Kore'ye gelelim bir hafta olmuştu. Erdal amca ve Yağmur beni bu şehre adapte etmek için ellerinden geleni yapmışlardı. Hayallerimi gerçekleştirmiş, YG şirketine dansçı olarak kabul edilmiştim. Yağmurda bu konuda bana büyük desteği olmuştu. Her gün profesyonel olmak için sabah akşam çalışsak bile yeni bir hayata başlamak beni mutlu ediyordu. Erdal abi sanki ikinci bir kızı varmış gibi bakıyordu bana. Yağmurun odasının yanında benim için bir oda açmışlardı. Beni geçmişim için zorlamıyorlardı. Bende kendi hayatıma bakıp ülke kültürlerine alışmaya çalışıyordum.
UMUT'UN AĞZINDAN..
Hayatın bana attığı tokat kendime gelmeyi zorlaştırmıştı. Hayatımın tamamını kaplayan insan beni tanımıyordu. Sekiz yılı silip atmıştı. Her gün konuştuğum insanla iki haftaya yakındır görüşmüyorduk. En çok bu insanı paramparça ediyordu. Eski anılarımız aklıma geliyordu her seferinde. Özledim. Her hafta başka bir saç rengiyle yanıma gelmesini. Ona midye almadığım için saatlerce benimle konuşmamasını. Sıkıldığı zaman oturduğu yerde ileri geri sallanmasını. Güldüğünde küçülen gözlerini. Yüzünün her santimini, kokusunu özledim. Bu saçmalığa bir son vermeliydim artık. Daha fazla dayanamıyordum. Gidip onun yüzüne karşı ben senin sekiz senedir sevgilin benim diyecektim. Evden çıkarken dolunay koşa koşa yanıma geldi.
''Dur dur dur. Nereye gidiyorsun ?''
''Duygulara gidiyorum. Ona her şeyi anlatacağım. Madem hatırlamıyor, en azından bilsin.''
''Bende geleceğim bekle beni burada.'' diyerek koşa koşa yukarı çıkıp üstüne bol bir hırka giyip geri geldi. Haziran ayında olmamıza rağmen bugün hava yağmurlu ve soğuktu. Arabaya bindiğimizde yağmuru aldırmadan hızlıca duyguların evine doğru sürdüm. Onun özlemine daha fazla dayanamıyordum. Yol boyunca ikimizde sustuk. Çünkü mutsuzduk. Normalde bir yere gideceğimiz zaman dolunay hiç susmadan konuşur yada yüksek seste şarkı açar, yetmiyormuş gibi kendisi de yüksek sesle söylerdi. Ama ağzından tek bir kelime bile çıkmadı. Radyoya eli bile uzanmadı. Sadece dışarıyı izliyordu. Oda benim gibi büyük bir kayıp yaşadı çünkü. En yakın arkadaşı, sırdaşı onu hatırlamıyordu. Duyguya yaptığı zulümden dolayıda pişmandı. Duygunun bir suçu yoktu. Ama o suçu duyguda da aradı. Arabayı durdurduğumda kafasını yasladığı camdan kaldırıp dışarıya baktı. Geldiğimizi anlayınca arabadan aşağıya indi. Bende arkasından inerken o çoktan kapıya gitmiş beni bekliyordu. Yanına ulaştığımda zile bastı ve beklemeye başladık. Kısa süre sonra ada kapıyı açtı.
''Umut abi.'' Ada beni gördüğüne sevinmişti. Kucağıma atlayınca onu kucağıma alıp içeriye girdim. Dolunay arkamızdan kapıyı kapatıp yürümeye başladı. Salonda Perihan teyze ve Umut amca oturmuş kahve içiyorlardı. İkisine de selam verdikten sonra oturduk. Ada beni çok özlemiş olacak ki kucağımdan inse bile yine yanıma oturdu. O benim küçük aşkımdı. Her ne kadar ağzından duymasam da Perihan teyze bana aşık olduğunu söylediğinde duyguyla yarım saat boyunca gülmüştük. Beni anılarımdan çekip koparan Dolunay'ın sesi olmuştu.
''Perihan teyze. Duygu yok mu?'' Kenan amca elindeki kahve fincanını koyup konuşmaya başladığında vücudumdaki bütün hücreler uyuşmuştu.
''Haberini yok mu sizin ? Duygu bir hafta önde güney Kore ye gitti. ''
Kenan amcanın sesi beynimde tekrarlanırken karnıma ağrılar giriyordu. Boğazım düğümlenmişti. Zar zor cümle konuşarak, ''Ne-neden haberimiz yok ?'' diyebilmiştim.
''Kimsenin bilmesini, kimsenin ona ulaşmasını istemedi duygu.'' Dedi kenan amca sırıtarak. Lanet herif ! Onun hastalığından yararlanarak benden uzaklaştırmaya çalışmıştı. Hızla dışarı çıktığımda dolunayda koşarak arkamdan gelmişti. Arabaya bindiğimizde son gücümle gaza basıp oradan uzaklaşmaya çalışıyordum. Dolunay korkulu gözlerle bana bakıyordu. Araba hızla fren yaptığında dolunay sarsılmıştı. Duyguyla her zaman buluştuğumuz sahil kenarına gelmiştik. Aşağı inip sakinleşmeye çalıştım. Kenan amcanın söyledikleri beynimde yankılanmaya devam ediyordu. Hıncımı alacağım kimse yoktu yanımda hızla arabaya vurmaya başladığımda dolunay ellerimden tutarak beni durdurmaya çalıştı. Duygu rahatlamak istediği zamanlar sonsuz denize doğru avazı çıktığı kadar bağırırdı. Sinirlendiğimde bana ''Sinirlenince çok çirkin oluyorsun.'' Diyen bir duygu yoktu. Ayaklarım tutmuyordu. Çaresizce yere yığıldım. Tek yaptığım sadece duygunun ismini haykırmaktı. Hıçkırıklara boğulduğum da gözyaşlarımın sıcaklığının kalbimin soğukluğuna çare olmadığını fark ettim. Son gücümle tekrar adını haykırdığımda Dolunay ağlayarak gelip arkamdan sarıldı. Ben, bizi ilk defa bu kadar çaresiz görüyordum. Ağlamak yerine daha iyi bir şeyler yapmalıydım. Bende arkasından gidecektim. Onu kaybedemezdim. Başka çarem de yoktu zaten. Gözlerim yavaş yavaş karardığında son gördüğüm Evren'di. Can yoldaşım. Arkadaşım. Dostum. Kendimi güvendiğim insanın kollarına bıraktığımda, Dolunay'ın ağlama sesleri uzaktan gelmeye başlamıştı. Bir süre sonra onlarda kesildi.
DUYGU'NUN AĞZINDAN
Duşumu almış yorgunluk kahvemi içerken bir yandan annemin yazdığı mesajlara cevap veriyordum.
Yağmur, ''Ne diyor Perihan anne ?'' dediğinde kafamı kaldırıp gülümsedim.
''Klasik Perihan Karahanlı'' dediğimde oda güldü.
''Burada hiç Türk arkadaşın yok mu?'' diye sorduğumda biraz düşündü ve bana döndü.
''Tabii ki var. Ama pek takıldığım bir ortam değil. ''
''Onları tanımak istiyorum.'' dediğimde şaşırmış bir şekilde bana baktı.
''Yarın daha önemli bir işimiz var. Erkek arkadaşımla tanışmanı istiyordum. Onun yanına gideceğiz.'' Dediğinde mutlu oldum.
Yağmurun erkek arkadaşından haberim vardı. Oda Türk tü. Onunla tanışmak için sabırsızlanıyordum.
''Güney Kore ye gelmişsin, ama Türk sevgilin var. Kendine göre hiç Koreli bulamadın mı.'' Dediğimde gülerek bana fırlattığı yastık savaş başlangıcı olmuştu. Gülerek birbirimizle şakalaşırken mutfaktan yatak odasına yatmaya giden Erdal amca kahkahalar içerisinde odasına girerken biz boğuşmaya devam ediyorduk..
Gözlerimi açtığımda evin içini saran son ses müziğe saniyede belkide yüz bin kez sövdüm. Saate baktığımda saatin iki olduğunu gördüm. Bugün Yağmur'un erkek arkadaşının yanına gidecektik ve ben henüz Kore saatine alışamadığım için uyku düzenim bozulmuş. Geç yatıp geç kalkıyordum. Hızla yataktan kalkıp duş alıp hazırlandıktan sonra odamdan çıkıp mutfağa gittim. Erdal amca ve Yağmur kahvaltıyı çoktan hazırlamış beni beklerken konuşuyorlardı. Defalarca özür dilereyek masaya geçtiğimde hep beraber kahvaltı yapmaya başladık. Kahvaltı boyunca Erdal amcanın sorularına maruz kaldım. Defalarca söylediğim 'Hatırlamıyorum.'' Sözüne daha fazla dayanamayan Yağmur gülmeye başlamıştı. Kahvaltımız bittikten sonra evden çıkıp, bir Cafe ye gidip beklemeye başladık. Yağmurun erkek arkadaşı gelip yanımıza oturduğunda Yağmur'un bahsettiği kadar konuşmayı seven, komik biri olduğunu anladım. Can'ın her söylediği şeye gülmekten karnıma ağrılar girmişti.
Doğukan, ''Birini bekliyordum. Oda geldi zaten.'' dediğinde masaya gelip bizimle tokalaşıp oturan kişiden gözlerimi alamadım. Sanırım aşık oluyordun duygu. Yağmur ve Can konuşmaya başladığında sıkıldığımı hissetmiştim. Adının Semih olduğunu duyduğum çocuğa dönüp onaylamak için, '' Semih'ti değil mi ?'' diye sordum. Gece siyahı gözlerini bana çevirerek, ''Evet, Duygu, değil mi ? Diye sorduğunda ''Evet'' diye cevapladım. Bir an duraksadım. İçimdeki o ortaya çıkmayı bekleyen karanlık. Kötü hissetmeme sebep oluyordu. Sanki o karanlığın bir sahibi vardı.
''İçimden bir ses çok iyi anlaşacağımızı söylüyor Duygu.'' dedi Semih. Gülümsedim. Benim içimdeki ses içimdeki karanlığın başıma bela açacağını söylüyordu ama.
Çok büyük belalar.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUYGUSUZ GECE
Teen FictionHayatımda bir çok sorunum varken hatalar yapmamı sağlayan bir diğer sorunun içine düştüm. Hata yapmayan duygu hatalar içinde boğuldu. Hata yapmayan duygu, duygular içince boğuldu. Sorundan ibaret koca dünyamda birde tek doğrum umut vardı. karanlık g...