GÜZEL GÜNLER

741 26 8
                                    

Koşmaktan nefes nefese kalmıştık ama duramazdık da. Çok kalabalıklardı ve daha da kalabalıklaşıyorlardı. Otoparktan beri peşimizdelerdi. En sol yoldan ilerliyorduk, amacımız onlara izimizi kaybettirip eve dönmekti. Bu yüzden kafeye doğru koştuk. Koşarken Mine yanıma yaklaşıp "Onlarla savaşmayı deniyemez miyiz?" Diye sordu. "Bilmem, sence deniyebilirmiyiz." Onlarla savaşmak şu an yapılabilecek en saçma şeydi. Evet, otoparkın yanındaki İsmail Amca'nın bekçi kulübesinden kendimizi savunabilecek bir kaç yeni silah bulmuştuk ama yinede dördümüz onlara karşı direnemezdik. Ben kendi içimde tartışırken kafeye doğru dönen yolda karşımıza iki tane avare çıktı. Üstüne doğru koşarken İsmail Amca'nın evinden bulduğum baltayı kafasına savurdum. Kafa tasının kırılışını hissettim. Ayağımı destek almak için o şeyin karnına daydım ve baltayı geri çektim. İkinci kez ölen ceset yere yığıldı. Bu sırada Efe yeni bulduğu zıpkınla beceriksiz bir atış yapıp avareyi omzundan vurdu. Bunun üzerine Ece avarenin yanına koşup elindeki levyeyle suratına sert bir darbe indirdi ve yere düşmesine sebep oldu ama hala ölmemişti bu yüzden levyenin sivri tarafını gözüne hızlıca batırıp çıkardı ardından bize bakıp koşmaya devam etti. Efe hemen yerde yatan avareden zıpkınını çıkardı. Tekrar koşmaya başladığımızda arkamızdaki sürü git gide mesafeyi kapatıyordu. Bu şekilde koşarken iki hafta önce adada kamp yaptığımızda ne kadar eğlendiğimi şimdi ise ne kadar korktuğumu fark ettim. Keşke adadan hiç dönmeseydik de bu kıyameti yaşamasaydık diye düşünürken kendimi iki hafta öncesinde buldum.
●●●
Bakmadığımız bir dükkan kalmıştı, orada da yoksa bizim kamp işi yatıcaktı. Neredeyse bir haftadır bunun hayalini kuruyordum. Diğerlerine dönerek "Şimdi gideceğimiz dükkanın yerini bilen var mı?" Diye sordum. Efe "Ben biliyorum." Diye cevap verdi. Berk "O zaman vakit kaybetmeyelim, birazdan hava kararacak." Bisikletlerimizi ters yöne çevirip hızlıca gitmeye başladık. Dükkana vardık. Dükkanın sahibi kepenkleri indiriyordu. Ona seslenip durmasını söyledik. Adam bizi görünce durdu. Kepenki biraz kaldırıp "Gelin çocuklar." Dedi. İçeri girip çadır olup olmadığını sorduk. Adam "var." Deyince sevinçten havalara uçacaktık.
"O zaman üç kişilik dört tane alalım." Dedim. Sonra onay almak için Berk ve Efe'ye döndüm, bu sırada Efe kaç kişi olduğumuzu sayıyordu. Bana bakıp "Her çadırda üç kişi mi kalıcaz?" Dedi
"Yani, iki çadırda kızlar iki çadırda erkekler kalıcak." Dedim. Çadırları ve kamp yaparken kullanılacak diğer şeyleri alıp hızlıca siteye doğru yola koyulduk. Yolda giderken Berk bana "Bu gün günlerden ne?" Diye sordu. Bir ona bir yola bakıp. "Kusura bakma ama yazın günleri takip etmiyorum." Efe ordan atılıp "Bu gün cuma... cumartesimiydi yoksa. Yok yok cuma." Yolu yarılamışken yanımızdan gazı kökleyerek giden bir motor geçti. İç geçirip "Lise dörde geçtim ama bir motor alamadım. Şimdi motorumuz olsa çoktan siteye varmış olurduk." Dedim. Berk bana bakıp "Benim abimin var aslında, ama bana vermiyo." Dedi.
Üçümüz sırayla sitenin kapısından geçtik. Futbol sahasının karşısındaki banklarda beş kişilik bi grup oturuyordu. Yüzlerini seçemiyordum ama üç kız iki erkeğin olduğunu görebiliyordum. Futbol sahasının etrafındaki yolu dolaşıp onların yanına geldik. Ezgi "Çadırları aldınız mı?" Dedi. Efe "Evet aldık ama baya zor bulduk." "Siz diğerlerinin ne zaman geleceğini öğrendiniz mi?" Diye sordum. Ata "Ece ve Mine cumartesi yani yarın, Cansın da pazar geliyomuş." Efe "Bak bu gün cumaymış. Söylemiştim." Berk "Peki Melisa ne zaman geliyormuş." Ulya "Daha ona ulaşamadık. Telefonu kapalı, birazdam evine gidip anneannesine sorucaz." Berk, Efe ve bana bakarak "Çadırlar ve diğer şeyler kimde kalıcak." Efsa "Ben alabilirim." Dedi. Berke "Ben de alabilirim." "Bu kadar meraklıysanız çadırlar birinizde, diğer şeyler birinizde kalsın." Dedim
Biz bu şekilde aptalca bir konu üzerinde tartışırken Ulya "O zaman ben Melisa'yı sormaya gidiyorum Ezgi, Efsa hadi sizde gelin." Deyip gittiler." Berk "Ben de eve gidiyorum. Birazdan yemek yeriz. Akşam gelince kamp işini detaylı konuşuruz." Dedi ve gitti Ata'yla Berke de "Bizi de bekle." Diyerek arkasıdan koştular. Efe'ye tam sen ne yapıcaksın diye soracakken arkamızdaki kafeden şaşırma ve kahkağa sesleri yükseldi. Ne olduğuna bakmak için kafeye girdik büyük bir kalabalık televizyonun efrafında toplanmıştı. Bir adam bağırdı "Böyle saçma sapan şey mi olur." Nasıl bir şey olduğunu öğrenmek için kalabalığa daldım. Kısa bir uğraştan sonra televizyona ulaştım. Televizyonda ana cadde de çığlık atan insanlar ve onların çığlık atmasına sebep olan bir kaç insanımsı şey vardı. Onlar soluk tenli. Garip yürüyüşlü şeylerdi. Alt yazıda AMERİKA'DA ÖLÜLERİ DİRİLTEN VİRÜS yazıyordu. Bir süre ekrandaki çığlıklar devam etti. En sonunda o şeylerden birisi kameramana doğru gelmeye başladı. Kameraman korkudan bağarıp kamerayı düşürdü ve yayın bitti. Etrafımdaki insanlar "Böyle saçmalıkmı olur." "Öldükten sonra dirilmeymiş, hah." "Bu kadar da saçmasını görmedim." Ben de görmemiştim ve bana göre de saçmalığın dibiydi ama içimde garip bir tedirginlik oluşmuştu. Kumandanın nerde olduğuna bakındım ve bir adamın elinde gördüm. Adama "Diğer kanallara da bakarmısınız." Diye seslendim. Adam beni duyunca kumandaya bakıp bir düğmeye basıp kanalı değiştirdi. Bu sefer yayın bir marketin güvenlik kamerasından yapılıyordu ve aynı virüsten bahsediyordu. İnsanımsı şeylerden biri bi kadını temizlik reyonunda sıkıştırmıştı. Kadın eline gelen her şeyi o insanımsı şeye atıyordu ama insanımsı şey kadına yürümeye devem etti ve yakalayıp boynunda ıssırdı. O an da yayın bitti. Adam bir kaç kanal gezdi. Hep benzer haberleri gördükçe kalabalığın tedirginleştiğini hissettim. Haberleri izlemeye dalmışken arkamdan biri beni dürterek "Furkan, bi baksana" diye seslendi. Arkamı döndüğümde Efe "Bu haberlere inanmıyorsun değil mi?" Dedi. "Bilmiyorum. Umurumda da değil." Diyerek geçiştirdim."
●●●
"Herkes burada mı?" Diye bağırdım. Efe "On iki kişi olmamız lazım. Yerinizde durun da sayıyım." Dedi. Efe son kişiyi de saydıktan sonra bana dönüp "Herkes burada." Dedi. Mine "Hadi yola koyulalım artık." Sitenin kapısına doğru yürürken İsmail Amca'nın baltasını savurarak bir ağacı kesmeye çalıştığını gördük. Yanından geçerken "Kolay gelsin." Diyerek yolumuza devam ettik. Sahile vardığımızda Efe hemen işe koyulup dedesinin teknesini kıyıya çekti. "Bunu kullanmayı bildiğine eminmisin." Efe teknenin ipini bağlı olduğu kazıktan çözerken " Tabii ki yani... sanırım." Ece, Efe'ye doğru yürüyerek "Sanırım mı! Bizi öldürmeye mi çalışıyorsun. Ben gitmekten vazgeçtim eve gidiyorum." Herkes hep bir ağızdan "Aaa Ece cıvıtma. Hadi ama." En sonunda Ece "Pes edip tamam." Dedi. Hepimiz tekneye bindikten sonra Efe motoru çalıştırdı ve kamp yapacağımız adaya rotamızı çevirdi. Yolun yarısında Melisa deniz tutması yüzünden kustu. Adaya yarım saat içinde vardık. Adanın kıyısı çok taşlık olduğu için Efe adaya varmadan demir attı. Şansımıza çok fazla derin olmadığı için adaya giderken sadece şortlarımız ıslandı. Çantalarımız ve diğer eşyalar ıslanmadı. Adaya ilk çıktığımızda dikkatimizi ilk çeken şey çok fazla tavşan olmasıydı. Eşyalarımızı adaya çıktığımız yere bırakıp adayı keşfe ve denize girilebilecek yer aramaya çıktık. Ada yemyeşildi ve çok sessizdi. Gruba dönüp "İyiki hafta içi gelmişiz. Eğer hafta sonu gelseydik bizden başka kişiler olurdu." Hepsi onay vermek amacıyla kafasını salladı. Bazen adanın içinden, bazen sahilden yürüyerek adayı gezdik ve en sonunda bizden önce gelen kişilerin düzenlediği denize girilebilecek bir yer bulduk. Bir süre burda oturup dinlendikten sonra ikiye ayrıldık. Bir kısmımız eşyaları almak için döndü, bir kısmımızsa adaya keşfe devam etti. Ben keşfe devam eden grubun içindeydim. Adanın içlerine doğru giderken Berk "Ada uzaktan daha küçük gözüküyordu." Dedi. Mine ona bakıp "Bunu olumsuz bir şey olarak mı söyledin yoksa olumlu mu?" Berk bilmem anlamında omuzlarını silkti.
Uzunca bir yürüyüşün ardından adanın sonuna sonunda vardık. Ada bizim çıktığımız yerden yukarıya doğru dikleştiği için şu an da bulunduğumuz yer uçurumdu ve kesinlikle görülmeye değer bir manzarası vardı. Biz manzaranın büyüsüne dalmışken Ata " Bence dönelim diğerleri çadırları kurmaya başlamışlardır. " Ulya manzaradan gözünü ayırmadan "İstersen sen git ben biraz daha burada kalmak istiyorum." Efsa "Ben de öyle." Ata "O zaman ben gidiyorum." Dedi ve arkasını dönüp ormana yürümeye başladı. "Ben de onunla gidiyim. Berk sen kızları yalnız bırakma." Dedim. Mine " Sen bizim kendimize bakamayacağımızı mı düşünüyorsun. Neden, kız olduğumuz için mi?" Bunu söylerken üzerime yürümüştü. "Tamam tamam sakin ol. Berk de benimle gelsin. Hadi Berk." Bizde Ata'nın arkasından ormanın içine girdik. Ata'ya yetişmek için hızlandık. Üçümüz hızlıca kamp alanına doğru yol aldık. Berk "Adada şaşırtıcı derecede çok fazla tavşan var." Dedi. Haklıydı da her beş ağacın üç tanesinin arkadından bir tavşan çıkıyordu. Biz kamp yapmak için kararlaştığımız yere vardığımızda çoktan iki çadırı kurmuşlar ve içine matları yerleştiriyorlardı. Yanlarına gidip diğer iki çadırı kurmalarına yardım ettik. İşimiz bitince Cansın "Saat kaç?" Diye sordu. Hepimiz Melisa'ya baktık çünkü saat sadece onda vardı. Koluna bakıp on buçuğa geliyor." Dedi. Bu sırada Mine, Ulya ve Efsa döndü. Efsa "Adanın sonundaki uçurumdan biraz aşağı indik ve bir mağra bulduk. Eğer yağmur yağarsa oraya gidebiliriz." Efe gülmeye başladı. "Çadırlar yağmur geçirmez ve temmuz ayında ne yağmurunda bahsediyorsun." Efsa'nın hayalleri yıkılmıştı. Berke ayağa kalkarak "Hadi o zaman denize." Diye bağırdı ve çadıra girip çadırın fermuarını kapattı. Erkeklere ait çadırların diğerinede Cansın girdi. Kızların çadırlarınada Efsa ve Ece girdi. Sırayla herkes üstlerini değiştirdi ve denize girdik. Sonrasında o günün nasıl geçtiğini anlamadık. Denizden çıkınca hep birlikte adayı gezerek sohbet ettik. Kamp yerine dönüp mangal ateşi yaktık ve getirdiğimiz yemekleri pişirip yedik. Berk'in getirdiği hamağı iki ağaç arasına gerdirip voleybol oynadık. Akşama doğru her kampçının yaptığı gibi bizde kamp ateşi yaktık ve etrafında toplandık. Herkes bu gün ne kadar eğlendiğinden bahsediyordu. Aklıma bir şey gelmişti "Herkes sussun." Diye bağırdım. Merakla bana baktılar ve ne yapıcağımı beklediler. Etraf iyice sessizleştikten sonra korku hikayesi anlatmaya başladım...
Hikaye bittiğinde herkes korkuyordu ama kimse belli etmemeye çalışıyordu. Bu gergin ortamı biraz olsun azaltmak için ayağa kalkıp "O zaman herkes çadırlara." Diye bağırdım ve benim kalacağım çadıra doğru yürüdüm. Benimle birlikte Efe ve Berk kalıcaktı. Diğer erkek çadırında ise Cansın, Berke ve Ata. Kızlarınkinde Ece, Mine ve Ulya; Melisa, Efsa ve Ezgi kalacaklardı. Çadırıma girerken "Herkese iyi geceler." Dedim. "İyi geceler." Diye cevap verdiler. Efe ve Berk de geldikten sonra yattık.
Gece üç gibi sıcaktan uyandım. Efe ve Berk horul horul uyuyorlardı. Matımı ve yastığımı alıp dışarı çıktım. Ateş sönmüştü. Matımı serip üstüne uzandım ve yıldızları izlemeye başladım. Bu günün ne kadar eğlenceli olduğunu düşünürken gözlerim ağırlaştı ve ikinci kez uykuya daldım.

The Age Of The Walking DeadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin