlu bulup değiştirmeye çalıştıkları için kendilerini tanrının yerine koymakla suçlarlar. Tanrının işine karışarak günah işlediklerine inananların sayısı hiç de az değildir.

Tarık Bey böyle düşünmüyordu elbette. Ona göre tanrının insanlara bahşettiği zeka, bu yavaş işleyen süreci hızlandırabilmeleri için verilmişti. Yararlı işler için kullanmadıktan sonra, insanı hayvandan ayıran bu değerli hediyenin ne anlamı vardı ki?

Genetik modifikasyon çalışmaları, yani halk arasında GDO, oldukça başarıyla sonuçlanmıştı. Elbette her deneyde olduğu gibi çalışmaların emekleme aşamasında gen kaçışları, kısır türler ve hatta vücutta sindirilemeyip hastalık yapan bitkiler gibi istenmeyen durumlar gelişmişti ancak GDO itibar kaybetmeden önceki son yıllarında süper türler elde edilebilmişti. Dona dayanıklı, böceklere dirençli, besin değeri yüksek ve meyve sayısı bol bitkiler elde edilmişti ve gözlemlenebilir hiçbir sağlık sorununa yol açmıyorlardı.

Doğa Ana Organik kurulduğu gün, GDO itibar kaybetmişti. Tüm dünyada organik tarım yeniden yaygın bir akım haline gelmişti, bilim ne kadar mükemmelliğe yaklaşmış olursa olsun halk doğalın tarafını seçmişti.

Halk aptaldı.

Doğal olan asla tam anlamıyla iyi olamazdı. Doğa Ana Organik'in ürettiği bitkiler doğal mı sanıyorlardı?

Genetiği değiştirilmemişti ama doğal değillerdi.

Zararlı tarım ilaçları kullanılmıyordu ama doğal değillerdi.

Büyüme hormonu verilmiyordu ama doğal değillerdi.

Tarık Bey insanların hiçbir zaman bilimin yaptıklarını anlamayacaklarını düşünüp, onlar için üzüldü. Hiçbiri, kendisinin durduğu yerden dünyaya bakamayacak ve baksalar bile, kendisinin gördüğü gerçekleri göremeyeceklerdi. İçinde yaşadıkları dünyayı gerçek anlamda tanıyamadan silinip gideceklerdi.

"Variller hazır, beyim. Gel de bir bak istersen, sen 'he' de, yükleriz kamyonlara."

Tarık Bey başıyla onay verince İhsan Bey onu depoya doğru yönlendirdi. Depo, dışarıdan göründüğünden daha büyüktü. İçeride yüzlerce, hatta binlerce varil düzenli bir şekilde istiflenmiş ve yüklenmeyi bekliyorlardı.

İçimizdeki DüşmanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin