Dostluk

14 1 0
                                    

Umut'un ağzından.

Beni unutmuştu. Hatırlamıyordu. 8 senesini resmen çöpe atmıştı. Beni sadece dasn kursundaki sinir bozucu çocuk olarak biliyordu. Ona söyleyemedim. Sen o sinir çocuğun 8 senedir hayatısın diyemedim.

''Yeter artık umut. Kendini bu kadar üzme. Herşey düzelicek.'' Dolunay konutuğunda kafamı yastıktan kaldırıp ona baktım. Haftalar sonra dolunay ilk defa odama girip benimle muhabbet etmişti. Tekerlekli sandalyeye oturmuş dönerek düşünüyordu.

Oda üzgündü. Pişmandı.

''Madem o bizi hatırlamakta güçlük çekiyor. O zaman bizde ona kendimizi kendimiz hatırlatırız'' dediğimde bana baktı. Bu plan ona mantıklı gelmişti.

''Evet bay dahi. Bunu nasıl yapacaksın merak ediyorum. Seni dinliyoru.'' diyerek bana doğru kaymaya başladı. Yatağımdan kalkıp ona doğru oturup anlatmaya başladım.

Soluğu Meryem hocanın yanında almıştık. O bizim hemen hemen herşeyimizi biliyordu. Bir nevi ikinci annemizdi.

Onu yalnız bırakmamamızı, karşısına bizi hatırlatacak insanlar, eşyalar, hatta şarkılar çıkarmamızı söyledi. Meryem hocayı dinlemekten başka çaremiz yoktu. Onu kazanmak zorundaydık. Zorundaydım.

Duygu'nun ağzından.

Haftalar geçmiş, sargılarım çıkmış, yaralarım iyileşmişti. Metin, Sefa, Leman, Ela beni ziyarete gelmişti. Liseden beri arkadaş olduğumuzu hemen hemen her gün birlikte olduğumuzu söylediler. Ama hatırlamıyordum. Birşeyleri hatırlayamadıkça sinirlerim bozuluyordu.

Biraz dışarı çıkıp hava almak istiyordum. Her ne kadar hafıza kaybı yaşasamda evimin yolunu bulabilirim diye düşündüm.Giyindikten sonra aşşağıya indim. Babam salonda gazete okuyordu.

''Merhaba baba''

''Duygu. Gel otur yanıma konuşalım biraz''

Yanına gittiğimde ciddi bir konu konuşacağımızı yüzünden okuyordum.

''Senin bir hayalin vardı. Hatırlıyormusun ?''

Hayalmi ? Ne hayali ? Babam beni fazla meraklandırmadan konuşmaya başladı.

''Güney koreye gitmek istiyordun ya hani ? Duygu onudamı hatırlamıyorsun o senin en büyük hayalindi.''

''Haa. O konu. Saçmalama baba. Yeniden doğmadım. Sadece geçici bir süreliğine hafızamı kaybettim.''

Babam derin bir oh çekti.

Bu unutulabilecek bir konu değildi.

''Hiçkimseyi hayaline ortak etme. En kısa sürede gidip hayallerini gerçekleştirmeni istiyorum.''

Babam kadar bende bir an önce gitmek istiyordum. İyileşmeyi bekliyordum ama sanırım zamanı artık gelmişti.

''Anne ile konuştuk. Eğitiminde bitti. En kısa sürede oraya gitmeni istiyoruz.''

Babam aceleci davranıyordu. Sanki beni bişeylerden uzaklaştırmak istiyor gibiydi. Ama fazla umursamadım. Benimde işime gelirdi. Ayağı kalkıp ''O zaman bir hafta içerisinde biletimi alıp gideceğim.''

Dediğimde gözlerini açıp şaşkın bir şekilde bana baktı. Oda bu kadar kısa süre içerisinde gitmek isteyeceğimi düşünmemişti.

Çıkış kapısına doğru ilerledim. Kulaklığımı takıp kendimi müziğe bırakıp ilerlemeye başladım. Nasıl olsa bir şey hatırlamıyordum. Arkamda bırakıcağım kimse yoktu. Ailem zaten karşı çıkmıyordu. Önümde hiçbir engel yokken gidip huzuru bulmak benim için en iyisiydi.

1 HAFTA SONRA..

''Hazırlayacağın sadece bavul duygu. Bavullarla ilgili kitap yazmıyorsun umarım yukarıda. Geç kalıyoruz''

Annem aşağıdan isyan ediyordu. Oraya tatile gitmiyordum sonuçta. Uzun süre kalıcaktım. Belkide orada yaşayacaktım. İki bavulla aşağı indiğimde herkes benden önce hazırdırdı. Hep beraber arabaya binip havaalanına doğru yol aldık...

''Anne ağlama artık lütfen.'' Annem arabaya bindiğimizden beri ağlıyordu. Bende özleyecektim evet ama mutlu olacağım yere gidiyordum. Neden bu kadar üzülüyordu ki ?

''Beni anlayamazsın. Anne yüreği bu ! Ağlarım tabii ki. Seni göremeyeceğim. Anneme gidip sıkı sıkı sarıldım. Gerçekten ağlayınca komik duruyordu. Dalga geçercesine gülmemek için kendimi zor tutarken ciddiyeti elime alarak ''Evet anne, bir daha gelmeyeceğim. Ömür boyu, ölene kadar orada yaşayacağım.'' dediğimde annemin ağlaması dahada şiddetlendi.

Babam, Ada ve ben kıkır kıkır gülmeye başladık. Neden gülüyorsunuz? bakışı atarken onu kolumun altına alıp ''Annecim neden böyle yapıyorsun? İllaki geleceğim sizi görmeye ziyaret etmeye. Orada kalıcı kalmayacağım ya ? Yaz tatilleri ne güne duruyor'' dediğimde biraz daha sakinleşti.

''Yağmur'u arayıp haber verdim. Saatinde seni havaalanından karşılayacak.'' dedi babam. Yağmur çocukluk arkadaşım. Annesi vefat ettikten sonra babasının işinden dolayı babasıyla beraber Güney koreye gitmişlerdi. Erdal amca tercümanlık yapıyrdu. Lise ve üniversitesini orada okudu. Neredeyse on üç, on dört yaşından beri orada yaşıyordu.

Onunda benim gibi hayali aynıydı. Oradaki k-pop şirketlerinden olan YG'de dansçı olmayı başarmıştı. Banada bu konuda yardımcı olacaktı.

Babası ve babam çocukluktan beri arkadaş oldukları gibi bizde onlar gibi kopmadık. Ama kazadan sonra oda aklıma gelmemişti. Birileri söyleyip hatırlatmadıkça beynimi fazla yormak istemediğim için hayatımdaki insanlar aklıma gelmiyordu. Annem ' yağmur aradı geçmiş olsun dileklerini iletti.' dediğinde 'Yağmur ? haa o yağmur.' tepkisini vermiştim.

Yavaştan kalkış saati geliyordu. Annem Ada ve Babama son kez sıkıca sarılıp nasihatlerini dinledikten sonra, İçeri gidip bavulumu teslim edip uçaktaki yerime yerleştim. Yanımda içinde telefonum, mp3 çalarım, kulaklığım,fotoğraf makınam, şarj aletim, abur cuburlarım, ve annemin hava değişiminden etkilenmemem için verdiği hırkamın olduğu sırt çantam vardı. Emniyet kemerimi taktıktan

sonra kulaklığımı takıp gözlerimi kapadım. Yolculukta sıkılacağım için sabaha kadar uyumamıştım. İçimde büyük bir heyecan vardı. Yılların hayali gerçekleşiyordu. Müzik resmen uyku ilacı gibi geliyordu...

Gözlerimi açtığımda onbir saatin on saatini uyuyarak geçirdiğimi fark ettim. Adanın 'Hayvan gibi uyuyorsun abla, gününün yarısını uykun yaşıyor' cümlesi aklıma geldi. Haklıydı. Bıraksalar günlerce uyuyacaktım. Kalan bir saati abur cubur yiyerek, Kazadan dolayı paramparça olan telefonumun yerine geçen yeni telefonumun içini keşfederek geçmişti. Uçak indiğinde

kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Fazlasıyla heyecanlıydım. Saat sabah sekiz di. Ve ben uykumu alarak mükemmel şekilde günün tamamını doldurmak istiyordum. Uçaktan indikten sonra bavullarımı aldım. Burası gerçekten mükemmeldi. Güney koreye geldiğim aklıma geldikçe tüylerim diken dilen oluyor, heyecandan bağırasım geliyordu. Biraz daha ilerledikten

sonra uzaktan siması yabancı gelmeyen uçları sarı olan kahverengi saçlı, kocaman gözlü birisi bana otuz iki diş gülüyordu. Sevinçten ne yapacağımı bilemeden ona doğru koşmaya başladım. Bağırarak birbirimize doğru koşarken yarı yolda ellerimden bavulları bıraktım. Kavuştuğumuzda saniyelerce birbirimize sımsıkı sarıldık. Yıllar sonra en yakın arkadaşıma

kavuşmuştum. Onu o kadar çok özlemiştimki. Bazı geceler özlemimizden kamerada karşılıklı ağladığımız oluyordu. Ayrıldığımızda gülerek birbirimize baktık. Sonunda yağmurun sesini duyabilmiştim.

''Yeni evine hoş geldin Duygu Karahanlı.''

DUYGUSUZ GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin