RESTORAN

265 56 4
                                    

Hani bazı anlar vardır yaşadığına dair şüpheye düştüğün, o kadar gerçekçi ve bir o kadar da imkansızdır. Ellerimi uzatsam tutacağım sanki ama ellerime uzansa düşeceğim gibi... Bir kalp bir insan için yetmez miydi? Kalbim onun içinde atıp hayatlarımızı eşitliyor gibiydi.

Avuç içlerime cam parçaları doldurup bile bile avucumu kapatmak gibiydi ona bakmak. Hem acımasından kaçamıyor hem de bile isteye kırıklara daldırıyordum ellerimi. Karşılıksız sevmek... Pek öyle anlatıldığı gibi değil. Derler ya dile kolay diye işte tam olarak öyle. Hislerime kata kata öpmek istediğim dudaklarından defalacarca başka bir kızın adını duydum. Yakışmadı ama hiç, gerçekten hiçbir kızın adı onun dudaklarına yakışmadı. Avuç içlerindeki çizgilere kadar ezberlemek istediğim elleriyle başkasının saçlarına dokunduğunu gördüm. İçimden bir yer koptu defalarca ve ben tekrar tekrar bağladım kopan yerleri; ona tekrar gidebilmek için.

Bundan iki yıl önce herkesin içinde yere kapaklandığım zaman çok normal bir şeymiş gibi beni ayağa kaldırıp gülümsemişti içime doğru. Belki çok hastalıklı gelecek ama ben defalarca onu her gördüğümde düşmek istedim. Canımın ne kadar yanacağını umursamadan düşmek... Sırf beni ayağa kaldırsın diye düşmek istedim. Şimdi tamda şuan gözlerimin içine bakan adam var ya, onun için kaç kere kanadığımı hiçbir zaman bilmeyecek.

"Cevap vermeyeceksin sanırım." Daldığım düşüncelerden sıyıran, yine daldığım düşüncelerin sebebi olan o kadife sesini duydum.

"Severim, yani severim herhalde." kafamda dağılmış düşünceleri yine dağılmış yokluklara gönderip konuştum.

Ağzı kulaklarında kocaman bir gülümseme hediye ettikten sonra bana ayağa kalktı ve ben de kalkmam gerektiği anlayıp peşinden yürümeye başladım. Sinema salonundan çıktıktan sonra kahvenin en güzel tonunda takılmış gözleri benimkileri utandıracak kadar yoğun bakışlarla üzerime düştüler. Ah, kaç zaman kurmuştum bunun hayalini?

"Bildiğim iyi bir yer var ve sen de benimle geliyorsun." Hayır dememem için ısrar eden bakışlarına karşılık gülümserken istediği cevabı almış gibi kolumu tutup çıkışa yönlendirdi adımlarımı. Tam yanımda yürürken adımlarına baktım, aynı olmaları için biraz hızlanıp sol ayağımı onunki gibi öne attım. Mutluluk kırıntıları etrafımı sarmalayınca dudaklarım istemsizce kıvrıldı. Aynı adımlarla yürüyorduk şuan. Bileğimdeki eli aynı tempoyla yürümeye başlayınca beni terk etti ve elini çektiği saniyede bileğimdeki boşluk içime dokundu. Ah be adam, kalbime dokunan bakışlarını çeksen dayanır mı hiç içim?

Siyah, harika ötesi bir motorun önünde durunca şaşkınlıkla büyüyen gözlerime alayla baktı. "Ne o korkar mısın yoksa küçük kız?" Burnumu iki parmağının arasına alıp çekiştirdi. "Aramızdaki iki yaş cidden bu kadar kayda değer mi?" Birazda merakla yönlendirmiştim açıkçası bu soruyu. Kaskını kafasına takıp bana da takmam için bir tane uzatırken "Aramızda iki yaş olduğunu da biliyorsun yani?" dedi ve muzhip bir gülümseme dudaklarını süsledi. Utanmam gerekirdi sanırım ama büyülenmiş bir vaziyette gülüşüne baktım. Bu gülüşe kaç şişe devrilir be!

"Binmeyi düşünüyor musun?"

"Hı hı evet."

Tek bacağımı dikkatli bir şekilde motorun üstüne atarken bir elimle teniyle aramdaki tek mesafe olan tişörtünü tuttum. Motora yerleştikten sonra hızlı veya yavaş gitmeyi umursamadan ellerim beline dolandı. Kalbim sırtına doğru teklerken saçlarımda o ılık ama tenime batan rüzgarı hissettim. Kaç dakika geçti veya kaç dakika geçecek umrumda değildi. Başım sırtında burnuma dolan kokusuyla ciğerlerime adrenalin nüfüs etti ve ellerimi belinden çekip havaya kaldırdım. Rüzgar bu sefer parmaklarımı kaşırken gökyüzüne doğru gülümsedim. Sesim benden habersiz bulutlara karıştı. "Teşekkür ederim rüzgar." Başımı geriye doğru yatırdım ve hayatımda ilk defa rüzgarı bu kadar sevdim. Her defasında kokusunu burnuma taşıdığın için teşekkür ederim.

BENİ GÖR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin