İçinde kanat çırpan ve ötüşen kuşlar benliğini birer birer yıkmaya devam ediyordu. O ise durmuş hiçbir şey yapmıyordu. Sönen ateşten geriye kalan küller kalbini birer birer kül yığınıma çevirdi ve zehirledi. Her şey sadece bir nefes almaktan ibaretti onun için. Uyumak, uyanmak, anne zoruyla yemek yemek ve ruh gibi dolaşmak...
Benliğindeki tüm kaleler teker teker savaş meydanında düşüyordu. Geriye kalan tek bir kale kalmış o ise beyniydi. Kafasının içindeki düşünceler susmuyor ve savaşı kaybetme diyordu ama kalbindeki zehir damla damla içini bulandırıyordu. Çıkış bulmak zorlaşıyor. Labirentin içinde dönüp dolaşıp yine aynı sonuca çıkıyordu yolu.
Göz kapaklarını açmak için zorladı ama sanki menteşesi sıkışmış pencere gibi açılmıyordu. Ruhu da istemiyordu bu kendini güvende hissettiği yatağından çıkmayı ama mecbur bırakıyorlardı. Annesinin bağırması ile sonunda yatağından koptu Fatoş. Odadan çıkıp salona geçtiğinde annesi ve anneannesi kahvaltı masasına oturmuşlardı. Annesiyle göz göze geldiğinde bu emri algıladı ve hemen sandalyesini çekip oturdu. Canı yine her sabah olduğu gibi kahvaltı yapmak istemiyordu ama annesi ve anneannesi ağzına tek lokma koymadan kalkmasına müsaade etmezdi biliyordu bunu. Çatalını peynire batırıp ağzına attı ve kalktı ayağa.
-"Ben doydum size afiyet olsun." Tam gidecekken anne engeline takıldı Fatoş.
-"Otur düzgünce kahvaltını yap anneciğim."
Yine yenilmişlikle çöktü sandalyesine genç kız. Yine kabullendi. Her zaman olduğu gibi...
Annesi kalkıp mutfağa geçti ve elinde bir tabak ile geldi. Masadaki bütün kahvaltılıkları azar azar bir tabağa topladı ve Fatoş'un önüne koydu.
-"Bu tabaktakilerin hepsi bitecek."
Kübra Hanım kızının bitiremeyeceğini bile bile her sabah aynısı yapıp Fatoş'un önüne bu tabağı hazırlıyordu. İçi gidiyordu kızı için. Gözlerinin önünde eriyip bitiyordu ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. Ama düzeltecekti. Elbet kızının da yüzünün güleceği günün güleceği günler gelecekti. Aklına kızının gülümsediği, sevgilisi ile yanına gelip erkek arkadaşını kendisi ile tanıştırmasını hayal etti.
Fatoş ise önündeki tabağa bakıyordu çaresizce. Biliyordu bu tabağı bitirmeden annesinin bırakmayacağını. Zaten onun sayesinde son bir ay da kaybettiği kiloların yarısını almıştı. Çatalı eline alıp tabaktakileri yavaş yavaş bitirirken annesi ve anneannesine de ara sıra bakıyordu. İkisi de hararetli bir konuşma içerisine girmişlerdi. İşte tam sırasıydı kaçmanın. Hemen yerinden kalkıp onlara görünmeden odasına geçti ve yatağın içine girdi tekrardan. Üzerine örtüyü çekip telefonu yanına aldı. Kulaklığı kulağına takıp müzik açtı ve gözlerini kapatıp müziğin ritmine kaptırmaya çalıştı kendini. Gözlerini kapattığı anda yine o anıları birer birer zihnine dolunca gözlerini açtı. Uykuları bile kaçıyordu. Antidepresan ilaçları olmasa kesinlikle uyuyamazdı. Gözlerini birkaç defa kapatıp müzik dinlemek istedi fakat olmadı. Her defasında anılar geliyordu film şeridi gibi gözünün önüne. Gözü açık müziği dinlerken birden üzerindeki örtü çekilince annesiyle göz göze geldi.
-"Anneciğim ben sana tabaktakiler bitecek demedim mi?"
Derin bir nefes alıp yatakta oturur pozisyona geldi genç kız. Biliyordu şimdi annesinin yanına oturup dışarı çık diye zorlayacağını. Nitekim öyle de oldu. Biraz sonra Kübra Hanım başladı yine sitem etmeye.
-"Kızım ne olursun artık böyle yapma. Bak biliyorum çok zor günler geçiriyorsun ama bana da eziyet etme. Hadi bebeğim. Hadi anneciğim. Ne olursun kendini kapatma. İçine kapanma. Seni böyle görmeye dayanamıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Sever Misin? (Çevikçi Serisi-2)🇹🇷
ChickLitKüçük bir taşra kasabasında yaşayan Fatoş'un küçük yaşta babasını kaybetmesiyle başlayan, ardından üvey abisinin ablasını öldürmesiyle kabus gibi günleri başladı. Annesinden nefret etti, herşeyden herkesten kaçmak istedi. Annesi ve anneanesiyle İsta...