GÜLÜŞÜ

73 9 1
                                    

   Eve vardığımızı belli eden fren sesi toparlamam için yeterli bir sebep olsada gözlerimi açacak enerjiyi kendimde bulamadığımdan bir süre öylece bekledim. 

   "Hadi, kalk geldik." dedi dibimden gelen Sinan'ın sesi. Ellerimle yüzümü ovuşturduktan sonra gözlerimi açıp arabadan çıktım. Soğuk hava yüzümü yalarcasına eserken kollarımı kendime sarıp adımlarımı eve doğru hızlandırdım. Yeliz ve Melis'in kapıya çoktan geldiklerini görünce varlıkları gözlerimi devirmeme sebep olsa da aldırmamaya çalışırken Sinan arkamdan elinde çantalarla gelip kapının yanında durdu ve cebinden anahtarını çıkarttı.

   "Duru?" Mert'in sesinden adımı duyunca ona doğru döndüm. Biraz ilerimden bana doğru koşa koşa geldi.

   "Hı?" dedim bilincimi açmaya çalışırken. Yüzümü iki elinin arasında sıkıştırıp bana pis pis güldü. 

   "Ne var ya? Çek elini."

   "Oyuncak bebeklere benziyorsun." dedi yanaklarımı sıkarken. Elinden kurtulmaya çalışdıysamda beceremedim. En son ben de elimi onun yanaklarına götürüp sıkmaya başladım.

   "Çek elini be! Cimcikliyorsun sen." 

   "Tamam, sen bırak ben de bırakıyım."

   "Tamam çek elini valla aynı anda bırakırım." dedi işini sağlama almaya çalışır bir ses tonuyla.

  "Üç diyince..."

   "Tamam. Üç." dedi ve aynı anda ellerimizi indirip derin bir nefes aldık. İçeriye girmek için kapıya döndük ki herkes bize dönmüş ve ağızları yere düşmüş öylece bakıyorlar. Bakışların isimlerini söylüyorum. Emre bana klasik 'malsın' bakışını atıyordu. Eda sinsi kız bakışlarıyla çarpık bir gülüşü karıştırmış eli belinde öylece dururken, Yeliz birazdan beni öldüreceğini söyleyen bakışlarını gönderiyordu. Egemen de... Ah, bir dakika Egemen? O bakışa anlam yükleyecek olursam çok fazla kırılırdım. O yüzden gözlerimi çevirip herkesten önce girdim eve. 

   Her ne kadar çocukluğumuz beraber geçmiş olsa da ben de ilk defa geliyordum Sinanların bu evine. İki katlı, küçük denemeyecek kadar büyük ama büyük denemeyecek kadar da küçük bir evdi burası. Arkamdan içeriye giren ayak seslerinin arasından Sinan'ın bana seslendiğini duydum ve ona döndüm. 

   "Şu poşetleri mutfağa götürsene. Dikkat et birinin içinde bardak falan var." dedi kapının yanına bıraktığı poşetleri göstererek. O diğerlerine nerede kalacaklarını gösterirken ben de ilk önce mutfağın yerini buldum. 

   Dış kapı direk salona açılıyordu ve üst kata çıkan merdiven kapının hemen yanındaydı. Mutfakta girişteki holün birkaç adım ilerisinde sağ tarafta kalıyordu. Girdiğimde görmemiş olmama şaşırıp beş poşeti aynı anda elime almaya çalıştım. Biraz ağır gelse de sendeleye sendeleye mutfağa kadar kazasız belasız ulaşabildik çok şükür. 

   Yaklaşık on dakika sonra poşetleri mutfağın kendi düzenine göre yerleştirmiştim ki bu baya zor olmuştu. İçeriden de kimsenin sesi gelmiyordu. Sanırım benden başka herkesin uyku modu açıktı. Mutfak masasının kenarından pencerenin önüne bir sandalye çekip oturdum. Bir sürü düşünce birikti kafamda. Cızırtı yapan saçma fikirleri savuşturup camı açtım. Soğuk hava saçlarımı omuzlarımın arkasına düşürürken gözlerimi kapatıp rüzgarın sesini dinledim.

   Bir sürü şey fısıldadım içimden rüzgara. 'Teşekkür ederim rüzgar.' dedim en son burnuma taşıdığı kokusuna olan minnetimi göstermek için. İçimi garip bir ürperti kapladı. Serin bir hava içimde esince camı kapatıp arkamı döndüm. Egemen'i tam karşımda kapının pervazına yaslanmış şekilde görmek kesinlikle beklediğim ayrıntı değildi.

BENİ GÖR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin