Multi : Bölüm Müziği
Eksik bir şeyler vardı. Zihnimin merkezindeki önemli bir parça kayıptı. O yitik parçanın uzun bir süre sonra ismini bulabilmeyi başarmıştım. Kimliğimdi. Bunun yaşım, doğduğum yer ya da ismimle alakası yoktu. Gerçekte kim olduğum veyahutta kim olmak istediğimle alakası vardı. Derinliklerimde pusuya yatmış o kimlikle alakası vardı. Aslında ben, gerçekten kim olduğumu bilmiyordum. Adım Hazan Poyraz'dı ama ya sonrası. Kuralcı, doyumsuz aile üyeleriyle birlikte sorunlu bir çocuk olarak büyümüştüm. Ağır baskılardan sonra evden kaçmış, saplantılı bir şekilde beni sevmeyen bir adama aşık olmuş ve müziği tamamen bırakmıştım. Ruhum yıllarca insanlar tarafından sömürülmüştü. İsteklerim, hayallerim, geleceğim onlara göre şekillenmişti. Gerçekten olduğum kişi bu kadar mıydı? Bu kadar olmadığını, daha fazlası olduğumu biliyordum ama kendime bile bunu itiraf edemeyecek kadar korkaktım. Olmak istediğim kişi bu değildi ama derinlerimde saklanan o'da değildi. Bambaşka bir insan olmayı istiyordum. Daha özgür, tasasız, daha eğlenceli ve daha zararsız.
Sigarasını küllükte söndürüp, "Hazır mısın?" Diye sordu bana bakmadan. Sanki vereceğim cevap önemsizmiş gibi beklemeden ayağa kalktı. Siyah triko kazağının üzerine dizine kadar gelen yine siyah renkli hırkasını giyerken bile düşünceliydi. Takım elbiselerinden sıyrılıp bu tarzda giyindiği zamanlarda sebepsizce hep o tanıştığımız günü hatırlıyordum. Kafasındaki kapüşonu çıkartıp masmavi gözleriyle bana bakışını ve otobüs kartını bana uzatışını anımsıyordum. Onun kim olduğunu bilmediğim, nelere bulaştığını bilmediğim, sıkışık otobüsün içinde merakla onu izlediğim o harika anı.
Bakışlarını bana çevirdiğinde, gözlerindeki yorgunluğun izlerine baktım. Kaç saattir uykusuzdu hesaplayamamıştım ama göz çevresindeki siyahlık pekte kısa bir zaman dilimi olmadığını anlamaya yetiyordu.
Tekdüze bir sesle, "Çıkabiliriz" dedim.
Eliyle kapıyı gösterip önden yürümemi işaret edince hiç bekleme gereği duymadan dışarıya çıktım. Asansörün düğmesine bastım ve kabinin gelmesini beklerken, "Bugünlük işleri Barış'a bırakabilirdin" diye bir öneride bulundum. Böyle bir ihtimal onun açısındanda, benim açımdanda işleri oldukça kolaylaştırırdı ama tabii ki bunun olasılık dahilinde olmadığını biliyordum. Yine de şansımı denemek istedim ve cevabımı ona bakmasamda yayından çıkmış ok gibi gözlerini bana saplamış olduğunu hissedince aldım. Ondan beklemediğim kadar sakin bir sesle, "Gerek yok" dedi.
Asansör kabine girerken umursamazca omuz silktim. "Sen bilirsin" dedim.
Sonrası ikimiz içinde sessizlikle geçmişti. Kulübe ulaşana kadar ne o konuştu, ne de ben. Sanırım böylesi daha iyiydi. Harfler ağzımızdan dökülmedikçe tartışma ihtimalide aramızdan çekiliyordu. Bu açıdan iyiydi ama 'nasıl kaçacağım' ve 'yokluğum fark edilmeden nasıl dönebilirim' soruları beynimde dolanıp duruyor ve beni gereksiz bir gerginliğe sürüklüyordu. Demir'in güvenlik önlemlerini arttırması sebebiyle dışarı çıkışımın normal bir zamandan çok daha zor olacağını biliyordum. Bir şekilde yolunu bulacağımdan emindim ama yokluğum fark edilirse, işte o zaman ne yapmam gerektiği konusunda pek emin değildim. Bu yüzden konuşmayı kısa kesip, mümkün olan en kısa sürede dönmeyi aklımın merkezine yerleştirdim. Birkaç dakika içinde fark edilecek değildim ya. Onu pek bu işe karıştırmak istemesem de, işler gerçekten sarpa sardığında Lavin'den yardım istemeyi de kenara not ettim.Demir arabayı her zaman olduğu gibi arka sokakta kalan girişin önünde durdurdu. Buradan kapının arkasında uzanan koridorun sağ kanadında onun çalışma odası olması sebebiyle Demir, onun ekibi ve personel dışında kimse giriş yapamıyordu.
Karanlık sokakta sıcacık arabanın içinden çıkıp kendimi soğuk havanın içine attığımda Demir gecenin ilk emrini gecikmeden verdi. "Bu gece içmek yok!"
Onu duymamış gibi davranmak istesem de, bütün gece gözlerinin üstümde olmasını sağlayacağı bir adamla dolaşmanın felaket olacağını bildiğimden itaatkâr bir şekilde, "Tamam, içmem" dedim.
Buna biraz şaşırmış gibi duraksadı. Hemen sonrasında yumruğunu siyah demir kapıya ardı ardına vurdu. Kapıyı açan Erdinç yine ciddiyetle, "Hoşgeldiniz efendim" dedi.
Demir başını hafifçe salladıktan sonra yürümeye devam ederken,
"Bir sorun var mı?" Diye sordu.
Sanki hemen cevap vermezse ölecekmiş gibi, "Hayır efendim, her şey yolunda" dedi mekanik bir sesle.
Onun arkasından bende Erdinç'e gülümsedim ama beklediğim gibi hiçbir karşılık alamadım. Demir'in en yakın tuttuğu adamlarından biri olduğundan gerek, adamın ciddi bir gülümseme sorunu vardı. Henüz bir kez bile tebessümünü yakalayamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüznümde Saklı Mavi
Mystery / ThrillerSevdiği kadını kaybeden bir adam. Sevdiği adam tarafından asla sevilmeyen bir kadın. İki yaralı ruh.. Umutsuzluk ve acıyla harmanlaşmış yaşamlar... Not : Mavi Kelebek Hikayesinin devamıdır. Lakin Mavi Kelebek'i okumak şart değildir.