APTAL KIZ ÇOCUĞU

172 50 0
                                    

    Karanlığın kuytu  köşesinde kalmış bir aşktı onunkisi. Işık tutsan parlayacak kadar güzel, karanlıkta bıraksan bekleyecek kadar asil.

    Genç kızın bacağından beynine sızan hissizlik, göz kapaklarında acıyı topladı. Kapanmaya yüz tutmuş gözlerinden bir damla yaş süzüldü kucağında uzanan adamın kirpiklerine. İliklerine kadar üşüdü sanki adam, kırptığı gözleri göz yaşının sahibini buldu. Yaş kendi gözlerinden aksa bu kadar acıtmazdı sanki. Toparlanırken yanağındaki kıza ait olan yaşı sildi. Bembeyazdı karşısında ufacık kalan kızın yüzü. Avuçlarında kaybolacak yüzünü ellerinin arasına aldı adam. Bağırıyordu, ama ne diyordu kendisi bile bilmiyordu. Dudakları birkaç kelimeye daha gebeydi, iyice okşadı avuçlarındaki kızın yüzünü. Konuşmaya devam etti ama cevap alamadı. 

    "Duru..." fısıltıya dönüşen sesi adamın boğazına derin bir acı sapladı. Birinin yaralanmasından duyulacak endişe değildi bu. Neydi bu his?

    Egemen ne olduğunu anlamadan kızı kucağına aldı. Hastaneye götürmeliydi. Bacağının altından sardığı elinin ıslandığını hissetti. Olduğu yerde durup eline çevirdi bakışlarını. Kan. Olamazdı değil mi? Bu küçük, aptal kız yanına bu bacakla gelip oturmuş olamazdı değil mi? Birde dizine yatmasına izin vermiş olamazdı! Şoktan kalakalan bedenine zoraki bir komut verip caddeye koştu. Sağını solunu görmüyordu. Kan her yerdeydi. Kızın elbisesinde, adamın ellerinde. Gördüğü ilk taksiyi durdurup aceleyle sürmesini istedi şoförden. 

   "Duru... Ne diye söylemezsin güzelim, canının yandığını ne diye söylemezsin bana?" Belkide hayatında ilk defa gözleri doldu adamın. Ağlamayacaktı, ağlamaması lazımdı.

    "Özür dilemek için gelmiştim... Seni bıraktığım için... " birazdan boğulacakmış gibi bir nefes aldı. "Duru... Ben... Konuşamam pek. Yani... Of, abi hızlı sürsene şu koyduğumun arabasını!" 

   Ortamda elle tutulur bir gerginlik hakimdi. Genç adam ne yapacağın , ne söyleyeceğini şaşırmış bir şekilde hala kucağından indirmediği kızın yüzüne iyice yaklaştı. Nefesini kontrol etti. Düzensiz solukları rahatlamasına engel olsada, nefes aldığını bilmek biraz olsun içine su serpmişti. 

   "Çok trafik var yeğenim, on dakikalık mesafeyi kırk dakikaya zor gideriz." Taksicinin sözleriyle dikkatini yola verdi. Yoldaki trafik sinirlerini iyice alt üst etti. Bir küfür daha savurdu geceye. Öylece oturup arabaların yoldan çekilmesini beklemek rahatsız eder duruma gelince üzerindeki ceketi çıkarttı genç adam. Kucağında baygın halde duran kıza giydirdi. Cebinden çıkarttığı paraları saymadan şoföre uzattı. Kucağındaki kızı bir kez daha kontrol ettikten sonra hızlı adımlarla hastanenin yolunu tuttu.

***

   Gözlerim kapaklarında koca bir yükü taşıyormuşcasına aralanırken duyduğum sesler odada tek başıma olmadığımı anlatıyordu. En son nerede olduğumu düşünmeye çalışırken gözlerimi açtım. Annem ve Eda girdi görüş açıma. Oturur pozisyona geçmek için sırtımı dikleştirmeye çalışınca uyandığımı farketmiş olcaklarki anında başıma geldiler. 

  "Kızım, iyi misin yavrum? Ağrın var mı?"

   "Kanka bak damardan verdiler hala iyi değilsen başka yollar deneyeceklermiş."

Eda'nın söylediklerine gülümserken bakışlarım kahverengi gözlere değdi. Orda kaldım bir süre. Yanıma geldiğini hatırladım, dizime yattığını... "Sonunda uyanabildin." sıcacık bir gülümseme dudaklarını süsledi, bulaşıcıymış gibi anında ben de gülümsedim.

   "Oğlum, tekrar teşekkürler. Duru'yu taşımak göründüğü kadar kolay olmasa gerek." Annemin sözleriyle yüzüme çekilen kan doğru orantılıydı. Şaka dimi? Egemen beni taşımamıştı. Bir yandan annemin kinayeli lafları iyice yerin dibine sokarken bir yandan doğruluğunu onaylamasını bekler bir bakışla Egemen'e bakıyordum. Tek elini kestane rengi saçlarına götürüp çarpık bir gülüş bıraktı. 'Kesinlikle yakışıklı' diye bağırdı iç sesim. Yutkundum.

BENİ GÖR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin